RENK DOLU, IŞIK DOLU YAŞAMAK İSTİYORSAK
Soru: Bugüne kadar istediğim gibi renk dolu, ışık dolu, sevgi dolu yaşayamadım. Hiç bitmese diyeceğim bir günüm bile olmadı. Hayat hep bana, dert getirdi. Üzüntü getirdi. Hep sıkıldım. Bir türlü yaşama sevincine, pırıl pırıl bir yaşama üslûbuna kavuşamadım. Bu tatsız gidişten nasıl kurtulabilirim?
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
-Önce farz olan ibâdetleri yerine getirsek, sonra kendi kendimizle bir anlaşma yapsak, kimseyi kırmamak, kırgın olduklarımızla barışmak için karşı tarafa dostluk elimizi uzatsak, kabul etmezse diyeceksiniz, o kendi sorunu. Ama ilk hareket bizden gelmeli. O güne kadar bizi kıran, üzen, inciten, ağlatan ne kadar insan varsa, hepsi için bir genel af çıkarsak, onları affetsek, sonra “Ey Allah’ım, benim onlardan olan bütün haklarımdan, senin rızan için vazgeçiyorum, onları bağışlıyorum. Allah’ım, sen de onları affet. Kusurlarını bağışla. İki cihanlarını cennet et. İçlerini senin aşkınla doldur. Dertten, sıkıntıdan uzak yaşasınlar, çocuklarının mürüvvetini görsünler. Bütün günleri, aşk, ihlâs, sabır, rıza, şükür ve kanaatle geçsin. İki dünyada sultan olsunlar...”
Bu genel af, yıllardır bizi sıkan, boğan, bunaltan nedenleri yok eder. İçimizde o güne kadar hiç duymadığımız bir rahatlık, bir ferahlık, bir neş’e hissederiz. İç dünyamızı pisliklerden arındıralım ki, orada mânevî güneşler doğsun. Fetihler olsun. Kirli kaba konulup kaynatılan süt bile hemen kesilir. Hâne mâmur olmadan, oraya sultan gelir mi? Biz bu dünyaya mutlu olmak, huzur bulmak, içimizi sevgiyle doldurmak, onu her gün biraz daha çoğaltarak, büyüterek bütün kâinatı, insanıyla, hayvanıyla, bitkisiyle, taşıyla, toprağıyla kucaklamak için geldik. Özdemir Asaf, bir şiirinde “dünya kaçtı gözüme” der. İnsanoğlu, Resûlullah’ın yolunda giderse, içini arıtır, temizler, sonra onu güzelliklerle, sevgilerle doldurursa iç dünyası öyle büyür, öyle büyür ki, onun yanında zâhir âlem bir toz zerresi kadar kalır. O halde, sevgi varken, niçin düşmanlık? Dostluk varken, muhabbet varken, niçin kinler, nefretler?
Unutmayalım ki, rüzgâr eken fırtına biçer, insanı insan eden yine insandır. İnsan kelimesi üns kökünden gelir. Ünsiyet, yakınlık, dostluk, görüşmek, bir arada olmak anlamlarını kapsar. Ünsiyetten uzaklaşan, insanlıktan da uzaklaşır. İslâmda, toplumdan soyutlanarak manastıra kapanmak yoktur. Nice insanlar, melekleşelim derken büsbütün insanlıktan uzaklaşmışlardır. Bedri Rahmi, “İnsan âlemde insanları sevdiği müddetçe yaşar” der. En hayırlı insan, insanları seven, onlara mânen ve maddeten faydalı olmak için çalışan insandır; nefret olan yere sevgi, şüphe olan yere inanç, ümitsizlik olan yere ümit, karanlık olan yere aydınlık götüren insandır.
Olgun insan, kâmil insan, kusurları gören değil, kusurları örten, teselli arayan değil, teselli eden, anlayış bekleyen değil, anlayış gösteren, yalnız sevilmeyi isteyenlerden değil, sevenlerden olan, yağmur gibi, güneş gibi rahmet ve bereket götüren, toprak gibi mütevâzı olan insandır. Onlar gittikleri yere barış, sevgi, saygı, edep ve incelik götüren insanlardır. Onlar bölücü değil, birleştirici, affedici, bağışlayıcı olanlardır. Onlar görüldükleri zaman insana Allah’ı hatırlatan insanlardır. Neden bizler de onlar gibi olmayalım?
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhları Şad Olsun.