Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : "Veren el, alan elden hayırlıdır." Hadis-i Şerif.
Gönderen : Çiğdem
Tarih : 10/9/2018 11:47:18 AM


.



Çok Sevgili Muhterem Büyüğümüz, size ve bütün dostlara sonsuz hayırlar ve esenlikler dilekleriyle Merhaba!...



Aziz büyüğümüz, Sizin müstesna varlığınızla paylaşılan herşey çok daha başka bir anlam ve güzellik kazanıyor. Siz herşeye inanılmaz bir değer yüklüyor, hayatı yerdeki bir kum tanesinden gökyüzündeki samanyoluna kadar tarifsiz bir sevgiyle kucaklamanın inanılmaz güzelliğini bizlere sunuyorsunuz. Adeta karanlıklar içinde bir sevgi güneşi gibisiniz. Eşya bile sizinle kendine sunulan sevgiyi ve değeri farkederek adeta konuşacak ve teşekkürler edecek bir hale geliyor. Bunun için bizler de Allah’a ne kadar şükürler etsek az gelir...



Burada izninizle çok değerli ablamız, sevgili gönül dostu Dr. Nermin Yılmaz Hanım’ın bir anısını paylaşmak istiyorum. Sizin İstanbul’da bulunduğunuz bir Kurban Bayramında apartmanda herkes bayram sabahı koyununu alır, çeke çeke getirir ve sırayla kesim işi başlar. Yanlız bir farkla. Sizin kurbanlık koyununuz onunla “Bak yavrum, bu Allah’ın bize bir emri, sakın korkma. Sen bu görevi Allah’ın emrine uygun olarak üstleniyorsun. Bizler sana ne kadar teşekkür etsek az... ” şeklinde konuşup, onu sevip okşamanız ve ona iltifatlar etmeniz üzerine sırası gelince hiç zorlama olmadan kesim bölümüne ilerler, oracıkta kendiliğinden uzanır ve kesim için başını koyar....



Sevgili büyüğüm gönül dostlarınız arasında bulunmanın mutluluğu ile burada yine sözü izninizle size bırakarak hepinize gönülden selam ve sevgilerimi sunuyor, sevgi yumağı o gülden ellerinizi bütün gönül dostları adına hürmetle öpüyorum...



Hoşçakalın....





Çiğdem




SOHBETLERDEN DERLEMELER




“İlmi ledün, ‘Allah ilmi’ demektir. Kitaplardan değil, gönülden gönüle aktarılarak öğrenilir, öğretilir.”


Sabri Tandoğan



-Efendim velî kimdir?



-Velî, kalbi her an Allah’la irtibat halinde olan kimsedir. Her topluluğun kendi içinden evliyası vardır. Bir velî eşyayı değiştirebilir. Bir kimseyi görünmez yapabilir. Hira mağarasına Peygamber Efendimiz saklandığında kapıda bir ağaç büyüyor, bir kuş hemen yumurtluyor, örümcek ağ yapıyor.



Gazeteci ve yazar Oktay Akbal, bir gün bir hamalın çok sıcak bir yaz günü sırtında yüz kilo yükten beli bükülmüş bir halde yokuş çıktığını ama bir taraftan da türkü söylediğini görünce dayanamaz, yaklaşıp sorar: “Afedersiniz” der “biz bu sıcakta kan ter içinde zor yürürken siz bu kadar yükün altında hala türkü söyleyebiliyorsunuz, bu nasıl oluyor?” Hamal, önce birşey söylemek istemez, sonra durup, Oktay Akbal’a yaklaşarak “Beyim” der, “içimiz düzgün olunca yüz kilo yük bize vız gelir”. Burada için düzgün olması; kalbin her an Allah’la beraber olması demektir.




“Gerçek müslüman halktan biriyken hükümdar gibi olan, hükümdarkense halktan biri gibi olandır.”


Hz. Ömer (R.A.)



Şimdilerde evliya denilince herşeye “Eyvallah” diyen, zillet içinde insanlar akla geliyor ne yazık ki. Bertrant Russel’e sormuşlar, “Olgun insanın özellikleri nelerdir?” diye. Cevap vermiş, “Nerede, ne zaman, ne şekilde, nasıl hareket edeceğini bilen insan demektir.” Eğer herkese el ovarsak ne olur? Eskiden bir türkü vardı, “Veresiye, vere vere, kalmadı, kalmadı” diye. Ödün vere vere de şahsiyet kalmıyor. Hayatta herşey karşılıklı olacak. Sevgiye sevgi, saygıya saygı, fedakarlığa fedakarlık. Gerçek müslüman yapılan bir hakarete korkusuzca karşılığını verebilen kişidir.



Olgunluk, yerine göre yumuşacık, okşayıcı, sevgi dolu, yerine göre de dünyanın en sert, en kaba, en dobra insanı olabilmektir.




Efendim, insanın algılarının kuvvetli oluşu onun manevi derecesiyle de mi ilgilidir?



-Evet. Çünkü o zaman manevi bir görme de başlıyor. Hocam Münir Derman Hazretleri, “Kağnının gıcırtısından, önümüzden geçen bir sineğin vızıltısına kadar herşeyin bir sebebi vardır” derdi. İstisnasız herşey bize bir sırrı ifşa ediyor. İnsan manen yükseldikçe bu işaretleri algılamaya başlar. Mesela bir kimse doktora gitse, ‘kolum ağrıyor’ dese, doktor onun röntgenini çeker. Manevi büyükler de baktıkları zaman olayların içyüzünü görüyorlar. Yani adeta röntgen gibi bir manevi görüş oluşuyor. Manevi yolda ilerleyebilmek için olayları kalp gözüyle de görebilmek şart.




-Efendim, bunun için nasıl ve nereden başlamak gerekir?



Bunun için her an uyanık ve dikkatli olarak hayret ve merakla olayları etüd etmekle işe başlayacağız. Ben üç yaşındayken annem beni alır misafirliğe götürürdü. Ben orada annemin beni oturttuğu yerde bütün hanımları tek tek etüd ederdim: Bu hanımın aile hayatı, eşine ilgisi nasıldır, mutfağı, dolabı düzenli midir, hoş geçimli midir?...Hiç kımıldamadan bu etüdleri yapardım. Bu hayatımın her alanında böyle devam etti. Böyle böyle bir gün geldi baktım ki içime bir manevi röntgen cihazı yerleştirilmiş. Manevi röntgen bu şekilde zamanla oluşur.




-Efendim, manevi büyüklerle sohbet adabı nasıl olmalıdır?



-Manevi büyükler sohbet ederken tamamen ona odaklanmalı, etrafta olan bitenle ilgiyi kesmelidir. Onun sözünü kesip kendi görüşünü beyan etmeye kalkışmamalıdır. Söylediklerini can kulağıyla dinlemeli sonra onlara kendinden birşey katmamalıdır. Onu iç dünyasında, batınında eleştirmeye kalkışmamalıdır. Burada şeytan devreye girer ve rabıtayı koparır.



İtirazla manevi yolda yürünmez. Herkes mürşidini kendisi için itirazsız rehber etmelidir. Yoksa araya şeytan girer, kalbine türlü türlü vesveseler vererek, onu şüpheye düşürmeye çalışır.



Bir insanın karşısında hayatında bir manevi büyük çıkar. Kadrini bilirse bilir, bilmezse aynı fırsat bir daha karşısına çıkarılmaz, bu şansını ebediyyen kaybeder.




-Efendim, Münir Derman Hazretleri sizden cellali miydi?



-Oooooooooo... Biz Münir Bey’in yanında kımıldamaya korkardık. Bir adam bir gün hastanede görev yaparken Münir Bey’e geliyor, “Ben genel müdürüm, bana onbeş günlük rapor ver” diyor. Münir Bey başını kaldırarak adama “Efendim, rahatsızlığınız nedir?” diye soruyor. Adam yine “Ben genel müdürüm, rapor istiyorum” deyince bir kez daha soruyor, “Efendim, rahatsızlığınız nedir?” diye. Adam bu sefer hiddetlenince Münir Bey adama öyle bir bakışla bakıyor ki adam orada yere yığılıp kalıyor. Sonra adamın eşi Münir Bey’i mahkemeye vermiş, ‘kocamı öldürdü’ diye. Mahkemede ‘kalp sektesinden gitmiştir’ diyerek beraat ettiriliyor.




-Efendim, yaşanılan coğrafya ile karakter oluşumu arasında bir ilgi var mıdır?



Evet, vardır. Karadenizli Temel, hiçbir zaman Kayserili olamaz. Yunus Emre Bodrum’lu olamaz. İsveç’li, Norveç’li de olamaz. Yunuslar ancak Anadolu’nun bağrından çıkar. Coğrafya’nın karakter teşekkülünde çok etkisi vardır. Dağ insanında bir heybet, sahil insanında bir rahatlık, hafiflik olur. İsveç, Norveç, .. Danimarka’dan bir Peygamber çıkmadı. Amerika’dan da büyük bir filozof çıkmadı ama büyük gangsterler çıktı.




“Bir çay bardağı karıştırılırken çıkan ses uzayın bütün hücrelerinden duyulur.”


Prof. Eva De Vitray Meyerovitch




İnsan bir duygu jeneratörüdür. İnsanın kafasındaki bir düşünce de dalga dalga uzayın bütün hücrelerine kadar tesir eder. Bir kişi düşüncelerini yoğunlaştırarak uzaktaki bir insanı etkileyebilir, ondan haberdar olabilir.




“Dehr’e sövmeyiniz, Dehr, Allah’tır.”


Hadis-i Şerif




“Bir işi yapmak için en doğru zaman, içinde bulunulan andır.”


Sabri Tandoğan




Çok çalışkan olmak durumundayız. Bugünün işini yarına bırakmayalım. İçinde bulunduğumuz anda o işi yapalım. Zaman kavramı çok önemlidir. Bir insana bir iş için zaman sözü verildiğinde o söz aslında Allah’a verilmiş demektir.




-Efendim, bir kimsenin üstesinden gelmediği bir durum daha sonra hayat imtihanı olarak yine karşısına çıkarılır mı?



Bir problemle karşılaşan bir kimse o problemi –ki bu kendisi için bir imtihandır- onu dinin, aklın, ilmin ışığında çözmekle, ona karşı gereken tavrı almakla yükümlüdür. Eğer insan bir imtihanı kaybeder, o konuda gerekli tavrı alamazsa, bu imtihanını verinceye kadar benzer imtihanlarla karşılaşmaya devam eder. Bir kimse bir problemle karşılaştığında kendi kendine, “Eğer şimdi bu imtihanı geçemezsen sonra çok daha ağır imtihanlarla karşı karşıya kalırsın. En iyisi şimdi bu konuda en güzel tavrı al ve bu meseleyi burada hallet.” diyebilmelidir.





...





Sabri TANDOĞAN


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Çiğdem Hanım,


Yine elimizden tuttun, bizleri bir gül bahçesine götürdün. Pembe güller, sarı güller, beyaz güller... Ne kadar teşekkür etsek azdır. Ne güzel bir özelliğin var. Yaşadığın bir hal’i hemen dostlarınla yakınlarınla paylaşmak istiyorsun. Ne güzel bir duygu bu. Allah razı olsun. Verebilmenin güzelliğini idrak edenler dünyanın en mutlu insanlarıdırlar. Kainatın Efendisi “Veren al, alan elden hayırlıdır” Buyuruyor. İnşallah bu güzel halin yaşadığın sürece hep devam eder. Bence bu çağda insanlara verilecek en büyük armağan bir güzelliği onlarla paylaşmaktır. Yapabilenlere ne mutlu.


Selam, sevgi ve saygı ile.



Sabri Tandoğan


Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]