Annem edebiyat öğretmeni idi, sabah çıkar akşam gelirdi. Bana annem okulda iken rahmetli babannem (Ayşe Tandoğan) bakardı. Babannem Hoca Ahmed Yesevi Hz'nin soyundan gelen velî bir hanımdı. Dedem ölünce, yirmi beş yaşında, en küçüğü babam olan beş çocukla dul kalmış. Ben bu iki velî hanımın, annem ve babannemin elinde büyüdüm.
Babannemden önce babam bir bakıcı tutmuş. Sonra bir gün mahallede babama, "Rüştü bey," demişler, "sizin bu tuttuğunuz bakıcı siz yokken eve aşığını alıyor." Bunun üzerine babam hemen memleketi olan Konya Ermenek'e gitmiş ve babannemi beni bakması için evimize getirmiş. Babannem çok olgun bir hanımdı, çok az yer, az konuşurdu. Çok güzel yemekler, börekler yapardı. Özellikle bizim oraların meşhur yemeği olan arabaşı çorbasını ve ıspanaklı böreği kimse onun kadar güzel yapamazdı. Çok güzel yemekler yapmasına rağmen bakardım babannem ceviz ekmek yiyor. Babanneciğim, neden yaptığın yemeklerden böreklerden değil de ceviz ekmek yiyorsun diye sorduğumda "Yavrum, sana şimdi bunun sebebini söyleyemem, inşallah büyüdüğünde anlatırım" derdi. Sonradan anladım ki babannem riyazat yapıyordu...
Babannem daha gelir gelmez mahallemizin sevgilisi olmuştu. Profesör hanımlar bile gelir dizinin dibine oturur, çeşitli dert ve sıkıntılarını babanneme anlatırlar, o da edeple dinler sonra onlara ne yapmaları gerektiğini söyler, yol gösterirdi. Onlar gidince getirdikleri şeker ve çikolataları aidiyeti cihetiyle bana havale ederdi.
Anneme çok büyük bir saygı gösterir, o eve gelince hemen oturduğu yerden ayağa kalkar, üstüne başına çeki düzen verir, "Hoşgeldiiin Sebihanım" der, annem de koşar gelir, sarılır, "Anneciğim, niçin ayağa kalkıyorsunuz, lütfen rahatsız olmayın" der, babannem de "Ben gelinime ayağa kalkmayacağım da kime kalkacağım" der, böyle karşılıklı saygı, sevgi içinde geçinir giderlerdi.Annem hep "Benim hayatta en sevdiğim insan kayınvalidem" derdi.
Babannem insan psikoljini iyi bilen bir hanımdı. Mahallemizde kimseyle geçinemeyen, sevilmeyen bir hanım vardı, babannem onun bile gönlünü fethetmeyi başarmıştı. Ona kendi tatlı söyleyişiyle "Gözel hanım" diye hitap eder, kadın mest olur, babanemle aralarından su sızmazdı.
Bir gün babannem aniden rahatsızlandı, felç geçirmişti. Kendinden geçmiş, bilnci kapalı bir halde yatağına yatırdıılar. Durumu duyan bir arkadaşı babama hacamat yaptırmasını tavsiye etmiş. Babam, eve bir hacamatçı getirdi. Adam eve geldi, kanı akıtmak için leğen istedi, baygın halde olan babannemin kolundan hacamat yaptı ve biraz kan akıttı.
"Bir süre sonra kendine gelmeye başlar ancak sakın ona böyle felç geçirdiğini söyleyemeyin, hiçbir şey yokmuş gibi davranın" dedi. Gerçekten de babannem bir süre sonra kendine gelmeye başladı, gözlerini açtı. Sanki baygın yatan o değilmiş, hiç hasta olmamış gibi etrafında meraklı gözlerle bakan bize döndü ve:
"Bana, un, leğen getirin, ıspanaklı börek yapıcağam"
dedi. Biz de hiç itiraz etmeden getirdik, babannem yine o güzel yemeklerini yapmaya devam etti.
Onun bazı sözleri hep aklımdadır:
"Kış kışlığını, puşt puştluğunu yapar"
Olgun kamil insanlar için: "O kırk puşttan kırk muşta yemiş"
Çok mutlu görünen kimseler için: "Kuyruğu tava sapı kesmiş"
"Yağ yiyen köpek tüyünden belli olur."
Bana geceleri uykuya dalmadan önce:
"Allah kara gecede, kara taşın üstündeki kara karıncanın bile rızkını gönderir"
Bana hayat yolunda çok şey öğretti, Allah ondan razı olsun. Mekanı cennet olsun. Nur içinde yatsın.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.