Değerli Büyüğüm,
Hürmetle ellerinizden öpüyorum. Bütün Gönül dostlarını da saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Okumaya doyamadığım, her okuduğumda sanki yeni doğarcasına hayatı yeniden tanımaya başladığım, yüreğimde tüm yaratılmışlara karşı sevgi, saygı oluşturan, sanki her kelimesi ile Yaratanın verdiği sonsuz nimetlerin şükrünü oluşturan ‘’Gönül Sohbetleri’’ni okurken, Sayın Sabri Tandoğan Hazretlerinin Sevgili Yunus Emre’den bahseden ‘…O halkına insanına hor bakmamış, onların içerindeki gizli güzelliklerin, ürpertici ulviliklerin tezahür edebilmesi için ortam hazırlamıştır’’ sözünü okuduğumda; yaşadığım ve hala hatırladıkça beni hayret ve hayranlık içerisinde bırakan bir olayı hatırlattı..Müsaadenizle bu olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Tokat ilinin Yeşil şirin güzel ilçesi Niksar’a gitmiştim. Ziyaret ettiğim bir petrol İstasyonunda bulunanlar bana biliyor musun? Geçen ay burada bir olay oldu.
Diyerek olayı heyecanla anlatmaya başladılar... Petrol ofisinde görevli bulunan iki kişi gelen arkadaşları ile sohbet ederken akaryakıt tanklarının bulunduğu depodan bir gaz kokusu alırlar. Görevlilerden birisi ‘ben bir depoya bakayım.’ Der ve depoya gider. Depoya girdiğinde kesif halde bulunan akaryakıt buharının etkisiyle ortamda eksilen hava (oksijen) eksikliğinden dolayı bayılır. Diğer görevli arkadaşının gelmemesi üzerine depoya gider o da aynı şekilde bayılır. Misafir olan arkadaşları da onları merak ederek depoya gittiğinde aynı sonuca maruz kalır…..Petrol ofisine gelen diğer ilgililer durumu öğrenirler ve itfaiye ve 112 ‘ye haber verirler. Ancak gelen itfaiye ve 112 ‘ye ait elemanlar kendilerinin oksijen tüpleri olmadığını depodakileri kurtarmak için depoya girdiklerinde ise aynı sonuca maruz kalacaklarını söyleyerek depoya girmekten imtina ederler. Herkes çaresizlik içerisinde ne yapacağını bilmez bir şekilde beklerken, yörede meczup olarak tanınan, kimsenin önemsemediği bir kişi gelir. Israrla bana bir hortum bulun der. Önce önemsemezler ama çaresizlikten dolayı bir de onun dediği yapalım diyerek bir horum bulurlar. Meczup hortumu ikiye ayırır. Orada bulunan traktörün arka tekerlerinin hava dolum ağzına hortumun birer ucunu geçirir diğer uçlarını ise deponun içerisine uzatır. Tekerdeki yüksek basınçtaki havanın depoya girmesi ile ortamdaki oksijen artar. Ve yavaş yavaş bayılan ve ölüme terk edilen üç kişi kendine gelir. İlgililerin de müdahalesiyle hastaneye kaldırılır ve gerekli tedavileri yapılır.
Bu olayı paylaştığım bu konuda uzman olan kişiler ve Üniversite hocaları böyle bir olayda bu tür bir çözümün aklılarına gelemeyeceğini hayret ve hayranlıkla ifade etmişlerdir.
Bu olay bana Sevgili Yunus’un baktığı gibi her kesin çok ama çok önemli olduğunu, kimde ne olduğunun gönül gözüyle bakmayan bir göz tarafından fark edilemeyeceğini,Yüce Yaratanın hiç kimseyi ama hiç kimseyi boşa yaratmadığını herkesin dünyaya bir nedenle geldiğini düşündürdü.
Efendim, sizin de bizim dünyadaki rolümüzde, her olay ve kişiyi ayırmadan aynı dikkat ve özenle bakmamız noktasındaki sarf ettiğiniz, tarif edilmez sabrınızdan dolayı Sizden Allah sonsuz razı olsun. Bizleri, Allah size layık etsin…Amin
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Vahap Bey,
Kıymetli yavrum, yazdığınız olay insanı sade düşündürecek değil aynı zamanda ürpertecek, titretecek olağanüstü bir durum. Yunus ne güzel söylüyor.
“Tehi görme kimesneyi
Hiç kimesne tehi değil”
Herkesin meczup bildiği bir kimse geliyor, ve çok basit bir yöntemle kaç kişinin hayatını kurtarıyor. Profesörler bile “biz bunu akledemezdik, düşünemezdik” diyorlar. Bu olay üzerinde sadece bizlerin değil yeryüzündeki bütün insanların durup düşünmeleri lazım. İnsanoğlunda ne büyük cevherler var. İş onu bu bataklıktan çekip kurtarmak. Adına nefs denilen öyle bir ifrit var ki insanoğlu yücelikler aleminde dolaşmak için yaratılmışken nefs onu alıyor, esfel-i safiline sürüklüyor. Ne kadar acı bir olay. Hepimizin yapacağı bir görev var. Hepimiz adına yeryüzü denilen şu sonsuz güzelliklerle dolu cennet mekana gönderildik. İnsanoğlu sadece çiçekleri, kelebekleri, gökteki yıldızları, dağları, denizleri ve kendini inceleyebilse. Onlara nefs gözüyle değil arınmış, temizlenmiş, yunmuş, yıkanmış bir gönülle bakabilse o zaman her zerrede Hakkın tecellisini görür. Yunus Emre gibi
“Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır”
der. Ne yazık ki günümüz insanlarının pek çoğu gaflet, delalet ve kendi kendilerine ihanet içindeler. Hayret duygusunu unutmuş gibiler. Artık ürperemiyorlar, olaylar karşısında “Süphanallah” diyemiyorlar. Ne kadar acı bir durum. Yirminci yüzyılın en büyük zekası Einstein, diyor ki: “Bu çağın en büyük kaybı, insanların hayret duygusunu unutmaları. Artık onlar bir gülün tomurcuğunun açılışındaki korkunç güzelliği göremiyorlar, idrak edemiyorlar, ürperemiyorlar, ne kadar acı”.
Muhterem efendim, şu anda içimizde yaşayan nice büyük, çok büyük insanlar var. Fakat kör ve sağır çevre onlara dudak büküyor, omuz silkiyor, bana ne diyor... Kıymetli yavrum, göndermiş olduğun bu harikulade güzel mail için sonsuz teşekkürler ediyor, yenilerini bekliyorum.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sabri Baba'mızın ve Vahap Ergül Ağabeyimizin ruhlarına Fatihalarla.