HATIRALARDAN...
Okuyucu Mektubu
Canım Sabri amcacım, kim derdi ki size bir gün böyle bir mail atacağımı. Özden Hanım'ın mailini biraz önce ağlayarak okudum. Sizinle ilk tanışma anımız gözümün önüne geldi. 1999 yılıydı, bir tanıdığımızın evine sohbete gelmiştiniz. Annemin bir arkadaşı olan tanıdığımız bizi de davet ediyordu evine, annem bana sordu gidelimmi diye, ben de okadar merak ediyorum ki gidelim dedim, geldik eve. Sizi gördüm, tanıştık, tam karşınıza oturdum, yanınızda eşiniz Rana Hanımefendi oturuyordu, elleri dizleri üzerinde, son derece saygılı, edepli, melek gibi, tam bir hanımefendi gibi sessizce oturuyordu yanınızda. Orada gördüm ilk kez eşinizi, bir daha görmek kısmet olmadı. Sonra siz konuşmaya başladınız, o zamanlar 23-24 yaşlarındaydım. İçimden bir sürü sorular soruyordum, siz de tam karşımdasınız, içimden Allahım kim bu insan, bana kim olduğunu göster diye dua ediyordum bir yandan da gözlerinize bakıp sizi dinlerken, birden öyle şeyler söylemeye başladınız ki ürpermeye başladım, bütün vücudum titremeye başladı, sanki Allah'la ve kendimle yüzleşiyordum, sanki Allah tarafından karşımda bir insan konuşturuluyordu. Kendi içimden sorduğum bütün soruların cevabını veriyordunuz bana gözlerime bakarak. O gece hep ürperdim ve ağladım, o zaman sizin ne büyük bir zat olduğunuzu kalbimde öyle bir hissettim ki korktum, daha önce sizin gibi bir insanla karşılaşmamıştım çünkü. Ertesi gün kitaplarınızı okumaya başladım, bir hafta boyunca sanki ben ben değildim, karşıma çıkan insanları farklı görüyordum, el benim diildi, kol benim diildi, aynaya bakıyordum yüz benim diildi, sanki içimde bişey vardı o dışarı çıkmıştı, korktum çok, ve hep dua ettim, sonra sizi aradım Sabri amca, sizden nasıl etkilendiğimi söyledim, "ne güzel yavrum, ne güzel" dediniz bana, "ışık gelince karanlık gider yavrum" dediniz, "çekil aradan kalsın yaradan" dediniz, sizi telefonda dinlerken yine bütün vücudum ürperiyordu. Sonra bana Mona Lisa'nın tablosundan bahsettiniz. O tablodaki ifadeden. Günlerce o tabloya baktığımı hatırlıyorum. Orda nasıl bir ifade var anlamaya çalıştığımı, insan bu meçhul, içinde ne var bilinmiyor gerçekten. Sonra hep sizin kitaplarınızı okudum, gönül olarak hep sizinleydim, sonra sitenizi gördüm internette 2006 yılında ve size bir mail attım, hemen cevap yazdınız. Sonra ardı ardına bir sürü mail ve bir sürü soru. Her gün veya iki günde bir atılan mailler ve sorulan sorular, Bıkmadan, usanmadan, sabırla cevapladınız bütün sorularımı, sonra her yaz İstanbul'a geldiğinizdeki o tadına doyum olmayan Fenerbahçe sohbetleri, deniz kenarında o gözlerinizi kapatarak okuduğunuz şiirler, o harika bulgur pilavı günleri. Herkesin el birliğiyle yaptığı ve en çok da bu bulgur pilavında Fatmagül Hn. ın emeğinin geçtiği o bulgur pilavları ne lezzetli olurdu, ne bereketli olurdu, bir sürü insan ikinci tabaklarını yerdi de bitmezdi, hala tadı damağımda o bulgur pilavlarının. Fatmagül Hn. bütün malzemeleri ocakta öyle güzel karıştırırdı ki sabırla her bulgur pilavı bir öncekinden daha güzel, daha lezzetli olurdu, ne güzel günler, ne güzel sohbetlerdi hepsi. Sonra siz rahatsızlandıktan sonra sadece mail yoluyla ve arada telefonla irtibat kurdum sizinle. Bir daha görmek kısmet olmadı ama hep kalbimdeydiniz, hep sizinleydim güzel Sabri amcacım. Sonra Çiğdem Hn. dan 18 Ağustos günü gelen o mesajı okuduğum an ağlamaya başladım. Deniz kenarındaydım, denize girdim, yüzdüm yüzdüm, bayağı bir kulaç attım, ağladım. Denize baktım, ufka doğru baktım. Dua ettim. Birkaç gün sonra Çiğdem Hn. dan gelen watsup grubu oluşturacaklarını söyleyen mesajla okadar mutlu oldum ki, şimdi siz ordasınız Sabri amcacım. Tüm evlatlarınızın gönüllerindesiniz. Her ihtiyaç duyduğumuzda yine yardımımıza koşacaksınız. Sizi çok seviyorum ve hep sevicem, hep kalbimdesiniz. Allah'ın rahmeti, Peygamberin şefaati üzerinize olsun, nurlar içinde yatın.
İlknur