Konu : Tartışma üslubu.
Gönderen :
Sabri Babadan Mesaj
Tarih :
1/8/2019 8:47:47 AM
.
ARTIŞMA ÜSLUBU
Kıymetli yavrum,
Geçenlerde bir dostun ziyaretine gitmiştim. Sohbet sırasında arkadaşımın Hacettepe Tıpta okuyan kızı bana dönerek “Efendim, müsaade ederseniz bir hususu sormak istiyorum. Sizce gerçek bir aydının kriteri nedir? Ya da en belirgin özelliği nedir? dedi. Aslında güzel bir soru idi. Tartışma üslûbu diye cevap verdim. Yıllardır dikkat ederim. Kendini aydın sanıp, önüne gelen tartışmaya katılan nice insanların arasında bulundum. Bu tartışmalarda nice kalpler kırıldı, nice gönüller incindi, nice insan birbirlerine darıldı… Ses tonları yükseldikçe yükseldi. Ama sonuçta kim, neyi kazandı? Zaten polemiğin kanunudur: Sertlik, sertliği getirir. İnsanoğlunun hayatında mutlu, başarılı ve sağlıklı olabilmesinin ilk şartı dengedir. Tartışmalarda en çabuk kaybedilen yine bu denge unsuru olmaktadır. Birden yumruklar sıkılmakta, kaşlar çatılmakta, gözlerden sanki alevler fışkırmakta, ses tonu perde perde yükselmekte, vücut sanki menfî elektrik çıkaran bir araç olmaktadır. Rahmanî sıfatların kaybolduğu, bütün hücrelere nefsaniyetin sindiği, insana hiç yakışmayan, gerçek aydın kavramı ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir görüntü ortaya çıkmaktadır. Ne hazin bir tecellidir ki, böyle yumruklarını sıkıp, ruhunu karartıp, avaz avaz bağıran insanlar, bu hareketleri ile güya savunduklarını iddia ettikleri sorunlarına, davalarına, tezlerine, inançlarına en büyük ihaneti yapmaktadırlar. Amaç kendi görüşümüzü, inancımızı karşı tarafa kabul ettirmekse, başvurulacak yöntem herhalde bu değildir. Aslında, kalp kırmakla, kafa kırmakla elimize geçecek nedir?
Bir tartışma başlayacağı zaman kendimize önce şunu sormalıyız. Amacımız inandığımız bir düşünceyi, bir görüşü, bir tezi karşı tarafa kafa göz yara yara zorla kabul ettirmek mi, yoksa karşı tarafta inandığımız görüş doğrultusunda önce olumlu, uygun, güzel bir hava yaratıp sonra adım adım onu kendi düşüncemiz yönüne çekmek, kendi inancımız doğrultusunda onun ruhunun ve kafasının aydınlanmasını sağlamak mıdır? Acaba yumruklarımız sıkılı, bakışlarımız ateş dolu, ses tonumuz tabiilikten uzak ve bütün hücrelerimiz menfî elektrik saçarken karşı tarafta uyanacak ruh hali ve bunun sonucu olarak takınılacak tavır ne oluyor? Hiç düşündünüz mü…? Hepimizin bildiği gibi ister istemez karşı taraf da aynı havaya girecek, asabiyet onun da ruhunu saracak, nefsaniyeti uyanacak, ne söylersek söyleyelim hemen “hayır” demeye hazır bir ruh haline bürünecektir. Ve böylece daha işin başlangıcında amaçtan uzaklaşılacak, dava kaybedilmiş olacaktır. Hatta karşı tarafın ileride de kazanılma ihtimali ortadan kalkacak, yapmak istediğimizin tam tersi bir durum ortaya çıkacaktır.
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.
|