Yaşamak, varolmak ne güzel, ne harikulâde bir şeyken bakın çevrenize. Sigara dumanına boğulanlar, içkiyle, uyuşturucu ile perişan olanların hepsi kötü insanlar mı? Hayır. Ama hayatı nasıl yaşayacaklarını, iyinin, güzelin ne olduğunu, hayatın anlamının ne olduğunu bilmiyorlar. Kimim? Neyim? Nereden varoldum? Varoluştaki amaç nedir? Nasıl bir hayat yaşamalıyım ki sonunda pişman olmayayım? Bu sorular net, açık, doğru olarak cevaplandırılmadıkça kimse huzuru, güzelliği bulamaz. Efendim, bunlar boş şeyler, beni ilgilendirmez. Ben günlük ekmeğimi kazanırım, gerisine boş veririm demek, başıma bir torba bağlayın, sonrası önemli değil demektir. İnsan dünyaya yiyip içmeye, gezip tozmaya, eğlenmeye gelmedi. Biz bu dünyaya adam olmaya geldik. Aslımızı bulmaya geldik. Arınmaya, temizlenmeye geldik. İnsan için en önemli olay, onun ibâdetidir.
İnsan nafile ibadetlerle Rabbine yaklaşır, yaklaşır. Öyle bir an gelir ki, onun gören gözü, konuşan dili O olur. Nefis arındıkça insan Rabbine yaklaşır. Nihayet “O senden, sen O’ndan razı olarak gir cennetime” hitabına muhatap olur. İnsanın her an O’nunla beraber olması ne güzeldir. Niye O’nunla beraber olmayı yalnız ibâdet anlarına bağlı kılalım? Neden yürürken, otururken, yatarken, yemek yerken, su içerken, çalışırken, alışveriş yaparken, bir hastayı ziyarete giderken, bir dosta mektup yazarken, okurken O’ndan ayrı olalım? Neden yaşadığımız sürece “namaz-ı dâimun”da olmayalım? Allah adı ile başlayan her iş ayrı bir güzellik, ayrı bir anlam kazanmaz mı? İşte o zaman yaşantımız zevkle, ışıkla, şiirle dolar, varoluşun çılgın heyecanını yaşamaz mıyız? Peki, ne bekliyoruz? Yarına çıkacağımıza dair elimizde senedimiz mi var?
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla. *Selamlar. Esenlik ve huzur dolu cumalar.*