Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : "Ben seninleyken Sen kiminleydin?"
Gönderen : "Garip"
Tarih : 1/21/2019 2:54:42 AM


.
Saygıdeğer Hocam;

Son mailimi Mevlana’nın “Söylemek ırmak ise, sükut denizdir” sözüyle tamamlamış, artık ırmaklıktan geçip, deniz olmak gerek, diyerek yaptığım hatanın muhasebesini yapmak üzere bir süre sükut etmeye niyetlenmiştim. Ama, yazmak öyle bir aşk ki, sizinle aramda öylesine güçlü bir rabıta ki, sizi düşündüğüm an, gönlümde bir şeylerin çağladığını hissediyor ve hislerimi dökmek üzere kendimi klavye başında buluyorum. Yunus’un “Sevdiğimi demez isem; sevgi derdi boğar beni ” dediği gibi…



İzmir’de yağan yağmuru seyrederken; Allah’ın sonsuz rahmeti geldi aklıma. Havada; Hidrojen, Azot, Oksijen bulunduğu ve her an HNO3 formülündeki kezzap yağması için tüm koşullar mevcut olduğu halde, her seferinde su yağması rahmetten başka nedir ki ?? Ünlü bir kimyacı, “Her hava kapandığında, benzim solar, korkudan tir tir titrerim, her an kezzap yağabilir diye, ama ne mucizedir ki her zaman su yağıyor.” Sonra halime bakıyorum, böyle merhametli, şefkatli Rabbin için ne yaptın?? Cevap, kocaman bir HİİİÇ… Tamam, O’nun hiçbir şeye muhtaçlığı yok, ama en azından Ondan gafil yaşamasaydın. Sonra Sözleriniz geliyor aklıma, diyordunuz ya “Allah tek bir şey sorar; o da “Ey Kulum ben hep seninleydim? Ya sen kiminleydin?” Masivayla, nefsaniyetimizle öyle birlikteyiz ki, öyle meşgulüz ki acaba gün içinde en azından bir anımızı Allah ile geçirebiliyor muyuz? Namazda dahi Onunla mıyız ? Yoksa, alışverişte veya dünyalık işlerde mi ?? Ben ne yazık ki; Allah ile olmayı başaramayan gariplerdenim. Ah! Gafil Nefs, her an Allah ile olduğun bilincine varsan, her halin ibadet olacak, bir idrak etsen Ondan uzak olarak büyük bir gaflette olduğunu…



Geçen yaz, Oğlumun ve eşimin ısrarıyla Fethiye’de bir otele gitmiştik. Bir yeryüzü cenneti sayılabilecek Ölü denizde her şey dahil bir otel, hizmetliler emrine amade, yediğin önünde yemediğin arkanda bir yer. Ama ben, orada ruhumun cenderede sıkışıp, ezildiğini hissettim. İçimden dedim ki, demek ki cenneti cennet eden Allah’ın, Resulünün ve onun varisleri olan evliyaullahın varlığıdır, onlarsız, köşkü, gılmanı, huriyi neyleyeyim… Eşime, konuyu açıp, burada daraldığımı, namazlarımda dahi huşu bulamadığımı söylediğimde, benim hiçbir şeyden zevk almadığımı ve nankörlük ettiğimi söyledi.O kadar kötü oldum ve kendimi bir an o kadar yalnız hissettim ki.. Sanki gurbetteyim, kendi vatanımı özlüyorum. Neyse ki yanımda dost olarak, Geylani’nin Fütuhul Gaybı, ve de “Hazreti İnsan” kitabım vardı. Plaja iki metre mesafede, bir ağaç altında gizlenmiş, “Fütuhul Gayb” okuyan bir kadın…Gören olsa belki de deli olduğumu düşünürdü.Geylani Hazretleri, kitabı açtığımda sanki halimi anlamışçasına öğüt veriyordu. “Dünya tuzağı, öldürücü zehirleri ile düşkünlerine verilmiştir. Gafletle Dünyayı, zahirdeki güzelliği ile görürsen aldanma... O, hilesi, dokunanı derhal öldürür. Onda sadakat, onda vefa diye bir şey yoktur. Ona iyi gözle bakıp hoşlanma; şöyle ol: Sahrada bir adam çırılçıplak kazayı-hacete oturmuş. Hem edep yeri görünüyor, hem de koku geliyor. Sen mecbursun; hem burnunu tutacak, hem de gözünü kapayacaksın. İşte dünyanın hali. Ondan kurtulmak için hem gözünü kapa, hem de burnunu tut...Dünyaya ihtiyacın kadar bağlan! kalpten sevme; Nasibin ne ise gelir üzülme..!





Bir ara “Hazreti İnsan” kitabına geçtim. Onu okurken, aklıma rahmetli oğlum geldi. Tatile gelmeden az önce onu rüyamda görmüştüm. Karanlık bir yerde uyuyordu, nedense yanına giderken beni tanımayabilir, düşüncesiyle gittim. Yanına vardığımda, gözlerini açıp bana baktı, bakışlarından beni tanımadığını hissettim. Bana:



__Siz, temsilcilerden misiniz? diye sordu.



Ben de, annenim demek yerine öyle olmadığı halde gayri ihtiyari “Evet temsilcilerdenim, bir isteğin mi var?” Dedim.



__ Şeyyy dedi, bu gün saraylı çıkabilir mi acaba?



Ben de tamam, konuşayım, dedim. Uyandığımda, aklımda iki soru vardı. Temsilciler kimdi? Saraylı neydi ? O günün akşamı, karşı komşum kapıyı çaldı ve elinde torunu için okuttuğu mevlitte ikram etmek üzere yaptığı bir tatlı tabağı vardı. Eşim, tatlıyı görünce bana, bizim oralarda bu tatlıya “saraylı” derler, bilir misin? Dedi. Saraylının ne olduğunu öğrenmiştim ama temsilciler kimlerdi, asıl bunu merak ediyordum.

Gözlerim Ölü denize dalmıştı, sessiz sözsüz gönül diliyle o an Rabbime sordum. “Allah’ım, oğlumun bahsettiği bu temsilciler kimlerdir acaba?” İçimde cevap alacağıma dair güçlü bir hisle kitaba döndüm. Okuduğum sayfanın son satırlarındaki cümle hemen gözüme çarptı. Diyor du ki “İnsan-ı Kamiller Allah’ın yeryüzündeki TEMSİLCİLERİDİR. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarpmaya başladı. Öyle ürpermiştim ki, tüm samimiyetimle sorumu Allah’a yöneltmiştim ve cevapta hemen gelivermişti. Gözlerim doldu, “Allah’ım dedim sen hep benimleydin, bense yalnızım, gurbetteyim diye sızlanıp duruyordum. Nefsimle öyle meşguldüm ki, senin benimle her an beraber olduğunu unutup gitmişim. Demek ki cenneti yaşamak için ahirete gerek yok, seninle olduğumu idrak etmek, bana şah damarımdan daha yakın olduğunu hissetmek cennetin ta kendisi. Bu kelimelerle ifadesi mümkün olamayacak kadar muhteşem bir duygu. Anladım ki, insan her an Allah ile olduğunun idrakiyle yaşadığında cenneti, nefsine uyduğu zaman ise cehennemi yaşıyor.



Her an cenneti yaşamak varken, nefsin türlü kirlerinden, kinlerden, nefretlerden, hasetlerden, düşmanlıklardan ötürü hep cehennemi yaşıyoruz. Dünyamızı kendi ellerimizle zindan ediyoruz. Bunca yük ile bu yolda nasıl yürünür? Nasıl vuslata erilir? Uzay mekiği bile her katmanda yüklerinden kurtulup, özüyle merkeze ulaşıyor. Bir yazıda okumuştum, “Benliği ortada dimdik dururken, Allah’ a ulaşmayı dileyen kişinin hali, kuyruğunu yakalamaya çalışan kedinin haline benzer.” Diyordu. Allah cümlemize, bu yüklerden kurtulup, dünyasını da ahirini de cennet eyleyenlerden olmayı nasip eder, inşallah



Kıymetli Hocam; size, Çiğdem Hanıma ve tüm gönül dostlarıma en içten sevgi, saygı ve selamlarımı sunar, ayrıca bizlere konferansınızdan aktardığı notlarla, kendimizi oradaymış gibi hissetmemizi sağlayan Ayla ve İlknur Hanımlara da teşekkür etmek isterim.



Allah’ a Emanet Olunuz…



“GARİP”

Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
----------------------------------------------------------------

Sayın “Garip”,

Kıymetli yavrum, o kadar güzel bir mail göndermişsin ki onu değil on kere yüz kere de okusak yine az. Hayatın, yaşamanın, varoluşun özetini öyle güzel çıkarmışsın ki elimde imkan olsa da bu maili bütün duyan, düşünen, hisseden insanlara gönderebilsem.

Ellerine sağlık. Allah feyzini artırsın. Seni seviyor, seninle iftihar ediyoruz.

Selam, sevgi ve saygı ile.



Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]