Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Bir özet ancak bu adar güzel olabilir.
Gönderen : Ayla
Tarih : 8/13/2018 3:04:16 PM


.







Çok kıymetli büyüğüm,


Dün, konusu ''Gıybet" olan konferansınız beni o kadar çok etkiledi ki gece uyuyamadım. Şimdiye kadar yapmış olduğum gıybetler, Siz'in konuşmalarınız BENİ gece boyu düşündürdü.


Efendim, sitede de yazıldığı gibi konferansa katılamayan gönül dostları için yakında bir uygulama yapılacağı duyurulsa da, mutlaka benden daha iyi ifade edebilecek arkadaşlar olsa da, dün anlayıp, not tutabildiklerimi paylaşmak istedim. Uygun görürseniz yayınlarsınız. Hatalarım için, şimdiden özür diliyorum. Yazdıklarım birebir Siz değerli büyüğümün ifadesi olmayabilir, o anda heyecanla ne kadar anlayabildiğimdir.


Konu:Gıybet, gıybetin zararları.


Bir kimsenin arkasından onda olan, ama duyduğunda hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemektir gıybet. Eğer, söylediğin şey o kimsede yoksa, bühtanda (iftirada) bulunuyoruz demektir. Nasıl dünya malında helallik diliyorsak, manada da dilemeliyiz. ''Sen benim mesleğimle, ev hayatımla, eşimin, kızımın iffetinle oynadın. ''derlerse, biz bunun altından nasıl kalkabiliriz? Karşı taraf helallik vermedikçe, mahşere kadar gider. Mecelle'de bir kural vardır; ''Zan ile yakin hasıl olmaz. ''diye. Hep zanlar içindeyiz. Benim zannıma göre filanca namaz kılmıyor, filancanın kızı doğru yaşamıyor? Peki, gözünle gördün mü? Bir kişi, iki kişi değil, gözünle görsen bile dört kişinin şehadeti gerekiyor böyle bir şeyin ispatı için. Ama ne oluyor, derhal zanlar, gıybetler başlıyor. Nasıl böyle kolay hüküm veriyoruz? İnsanları tanıyabilsek, eşimizle yeniden evlenir miydik, başkaları bizi aldatabilir miydi?


Bir gün, Hz. Ömer'in huzuruna bir dava gelmiş. Hz. Ömer ; ''Şahitlerin var mı ?'demiş. O kişi, Hz. Ömer'e; ''Benim 25 yıllık komşum, iyi tanırım. 'demiş. Hz. Ömer; ''Sen bu adamla bir seyahate çıktın mı, bir ticari iş yaptın mı, herhangi bir ihtilafınız oldu mu?'' diye sormuş. Hz. Ömer, istediği cevapları alamayınca, ''Ben, senin şehadetini kabul etmiyorum. ' diye cevap vermiş. Pek çoğumuz insanları, hayatı tanımıyoruz. Allah'ın huzuruna gittiğimiz zaman göreceğiz, gıybet en önemli bir konu mudur? Gıybet, bizi bizden uzaklaştırıyor. Asıl hedefimiz, insan-ı kamil olmaya çalışmak. İnsan-ı kamil olma yolu ise, duyan, düşünen, hisseden, olayların gerçek sebebini araştıran, az yiyen, az konuşan, az harcayan, yediden yetmişe herkese saygıyla hareket eden insan olmaya çalışmaktır. Biz, kendimizi unutuyoruz, başkalarını araştırıyoruz. Polis dedektifi gibiyiz. Peygamber Efendimizin çok sevdiği bir zat varmış. Kıskanmışlar, araştırmışlar bir kusuru var mı diye. Peygamber Efendimize gitmişler; ''Siz, bu zatı çok seviyorsunuz, ama bu adam bazı akşamlar içki içiyor. '' Onun üzerine Peygamberimiz;''Ben, onun şarap içtiğini biliyorum ve ona dua ediyorum, yakında bundan kurtulacak. '' diye, cevap vermişler. Üç gün sonra, o sahabi gene meyhaneye gider, şaraba elini uzatınca bir tiksinti gelir ve tövbe eder, Peygamber Efendimize durumu anlatır, ben der artık tövbe ettim. Bu anlattığım, hikaye değildir, sahih bir hadistir. Hepimizin kusurları, ayıpları var. Cenab-ı Allah, setrediyor, örtüyor, tevbe etmemizi ve bir daha yapmamamızı, istiyor.


İlkokul defterimin başına yazmıştım. Hala saklarım. 'Kusursuz dost arayan, hayatta yalnız kalır.’ 'Biz, kusurları örtücü olacağız. ''Settar=Örtücü olan''. Biz de öyle olalım.


Kenan Rıfai Hz.'lerine bir gün bir Bektaşi geliyor. ''İyisiniz, çok hizmetlerde bulunuyorsunuz ama Yezid'e niye küfretmiyorsunuz?'' diyor. Kenan Rıfai Hz, 'leri gülüyor;''Ah yavrum, ben içimdeki Yezide söz geçiremiyorum, dışardaki Yezide ne yapayım?'' Bizim yapacağımız iş önce kendimizi temizlemek. Bizi, gıybete götüren şeytan değil, bizim nefsimizdir. Gıybetin asıl kötülüğü, bizi bizden uzaklaştırmasıdır. Yunus Emre; ''Seni deli eden şey, yine sendedir sende. ''buyuruyor. Bizi deli eden şeyleri, hep dışarıda arıyoruz, hepimiz kendimizi kandırıyoruz.


Gene Yunus Emre'den; ''Bir çeşmeden akan su acı tatlı olmaya.” Burada, çeşme=ilahi kaynak, akansu=karşılaştığımız olaylar. Kendimizle, dost, arkadaş olabilmek.


Mısri Niyazi Hz. 'leri (Malatya'nın yetiştirdiği en büyük insan);


''Ben sanırdım halk içinde hiç bana yar kalmamış


Ben beni terkeyledim, gördüm ki ağyar (düşman)kalmamış. ''


Diyor. Mısri Niyazi Hz'lerini oradan oraya sürmüşler. En sonunda, şimdiki Yunanistan'ın Limni adasına sürmüşler. Mısri Niyazi Hz.'leri, o adada Hakk'a göçmüş. Yıllar sonra Malatyalılar, mezarını alıp taşımak istemişler. Mezarının yanındaki manastırdaki hanım rahibeler vermemişler; 'O bizim babamız.' demişler. Eğer, sağlığım yerinde olsa, hem Mısri Niyazi Hz. 'lerini ziyaret etmek, hem de o hanım rahibelerin elini öpmek için, Limni adasına giderdim.


Sene 1950, iktidar değişikliği oluyor. İzmir Belediye Başkanı Rauf Onursal, Konak Meydanında ''İnönü'yü öldürelim, derisini yüzelim, içine saman dolduralım. ' diye nutuk atıyor. İsmet Paşa'ya, bu durum anlatılınca, paşa bir omzunu kaldırıp, 'Deeer.. ''diyor. Biz de 'Der' diyebilmeliyiz. Bizim en çok yanıldığımız noktalardan biri, falanca benim hakkımda ne konuşmuş, ben onun altında kalır mıyım? durumu. Yapacağımız en doğru şey, kinlerden, nefretlerden uzak kalmak. Sevenler de olacak, sevmeyenler de olacak. Bunu dediğimiz zaman yaşamaya başlayacağız. Biz daima son nefesimizi düşüneceğiz. Hayır dua edelim, güzel dileklerde bulunalım, bizi kıran, incitenlere bile. Gıybet yaptığımızda, içimiz kararıyor, kötü alışkanlıklara meylediyoruz. İçimizdeki sıkıntıların sebebini başkalarında aramayalım. Hayatı güzel yaşamak lazım, medeni insanca yaşamak lazım.


Taif'lilerle, Resulullah Efendimizin arasında geçen olayları biliyorsunuz. Ama Peygamberimiz, Taiflilere de hayır dualar etti. Ebu Cehiller, Ebu Lehebler, Peygamberimiz için güzel sözler mi söylediler? Ne oldu? Cenab-ı Hak isyan etti, ''Tebbet Suresi'' ni indirdi. Ebu Leheb'in elleri kurusun, diye.


Ne olur, hepinizden istirham ediyorum, şu mübarek salonun kapısından çıkarken içimizde birikmiş bütün öfkeleri, nefretleri, kırgınlıkları unutalım, bir genel af çıkaralım. Herkesi affedelim ve bir daha asla gıybet yapmayalım. ''


SABRİ TANDOĞAN


YOYAV Konferans Salonu.


6 Şubat 2010.


Efendim, tekrar haddimi aştıysam affımı istirham ederim. En derin hürmetlerimle ellerinizden öperim.


Ayla Belen.




--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :


Sayın Dr. Ayla Hanım,


Kıymetli yavrum, gönderdiğiniz mail beni çok duygulandırdı. Meseleyi o kadar güzel anlatıyorsunuz ki gelip de dinlemedikleri için üzülenlere ne kadar yardımcı oldunuz.


Sizi yürekten kutluyorum. Allah razı olsun. Allah feyzinizi artırsın.


Selam, sevgi ve saygı ile.


Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]