.
SABRİ BABADAN MEKTUP VAR
TEVHİD, TESLİMİYET, HAMD...
Kıymetli yavrum, tevhidin lügat manası birlemek demektir. Tevhid, madde ile mana, dünya ile ahiret, kadın ile erkek, din ile ilim, ruh ile beden arasında kurulan en güzel sentezdir. Bu senteze ulaşmadıkça ne bir ferdin, ne bir ailenin, ne de bir toplumun mutlu, huzurlu olmasına imkan yoktur. İnsanoğlu yeryüzündeki bütün insanları, hayvanları, bitkileri, eşya ve cemadatı Muhammedi bir aşkla kucaklamadıkça, yeryüzündeki her zerreye edep ve saygıyla bakmadıkça tevhide ulaşamaz. Tevhid ilmi sadece kitaplardan öğrenilemez. Bir insandan tahsil edilir. O kimse tevhid yolunda ilerledikçe hayat anlam kazanmaya, güzelleşmeye başlar. O kimse yavaş yavaş huzurun ve mutluluğun kendisi olur. Bugün günümüz insanları hergün yeni olaylarla, yeni haberlerle modern heykel sanatındaki mobiller gibi sarsılmaktadır. Bir türlü dengesini bulamamaktadır. Ancak tevhide ulaşanlar olaylara objektif bakarak onları bilimsel açıdan değerlendirir. Sükunetini bozmaz. Başka türlü bu çağda huzura ve mutluluğa ulaşamayız. Aslında mutlu olmak herkesin hakkı. Yedi milyar insan bizim kardeşimiz. Ama onlara tevhid açısından bakmadığımız sürece bir türlü özlediğimiz rahata ve huzura kavuşamayız.
2-)Teslimiyet, bizi yaratan Rabbimize kayıtsız, şartsız bağlanmak, inanmak ve güvenmektir. Beş yaşında bir çocuktum. Bir gün babannem bir masal anlattı. Dedi ki “Allah, o kadar büyük, o kadar yücedir ki kara gecede, kara taşın üzerindeki, kara karıncanın bile rızkını unutmaz.” Bu cümle o gün beni çok sarstı, heyecanlandırdı. Ve bir ömür boyu hiç unutmadım. Bir kere bile rızık endişesi duymadım. Çünkü bir karıncanın bile rızkını veren Yüce Allah benim de rızkımı verecek. Hep o inanç ve güvenle yaşadım. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri bu duyguyu ne güzel anlatır:
“Deme neden bu böyle
Yerincedir o öyle
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler”
Burada ince bir nokta var. Nasıl olsa Allah rızkımızı verecek, çalışmaya ne lüzum var, gayrete ne gerek var diye düşünürsek çok büyük hata yapmış oluruz. Biz, elimizden geldiği kadar bütün gücümüzle, bütün imkanlarımızla rızkımızı arayacağız. Ona mükafaat olarak Allah da rızkımızı gönderecek. Mesele bundan ibaret.
3-) Hamd, Allah’ın verdiklerine (kayıtsız, şartsız) teslimiyetten doğan bir durumdan sonra verilenlere teşekkürdür, sunulan saygıdır. Her ne olursa olsun gelenlere "Eyvallah" demektir. Bu bir güzelliktir, inceliktir, edeptir. Madem ki Hak’dan geliyor, o halde başımızın üstünde yeri vardır. Rahmetli hocam Operatör Doktor Münir Derman, “Yavrum”, derdi, “sen şükürde kal. Belki hamdı kaldıramazsın. Hamdda gelen her şeye en ufak itiraz olmadan eyvallah diyerek kabullenmek vardır. Acaba gelen bir dert, gelen bir hastalık, bir sıkıntı, bir çile senin tarafından gönül hoşluğu ile kabule mazhar olacak mı? Sen, bu yükü kaldırabilecek misin? İyisi mi sen şükürde kal. Şükret". "Allah’ım bu verdiğin iyilikler ve güzellikler için sonsuz şükürler olsun. Bunları yine devam ettir Yarabbi...”.
Hamd, şükürden daha ötededir. Gelen her şeyi gönül huzuru ile kabullenmektir. Pek tabiidir ki bunu herkes başaramaz. İyisi mi Münir Bey’in dediği gibi şükürde kalmaktır. Ama hamdı da başarabilenlere diyecek sözümüz yok. Onlar ne güzel insanlardır. Allah onların hepsinden razı olsun.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.