Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Seni seviyorsam sana ne?
Gönderen : Özden
Tarih : 10/23/2018 3:16:57 PM


.






Efendim,


Bazen düşünüyorum da insan olmak zor zannat.. Insan topluluğunun içinde yaşamak, diğer insanlarla güzel geçinmek, kimseyi incitmemek, kimseden incinmemek…


Her insan başlı başına bir dünya… Bazen olaylara karşındakinin gözüyle bakmak , değerlendirmek ne denli güçleşiyor. Herkesin davranışlarını , düşüncelerini etkileyen o kadar çok sebep var ki.. Doğduğu zaman birlikte getirdiği genetik özelliklerinin üzerine, yaşadığı her an yeni birşeyler inşaa ediyor.. Bebekliklten itiberen yaşadığı her olay onun kişiliğinde bir yapıtası oluyor.. Ve zamanla, içinde besleyip büyüttüğü kişiliği, varsa inancı onun toplum içindeki davranışlarını biçimlendiriyor. Ne tek başına genler sorumlu, ne tek başına aileden aldığı eğitim, ne de inancı.. Hepsi öyle derin bir etkileşim içindeler ki.. Üstelik herşeyin doğrusunu bilmek de yetmiyor.. O benlik , o nefis var ya her yerde zorluyor insani.. Doğru bildiğini uygulama noktasında bir iç savaş yaşanıyor … Hani çizgi filimlerde görürsünüz , benim çok hoşuma gider.. Bir insan tam önemli bir karar aşamasındadır ki , basının iki yanında minik bir melek ve minik bir şeytan belirir. Melek doğruyu ve güzeli söyler ona yönlendirmaye çalışır, Şeytan ise ha bire kötü yönde aklını çelmeye çalışır. Hepimiz her an bu çatışmalar içinde değilmiyiz aslında..



Davranışlarımıza ne kadar dikkat edersek edelim, ne denli hassas olursak olalım, insanlara ne denli değer verir ve onları üzecek yanlış birşey yapmaktan sakınırsak sakinalım yine de kendimizi insanoğlunun bazen hiç beklenmedik tepkilerinden kurtaramıyoruz.. Daha dün bir arkadaşla bu konuyu uzun uzun konuştuk. Kesinlikle çok iyiniyetle yaptığı bir davranış sonucu yanlış anlaşılımış ve üzüntüye boğulmuştu.. Istemeden birinin incinmesine sebep olduğu için acı çekiyordu ... Sanki biz daha hassas ve ihtimamlı davrandıkça olaylar daha da üzerimize geliyor.. Biz kimseyi kırmamak için çabaladıkça , karşımızdakiler olmayacak şeylerden beklenmedik sonuçlar çıkarıyorlar..Dedim ya insan olmak zor zanaat..



Bundan yirmi yıl kadar önceydi. Üniversiteyi bitirmiş çalışmaya başlamıştım. Yeni gençlik yılları , yeni çalışma ortamı, insanların bazen acımasızca olan davranışları, iş hayatı sanki kurtlar sofrası.. Öyle zorlanıyordum ki.. O kadar sevecen , ne kadar yardımsever, iyiniyetli olmaya, herkesi sevmeye çalışırsam , sanki daha çok üstüme geliyorlar, çok inciniyorum, çok kırılıyorum.. Düşündüm zaten lise yıllarında iken yüksek tahsil yapmak istediğim konu psikoloji idi. Adaletli (!) üniversite sınav sistemindeki muhteşem(!) sıralama düzeni yüzünden işletmeyi kazanmış okumuştum(şikayetçi değilim ama) demek ki ben psikoloji okumalıymışım ki bu insanları belki anlar nasıl davranacağımı bilirim.. Yeniden girdim üniversite sınavına.. Kimse ciddiye almadı beni. Hazırlanmaya çelişmaya hiç vaktim yoktu ama yine de I.U. Psikoloji bölümünü kazandim. Bursa da çalıştığım işi bırakmadım . Haftada iki gün günübirlik Istanbula gittim geldim, okudum .. Ve sevdim bu bölümü hemde çok..Teorik olarak herşey mükemeldi.. Ama etrafımızda gördüğümüz hocalarımızın bile insanlarla problemleri, geçimsizlikleri, hayal kırıklıkları vardı… Demek ki bilmek yetmiyordu uygulamak gerekli idi. Demek ki bilim tekbaşına yetmiyordu eksik birşeyler daha vardı.. Demek ki tek taraflı insanın özen göstermesi yetmiyordu ilişkiler ikili idi ve tek basınıza herşeyi düzeltemezdiniz, demekki insan denilen varlık öyle birşeydi ki aslinda, okul sıralarında , kitaplar ile öğrenilemiyordu.. .


Yıllar geçti, pekçok acı tatlı tecrübe, hayal kırıklıkları,tanıştığım her yeni insan , her yeni dünya bizi bu günlere getirdi..


Hani Yunus ‘un dediği gibi



Bir çeşmeden akan su


Acı, tatlı olmaya..



Şimdi ne denli başarıyorum incitmemeyi ve incinmemeyi dersiniz? Şimdi inanıyorum ki dünya hayatı bir sınav, hemde zorlu, çetin bir sınav . Her bir olan olayda çıkarılacak bir ders var, kısmetimde bu maruz kaldığım durum da varmış demek ki.. Hesaplaşıyorum kendimle, Eğer ben sebep oldum ise düzeltmeliyim hatami , özür dilemeyi bilmeliyim, eğer vicdanım rahat ise , niyetim iyi ise ama yanlış anlaşıldı isem o zaman Rabbime emnet bundan sonrası,


Hoştur bana senden gelen


Ya hilat u yahut kefen


Ya taze gul yahut diken


Kahrin da hoş lütfun da hoş.


Diyebilimeliyim Erzurumlu Ibrahim Hakkı hazretleri gibi..



Bir de insanlardan çok birşey (hiç birşey) beklememeyi öğrendim… Çünkü ben ne kadar iyi ve özenli davrandıysam ve bunu sürekli düşünerek kendimden memnun olursam karşı taraftan aynı hassasiyeti , düşünceyi bulamadığım, hatta tam aksine hoyrat davranışlara maruz kaldığım oluyor. Işte o an insan istemese de, içi açıyor. O yüzden iyilik yap denize at misali ... Biz bize yakışan , inandığımız ve Rabbimizin emrettiği şekilde doğru dosdoğru , ince , düşünceli , sevgi dolu olmalıyız. Arif olan anlar.. Zaten insanlara söyleyebildiklerin onların anladıkları kadardır… Eğer aynı şekilde karşılık görürüsek mutlu oluruz. Aksi halde de bir beklentiye girmediğimizden kırılıp üzülmeyiz. Herkes kendi davranışlarından sorumludur değil mi? .. Hayatı hep başkaları ne diyecek , ne söyleyecek ne düşünecek, beni nasıl değerlendirecek, beni begenecekler mi, diye düşünüp yaşamaya çalsımak ne acıdır değil mi.. Ya da hep, ben bunu isterim, ben bunu doğru diyorum, ben bunu yap dedim, ben en iyisini bilirim diye yaşamak…


Çözüm yüce yartıcımızın dediği ve istediği gibi yaşamak ve davranmak.. Büyük İslam alimi, Bediüzzaman’ın dediği gibi



AMELINIZDE RIZA-İ İLAHİ OLMALI, EĞER O RAZI OLSA BÜTÜN DÜNYA KÜSSE EHEMMİYETİ YOK, EĞER O KABUL ETSE BÜTÜN HALK REDDETSE TESİRİ YOK



Biz bizim üzerimizde oyunlar oynayan ve bize kötülüğü dokunanlara karşı aynı şekilde karşılık vermeyeceğiz. Çünki altın olanın muhatabi hiçbirzaman teneke olmamıştır., Altın olan en azından elmasla aynı kefeye koyulmaya çabalamalı ve umut etmeli ki değerine değer katılsın. Bu arada içine düşülmemesi gereken yanlış , belki de kötü olanı küçümsemek olur Unutmayalım bugün iyi olan biziz ama yarın kötü olan da bizden başkası olmayabilir.. Inşaalah Rabbım gönül gözümüzü her daim açık etsin ve içimizden insanlara karşı, tüm yaradılmışlara karşı sonsuz sevgi ve muhabbeti eksik etmesin. Içimizdeki o Allah rızası için sevgi kapısı açılmadıklatan sonra , tüm insan üzerine söylenenler, yazılanlar , okunanlar boş ve bıçare kalir…Imandan başka hiçbir güç bizim bu acımasız yaşam kargaşasında, bu insan kalabalığında yara almadan , tökezleyip düşmeden, yıkılmadan mücadele etmemize yardımcı olamaz..


Sevgi saygi ve hurmet ile ellerinizden opuyorum.. Rabbime emanet olun.





Özden ÇİÇEK
Creative & Decorative Painting
Dubai


www.ozdencicek.com


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Özden Çiçek,


İşte yine bir Özden Çiçek klasiği. Yine insanı ferahlatan, içini yaşama sevinciyle dolduran güzel, çok güzel, inanılmayacak kadar güzel bir mail. Teşekkür etsek diyorum ama kelime duygularımızı anlatmakta o kadar yavan kalıyor ki. Ne diyebiliriz? Herhalde en güzeli Allah razı olsun demek. Beşeri münasebetlerin o hassas, o kırılgan, o ince noktasını ne kadar güzel belirtmişsiniz. Bazan düşünürüm, intihar etmeyi düşünen bir insandaki asıl sebep onun beşeri münasebetlerde karşılaştığı zorluklar, güçlükler, kabalıklar, anlayışsızlıklar, yanlış yorumlar değil midir? Bunlar üst üste geldikleri zaman insanları bıkıp, usandırmayan küskün, kırılgan, umarsız, beklentisiz bir hale getirmek. Geçen gün bir kravat almak için Karum çarşısına gittim. “Baron”’a baktım, “Oxford” a baktım gönlüme hitap eden bir renk bulamadım. Sonra gittim “Budakaltı” na oturdum. Bir portakal suyu söyledim. Çevreme baktım, ürperdim. Laf aramızda biraz da korktum. Yarabbi, gelip oturanlar kadınlı erkekli hemen çakmaklarını, sigaralarını çıkarıyorlar, sonra onu sert, hırçın tavırlarla içiyorlardı. Hepsinin yüz ifadeleri gergindi, sıkıntılıydı. Yoğun bir bunalım içinde oldukları belli oluyordu. İçlerinde rahat, huzur içinde kendinden hoşnut bir kişi dahi görmedim. Emindim ki tek istisna olmadan hepsi beşeri münasebetlerdeki bir kabalığı, bir hoyratlığı, bir saygısızlığı yaşıyorlardı. Yazık değil mi bu insanlara? Ne olur, birbirimizi biraz daha saygılı olsak, biraz daha sevgi dolu olsak, biraz daha anlayışlı davransak. Önce kendimiz, kazançlı çıkmaz mıyız? Bize yazık olmuyor mu? Sanki



“Yanlızlık dediğin hayatta başlar


Kabir boyu devam etmek için”



der gibiyiz. Şuna kesin olarak inanıyorum ki Allah’a ve O’nun Peygamberine aşkla, inançla bağlı olmayanlar sevgiden de uzaklaşıyorlar. Nerde sevgi, orda Allah. Hayata, insanlara sevgiyle, saygı ile, edep ve incelikle yaklaşabilmek için önce içimizde Allah ve Peygamber aşkının yerleşmesi gerekiyor. O zaman Allah’ı seven, O’nun mahlukatını da seviyor. Ve onlara sevgiyle yaklaşıyor. Anlayamadığım birşey var, tamam, birileri bizi kırdı, incitti, yaraladı. İyi güzel de bunu bir ömür boyu sırtımızda taşımak niye? Neden onun hamallığını yapalım. İşte bunu anlayamıyorum. Birileri bizi sevmeyebilir, beğenmeyebilir, bizden rahatsızlık duybilir, atta daha da ileri gidip bize kin ve nefet duyabilir. İntikam duyguları bdleyebilir. İyi güzel de bütün bunlardan bize ne? Bütün bunlar neden bizi bu kimselere karşı sevgi ve saygı duymamıza engel olsun? Eşek arısı zehirli bitkileri dolaşıp, kovanına zehir taşıyorsa, bal arısı tam aksini yapıyor. Onun görevi zehir üretmektir. Ama benim görevim insanları hastaları, yaşlıları ve çocukları şifa olacak malı üretmek. Ben bununla yükümlüyüm diyor. Ben çiçek çiçek dolaşarak, doğanın her şifasını, bütün güzelliklerini kovanıma taşırım diyor. Ben bununla yükümlüyüm. Benim görevim bu. Biz de güzel kitaplar okusak, güzel insanların sözlerini dinlesek, güzel müzik eserleri dinlesek. Güzel sanat eserleri karşısında hayranlık duysak. Doğaya, onun güzelliklerine aşkla, hayranlıkla bağlansak ve sonra bu topladığımız güzellikleri ailemizle, çevremizle başlayarak bütün insanlara götürsek, bütün kainata götürsek ne kaybederiz? Geothe, bir şiirinde



“Güzel kız seni seviyorsam sana ne” diyordu.



Çiftçi önce toprağa tohumunu atar, sonra ondan ürün bekler. Biz de neden öyle yapmıyoruz? Önce sevelim, sayalım,hizmet edelim. Bir gün gelir, tüm yaptıklarımız bize döner. Gülten Akın’ın dediği gibi:



“Bekleyin, bekleyin, durmaksızın bekleyin


Bir gün unutulmuş bir aynada


Bütün sevgiler size dönecek”



Seven sevilir, sayan sayılır.


Efendim, bizleri mutlulukların zirvesine götüren yeni maillerinizi bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.


Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]