Uzun bir aradan sonra merhabalar Değerli Hocam, öncelikle hürmet ve saygılarımı kabul edin. Her ne kadar bir şeyler yazmasam da düzenli olmasa da elimden geldiğince sayfanızı ziyaret ediyorum, kalbimde yeriniz her zaman daimdir.
Sevgili canım Hocam, izninizle sizi birkaç sorum ile rahatsız edeceğim, bunları numaralandırdım ki hepimize daha açıklayıcı olsun.
1-Geçenlerde bir hocanın bir sohbetini rastlantı sonucu izledim. Orada bahsettiği bir konu beni etkiledi, şöyle ki; Kendisinin bir aralar boğazı gören bir evde kaldığını ve bu evin ikinci kere balkonuna çıktığında boğazın eşsiz manzarası karşısında çok etkilendiğini ve bu yüzden nefsine yenik düşmesin dünyaya bağlanmasın diye bir daha asla o balkona çıkmadığını söyledi. Bizlerse gözümüz gönlümüz açılsın doğayla baş başa kalalım diye km lerce uzağa gidiyoruz. Şimdi biliyorum ki Siz defalarca nefis konusunu işlediniz ama bu hocanın bu düşüncesine katılıyor musunuz? Dünyalık şeyler dünyaya bağlar diye uzak mı durmalı, güzel olana bile bakmamalı mı nefsi mahrum mu bırakmalı?
2- Sayın Öğrenci rumuzlu Gönül Dostunun yazdığı bir yazıda "Kuran dört seviyede okunur, İlk seviye zahiri manadır. Sonraki seviye batıni manadır. Üçüncüsü batının batınıdır. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye" demiş. Bunu açıklarsanız çok sevinirim, yani bizler ya da ben Kuran-ı Kerimi zahiri manada mı okuyorum, yani anlamını bilmeden.
3- Son olarak zikirde abdestli ve başörtülü olunması şart mıdır, bir de toplu zikir mi ya da tekil çekilen mi kalp için daha etkilidir.
Şimdiden çok teşekkür ederim, Sizi yordum hakkınızı helal edin, O mübarek ellerinizden öpüyor ve Sizi çok seviyorum. Size, Yüce Yaradana ve Peygamber Efendimize layık bir insan olabilmek için çabalamaya devam edeceğim inşallah ömrüm oldukça, Allah'ım sen bizlere çok geç olmadan gerçekleri görmeyi nasip et, sen bizlerin idrakını arttır. AMİN..
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın “Sevgi Çiçeği”,
Kıymetli yavrum, sırayla sorularını cevaplandırıyorum:
1-) Daha birkaç gün evvel bir maile verdiğim cevapta bu konuyu işlemiştim. Meşhur mutasavvıflardan biri diyor ki: “Nefsim kırk yıldır ekşi ayran istiyor, vermedim.” Ben de dedim ki “Güzel hocam, ekşi ayranı kırk yıl rüyalarında göreceğine keşke oturup bir iki bardak ayran içseydin.” Efendim, hiçbir Ayet-i Kerimede, hiçbir Hadis-i Şerif’te ekşi ayran içmek yasaklanmamış. Peki, biz kim oluyoruz da onu kendimize yasaklıyoruz? Belki o anda vücudumuzun kalsiyum ihtiyacı var. Ayran içerek o ihtiyacımızı gidereceğiz. Bunu yasaklamak niçin? Her önüne gelen böyle yasaklar koyarsa o zaman İslam'ın hali nice olur? Bir veli zat diyor ki:
“Ne yazık, ne yazık
Herkes çaktı bir kazık”
Değerli yavrum, nelerin haram olduğu en ince ayrıntıları ile İslam'da gösterilmiş. Aman biz yeni yasak koyucular olmayalım.
2-) Kıymetli yavrum, zahiri manada okumak demek anlamını bilmemek değildir. Ama o günkü bilgimizle, o günkü görgümüzle acaba Ayet-i Kerimenin ne kadar derinliklerine inebiliriz?
Bu edebiyatta da böyledir. Mesela ben ilkokulda iken klasik edebiyat eserlerinin bir kısmını okudum. Kendime göre bir şeyler anlamaya çalıştım. Merak ettim, bir de otuz yaşından sonra okudum. Aradaki farkı gördüm. Mesele bundan ibaret.
3-) Zikir, ayakta iken, otururken, yatarken, yolda yürürken, çarşıda alış veriş yaparken yapılabilir. Bunu bir takım dar kurallara bağlamak zikrin manasını hiç anlamamak demektir. Aslolan “zikri dâimun” dur. Yani her an zikirde olmaktır. Zikir, yalnızken de olur, topluluk içinde de olur. Her birinin zevki ayrıdır. Bunu sınırlandırmamak gerekir. Değerli yavrum, herhalde ne demek istediğimi anlatabildim.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.