.
Merhaba Efendim,
Sizi uzun yıllardır televizyondan takip ediyorum. Böyle cennet kokulu güzel bir sitede çok güzel insanları bir araya getirdiğiniz için tebrik ederim. Allah sizden ve tüm emeği geçenlerden razı olsun.
Dünyamız her yandan kötülüklerle çevrili. Bazen insanlığımdan utanıyorum. Savaşın, zulmün,adeletsizliğin her yeri kuşatmasını ve ruhunu satmış insanlara yüksek makamlarda krallar gibi saygı duyulmasını gördükçe kendi kendime biz bu kadar mı aşağı varlıklarız diyorum. Ancak bütün bu kötülükler arasında Münir Derman gibi, Rahmetli Rana Hanımefendi ve sizin gibi daha nice güzel insanlar olduğunu da biliyorum. Eğer bu güzel insanlar olmasaydı insan olmanın utancı katlanılmaz olurdu.
Bazen, Allahım ben güzel bir insan değilim ancak bu güzel insanları seviyorum, bu sevgi hatırına layık olmasam da beni öbür dünyada rahmetinden ayırma diyorum.
Dostların Münir Derman'dan bahsetmesi beni çok heyecanlandırıyor. İzninizle üstadın kendi sözleriyle anlattığı bir anısını aktarmak istiyorum. Eğer daha önce anlatılmışsa lütfen beni bağışlayın.
Bir gün hocamı ziyarete gitmiştim. 17 yaşında idim.Odası tavanında yalnız penceresi olan geniş yüksek tavanlı idi. Odası çıplak. Bir post. Bir de yerde yatak... Desti. Leğen. İşte o kadar...
Çok güzel koku vardı havasında...
Kendisi oturmuş, uzun saçları yele gibi omuzlarına sarkıyordu.
"Gel bakalım." dedi. Elini öptüm.
"Ben artık gidiyorum mektep bitti." dedim.
Dua etti, nasihat şeklinde emirler verdi:
"Arasıra kendi kendine bir odada kal..." Bunu adet edindim, arasıra bunu yaparım... Tahsil için Fransa'ya gittim. Aradan 5-6 sene geçti...
Birgün bu nasihat ve emri yapmak için odama girdim... Odamda iki zat gördüm. Birdenbire şaşırdım. Nereden girdiler bunlar... Beni görür görmez yürüdüler, duvarın içinde kayboldular. Şaşırdım kaldım. Bir kağıt bıraktılar yere, küçük... Hala saklarım o kağıdı... Ve hayretim hala devam ediyor. Otuz küsur sene oldu. Son nefesime kadar bu hayret devam edecek... Halledemedim...
Bu hadiseden 1 sene sonra yurda tatile döndüm. Doğru hocama gittim...Yaşlanmış...Elini öptüm. Bana halimi sordu... Ağabeyimi sordu. "-Gelsin.." dedi. (...) Yanında oturduk... Hocam hastalanmıştı. Yanında idik... Bize nasihat etti, dua etti, bizi okşadı...
Bir aralık "O kağıt sende mi?" dedi. Birdenbire anlayamadım. "-Ha..." derken baş parmağını ağzıma uzattı. "Sus" dedi... "Öyle yap..." (...)
Birgün sonra hocamızdan ayrıldık, ağladık... (...)
Hâlâ hocam bizi bırakmamıştır. Bunalırsak yetişir... Yalnız 15 sene evvel ağabeyim 47 yaşında hocamın yanına gitti... Nur içinde yatsın...
O kağıttaki yazı şu, size de söyleyim, böyle hareket edin:
"Vesveseyi bırak... Ne kadar işin ve arzun, dileğin varsa hepsini kaza ve kadere teslim et... Kendi nasıl dilerse öyle iş gören Allah'a bırak... Ve bekle...
Telaşı terket. Izdırabı, üzüntüyü kaldır. Murat yolu kendi kendine görünür, o yola düşersin. Aç kal, kimseye söyleme. Dertlerini, yoksulluklarını, ızdıraplarını söz haline geçirme. Melekler bile duymasın... Derdin olursa Hakk ile konuş, her şeye yeter. Sefalete düşersen vakur ol. Sabret. Hak'ka bile ellerini istek için kaldırma. Yalnız hamd için kaldır. Allah seni senden iyi bilir... Hakk'da erimek dünyada budur..."
Allah bizleri dünyada ve ahiretde sevdiği dostlarından ayırmasın. Tüm dostlara verdiğiniz ışık gibi sizin de iki dünyanızı nuru ile aydınlatsın.
En derin sevgi ve saygılarımla
Miray Asyalı
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Miray Asyalı,
İlk selamın kutlu olsun. Kültürün ve inceliğin, temiz gönülden yayılmış en güzel ışınlarıyla gönlümüzü aydınlattın. Hanemize gül kokusu getirdin. Gönlümüze heyecan ve mutluluk getirdin. Allah razı olsun. Sonsuz teşekkürler ediyor, duygularını, düşüncelerini, tesbitlerini belirtecek yeni maillerini özlemle bekliyorum.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Hepsinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.