.
Sayın Hocam,
Batıdaki insanlar büyük bir manevi bunalım içinde yaşıyorlar.Evet, maddi bir çok sorunlarını halletmişler ama en önemli olanı, insan ruhunun ihtiyaçlarını unutmuşlar.İnsanlar bu eksikliği alkolle, uyuşturucuyla, seksle, eğlenceyle gidermeye çalışıyorlar.Sonuçta tam bir kısır döngü içinde yaşıyorlar.
Bu insanlar içinde doğruyu, manevi güzelliği arayan insanlar da var.Max Dahlstrand'de onlardan biri. Yeni ismiyle Abdüsselam. 1969 doğumlu bu genç İsveçli, şu an bir Müslüman bayanla evli ve iki çocuk babası. Bundan yaklaşık on iki yıl önce, Suriyeli bir Müslüman ile tanışmasıyla başlıyor her şey. O günleri bir mülakatta anlatırken sadece batılılar için değil,aynı zamanda biz müslümanlar için de önemli mesajlar veriyor:
"Evet, bir Müslüman’la tanıştım, bana İslâm diye bir dinin hususiyetlerinden bahseden, bana Allah’ın varlığından ve birliğinden bahseden bir insan... Anlattıkları bana çok ilginç gelmişti, beni İslâm’a yakınlaştırmıştı. O dönemden sonra artık Allah’a inanmaya da başlamıştım. Akabinde, Müslüman olmam iki yıllık bir süreç aldı."
Konuşmalarının devamında, Abdüsselâm , İslâm hakkında öğrenebileceği ne varsa bulup okumaya başladığını söylüyor. Gerçi İsveç’te o dönemde kendi dilinde bir eser bulması çok zormuş. O yüzden de İngilizce eserlerden bilgiler toparlamaya çalışmış. Derken bir gün bir caminin tanıtıldığı bir TV programına rastgeliyor. Hemen adresini alıp gidiyor camiye. Orada, ilk defa toplu halde Müslümanlarla ve kendisi gibi aslen İsveçli Müslüman olmuş kimselerle tanışıyor. İşte o iki yıllık yoğun arayışına manidar bir nokta koyuyor ve orada Müslüman oluyor.
"Gerçi artık ben hazırdım, sadece bir araya gelebileceğim, bu iş nerede olacak onu arıyordum. Bir de Müslüman olmuş kendi milletimden birilerini görmüş olmak da çok etkili olmuştu benim için. Çünkü ben artık yabancı Müslümanlarla konuşmak istemiyordum; yoksa hemen kitaplar verip bir şeyler empoze etmeye çalışıyorlardı. Halbuki ne de olsa ben Hıristiyan kültüründen geliyordum ve bizde misyonerlik diye bir olgu vardı; bundan da iyice dolmuştuk, en azından ben!"
"Beni asıl derinden etkileyen; yaşayan, yaşadıklarını konuşan insanların fıtrî hâlleri olmuştu. Gerçi bunların hepsi de vesileydi, hidayet nihayetinde Allah’ın takdiriydi.” Abdüsselam, Müslümanlık ve İslâm deyince çocukluğunda aklına gelen ilk imajdan bahsediyor: “11 yaşlarındayken, İslâm deyince TV ve gazetelere yansıyan bir İslâm devleti lideri portresi. Ürküten, terör ve şiddeti çağrıştıran bir portre!” Sözün burasında şu soruyu sormadan edemiyoruz: “Bir Müslüman fert olarak şu an çevreye çizilecek portre ne olmalı sizce?” Cevabı çok içten ve samimi oluyor:
"Müslümanlar ille de grup olarak değil, bir fert olarak da tebarüz etmeli... Örnek insanî duruşuyla. Bunda kıyafetin de bir önemi yok. İyi ve güzel bir insan olmak esas olanı. Hani mesela seyahat ediyorsun, bilmediğin bir yere geliyorsun, yardım isteyeceksin, bir yol, bir adres soracaksın... İşte orada yardım isteyeceğin kişinin gözünden anlarsın ya; işte Müslüman o türden bir insan olmalı! Güven telkin etmeli. Mühim olan insanî tarafı yakalamak. Sonra insanlar, güzel bir insan olarak sizi merak edeceklerdir, sonrasında sorular gelecektir. Gelince cevaplamalı. İlgi duyana anlatınca hüsnü kabul görür. Yoksa, benim kültürümde misyonerlik tarzı bir tebliğe karşı bir alerji vardır. Cami, dernek gibi kurumlara ziyaretler yapılsa yanlı bakış açıları değişir kanaatindeyim. Ama İslâm’ı yüzeyselleştirmeden, sığlaştırmadan. "
"Dışarıdan Müslümanları çok sığ görüyorlar. Aslında çok derin olduğu, kaynaklarının çok eski ve çok köklü olduğu gösterilmeli. Ta ilk insandan, Hz. Adem’den günümüze gelen köklü tarihi, esrarı. İnsanlar da köklü ve eski bir şeyler arıyor zaten. Bazıları ise günümüzde İslâm’ı modernize etmeye, modern yeni bir din gibi göstermeye çalışıyorlar, belki de iyi niyetlerinden... Sanki yeni bir buluşmuş gibi... Aslında hiç öyle değil, insanlığın aradığı da böyle bir şey değil zaten!"
"İslâm’ı anlatmada, kelimelerin önemi yok aslında; nasıl söylediğin önemli. Mesela, karşındakinin inançlarının yanlış olduğunu söylemek çok yanlış bir usuldür, bence! Ya da başkalarını Kuran’ın ilimsel, bilimsel delillerle sadece anlatmaya çalışmaktan ziyade, İslâm’ın doğal bir din olduğunu, nasıl olduğunu göstermek daha iyi olur. Mesela Sahabi,İslam'ı güzel yaşantılarıyla gösterdiler, böyle anlattılar ve insanlar İslâm’ı onlarla gördü. İnsanlar, onların tuhaf olmadıklarını, hatta onların İslâm’la daha da güzelleşmiş olduklarını gördüler. Başkalarını ikna etmeye çalışmak doğru değildir yani."
"İslâm’ın İsveç’te, Türkiye’de… Güneşte, ayda.. önemi aynıdır. İslâm’ın içindeki her unsuru göstermek, İslâm’ın yaşayan bir kültür olduğunu göstermek. Ve İsveçliler bunu bilmiyorlar! Diğer insanlara karşı daha açık olmalıyız; Hıristiyan olsun, Yahudi olsun, daha farklı dinlerde olsun.. İnsanlara gülümseyin, iyi olun. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Belki böylelikle, Allah’ın bizlere dağıttığı ışıktan onlar da istifade edebilir."
"İyi bir örnek olmaya çalışmalı. Müslüman birisi, Müslüman olmayan birisiyle karşılaştığında belki ona doğruları söylüyordur ama; kızgın, sinirli bir tavrı varsa, beni sevdiğini hissedemem o zaman. E o zaman da bu dinle hiçbir irtibatın olsun istemiyorsun. Sözle davranış birbirini desteklemeli. Ama sana sevgi gösteren bir Müslüman gördüğünde çok farklı oluyor. Zira bütün insanları Allah yaratmıştır, hem de Müslüman fıtratı üzerine yaratmıştır. Belki sadece nefsin Müslüman değildir."
"İnsanlara saygı, söylediğin sözden daha önemlidir. Önemli olan doğru şeyleri söylemek değil, doğru şeyleri yapmaktır, göstermektir. Saygılı, hoşgörülü ve herkese açık olmak; bunlar insanları etkileyecektir...”
"Hıristiyanların da hakkıdır İslâm’ı öğrenmek. Bana tavır almış olsaydı bütün Müslümanlar, ben İslâm’ı öğrenemezdim. Bu da Peygamber’in hayatına, sünnete uymayan bir davranış olurdu"
Evet, şu an 38 yaşında olan Abdüsselam , bu sözlerle anlatıyor Müslüman oluşunu ve İslam hakkındaki görüşlerini....
Dünyadaki tüm insanları ancak İslam kurtarabilir, bu yüzden tüm müslümanların sırtında ağır bir yük vardır. Bizler İslam'ı en güzel şekilde yaşamak ve tüm insanlara örnek olmak zorundayız. Ahirette bu sorumluluğu ne kadar yerine getirdiğimiz hepimizden sorulacaktır.
Sevgi ve saygılarımla
Tahsin Böke
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Tahsin Böke,
Kıymetli yavrum, mailindeki düşüncelere ben de katılıyorum. Önemli olan öğrendiğini günlük hayata tatbik edebilmek, onu yaşayan bir uzviyet haline getirebilmek. Halk arasında bir söz vardır: “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” derler. Yaşanmadıktan sonra edinilen bilgilerin ne kıymeti kalır.
Değerli yavrum, yeni maillerini bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.