Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Velilerin himmeti.
Gönderen : Sabri Babayla Sohbet
Tarih : 7/26/2018 4:26:49 PM


.





SABRİ BABA İLE SOHBET


VELÎLERİN HİMMETİ





− Efendim, bir velînin murakabeye dalması ne demektir?





Sabri Baba:





− Yavrum, murakabe, günün hay-ı huyundan çıkıp, mânâ âlemine dalmak demektir. Orada sadece mânâ âleminin gü­zellikleri vardır.





(Sabri Baba merak ediyor): Nereden geldi şimdi bu soru aklına?





− Efendim, geçenlerde okumuştum, Münevver Ayaşlı Ha­nımefendi’nin sizin de çok beğendiğiniz eserlerinden birisi olan “Dersaadet” adlı kitabının bir yerinde (s. 106-107) çok az kim­senin bildiği ifade edilen bir anekdot anlatılıyordu: O zamanın kutbu Fatih’in türbedarı olan bir zat imiş.





(Sabri Baba tamamlıyor): Ahmet Âmiş Efendi Hazretleri.





− O günlerde Bulgarlar tarafından İstanbul’a top atışları yapılarak payitaht ele geçirilmek isteniyormuş. Tehlike iyice yaklaşınca, yine o zamanın büyük velîlerinden Hacı Mansur Efendi ki, o da İbn-ül Arabî Hazretleri’nden bir şekilde el almış bir kimse imiş, Ahmet Âmiş Efendi Hazretleri’ne koşuyor ve “Efendim,” diyor, “İstanbul’u bırakacak mıyız?” Ahmet Âmiş Efendi ve bu mübârek zat murakabeye dalıyorlar ve kuvvetli bir rabıta kuruyorlar. Ancak Ahmet Âmiş Efendi her yarım saatte bir sıkıldığında ter akacak hale gelen gömleğini değiştirmeye baş­lıyor. Bu istiğrak ve murakabe hali sabaha kadar devam ediyor. Sonra o günkü gazetelerde müjdeli haber: Güya! Bir kolor­dumuz âni bir saldırı ile Bulgarları püskürtmüş, payitaht kur­tulmuş!





İşte bu anekdottan etkilenerek merak etmiştim acaba velî­lerin murakabede halinde neler yaşanır diye.





− Ahmet Âmiş Efendi zamanın kutbu idi. Orada mânâ âlemine yükseliyor ve Allah’la bir oluyor. Orada yapılan dualar geri çevrilmez.





− Peki, orada Ahmet Âmiş Efendi’yi o kadar terleten neydi?





− Orada Allah’a yalvardı, insanlar adına af diledi, niyazda bulundu. Sen git komşundan on lira borç iste bakalım, nasıl kan ter içinde kalıyorsun!





− Normal ibadetlerini ancak yapan bir kimse de murakabeye dalabilir mi, o makamı yaşayabilir mi?





− Eğer bir mânevi eğitimden geçmişse, evet.





− Efendim, siz sıkıntıları ve dertleri olanlar veya memleketin içinde bulunduğu durum nedeniyle bazen uykusuz kalıyor, üzülüyorsunuz, onlar uyurken niyazda bulunuyorsunuz ve çok yoruluyorsunuz. Peki, bazı durumlarda çözüm neden doğrudan değil de bir vasıta ile sağlanıyor, bir aracının varlığı önemli oluyor?





− Yavrum, sen hiç kömür sobası yaktın mı? Kömür sobasına önce odunlar konur, sonra kömür. Odunlar önce tutuşacak ki, sonra kömürleri yakabilsin… Yoksa o soba yanmaz.





“Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak





Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.”





− Efendim, siz zaman zaman çok uzak mesafedeki tale­belerinizin sıkıntılarından haberdar oluyor, onların içinde bulun­dukları zor bir durum veya yaşadıkları güzel bir hâl varsa onu algılıyorsunuz. Bir insanın algılarının açılması için neler yap­ması gerekir?





− Bunun için önce arınmak, temizlenmek sonra Allah’a yakın olmak gerek. Meselâ buradan bakıyorsun, karşı apartmanda neler olup bitiyor göremiyorsun. Ama gözüne bir dürbün alırsan görüyorsun. Bu da öyle. Gözüne bir mânevi dürbün alırsan gö­rürsün.





− Efendim, bir kimseye baktığımızda onun velâyetine işa­retler nelerdir?





− O kimseye baktığımızda içimizde bir ferahlık, rahatlık, mutluluk duyuyorsak, yani Kur’an ifadesiyle bir inşirah halini yaşıyorsak, o kimseyi gördüğümüzde bize Allah’ı hatırlatıyorsa, büyük ihtimalle o kimse velâyeti yaşıyordur. Bazı insanları bir kere görürsün ama yüzlerindeki ışıltıyı, nuru bir daha unuta­mazsın...





Sabri Tandoğan Efendi Hz.


Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]