.
Hayırlı Günler Sabri Babacağım;
Affınıza sığınarak babacığım diyorum ama içimden de size öyle hitap etmek geliyor. Ben Emel Nur'un ablasıyım. Hatırlarsınız sizinle görüşmüştük. Göksu Restourantta oturmuştuk.
Babacığım, Emel sizi çok sevdi. Sürekli sizden bahsediyor, kitaplarınızı okumaya başladı ama şu bir haftadır okumuyor. Hala size de bahsettiği şu çocukta takılıp kaldı. Her gün annemi esir alıp aynı şeyleri anlatıyor. Ben evli olduğum için aynı evde değiliz. Sabitlenmiş kendisini aldattığı konusuna ve intikam almaya ne diyorsak bir türlü dinletemiyoruz. Bunu nasıl aşacağımızı bilemiyoruz. İşin doğrusu babacığım Emelin bir gün düzeleceğine olan inancımı kaybetmeye başladım. Aslında bütün gün evde annemle farklı dallara yönlendirmek istiyorum Mesela voleybol kursu, bilgisayar kursu gibi hani kafasını dağıtsın gibilerinden onun diğer ucu da maddiyata bakınca el kol bağlanıyor. Ben evin en büyüyüğüm ve babam öldüğünde 14 yaşındaydım. Bütün yükü sırtladım. Hiç şikayetçi değilim. ömrümün yettiği kadar da taşırım. Şimdi evliyim bir tanede oğlum var ama eşime her şeyi anlatamıyorum. Anlayışsız olduğundan değil ilerde anneme bir şey olursa iki kardeşim mecburen yanımda kalacakları için kinlenmesini nefret beslemesini istemiyorum.
Babacağım, kendimi öyle çaresiz hissediyorum ki sanki ailem gözümün önünde eriyor ve ben bir şey yapamıyorum, Maddi olarak da yardım ediyordum aileme ama ekonomik kriz nedeniyle işten de çıkarılınca onu da yapamıyorum, yine eşime diyemiyorum çünkü tek maaşa kaldık. Kendimi çok suçlu hissediyorum iş bulamıyorum ne milletvekili tanıdığım var ne rüşvet yedirecek param var ne de yalakalık yaparak bir yerlere gelecek kadar gurursuzum. Kula kulluk etmek istemiyorum. Ama tanıdık olmadıkça da işe giremiyorum hocam. Çok canım burnuma geliyor babacığım.
Neyse babacığım senin de başını ağrıttım ama birileriyle konuşmazsam artık çıldıracaktım. Emel konusunda bize bir öneriniz olur mu babacığım? Bir de kendimden çok korkuyorum babacığım bunalıma girmek üzereyim Tavsiyelerinizi bekler ellerinizden öperim.
Sevgi ve saygılarımla
ÖZGÜL
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin
Sayın Özgül Hanım,
Kıymetli yavrum, zor durumda olduğunu anlıyorum. Ama katiyyen ümitlerini kaybetme. Hayatta herşeyin bir çıkış kapısı vardır. Allah, insana kaldıramayacağı yükü vermez.
Önce iş deyince neden yalnız bir devlet dairesini veya bir fabrikayı düşünüyoruz? Pekala insan evde de kendine göre üretimler yapabilir. Mesela kazak örebilir, dikiş dikebilir, nakış yapabilir. Evde kurabiye gibi, poğaça gibi, börek gibi, gözleme gibi şeyler üretebilir. Onları götürüp işyerlerinde, pazarlarda satabilir. Bir gün Ulus’taki Ali Uzun’a helva almak için gitmiştim. Sıramı bekliyordum. Seksen yaşlarında bir hanım geldi. Elinde bir poşet vardı. “Yavrularım,” dedi, “ben, tereyağında gözleme yaptım, satıyorum. Ekmek paramı kazanıyorum. Alır mısınız?” Bir taraftan Ali Uzun’daki çalışanlar, bir taraftan müşteriler beş dakika içinde bütün gözlemeleri aldılar. Seksen yaşındaki teyze malını sattı, paralarını cebine koydu, teşekkür ederek gitti. Onlar da teyzeye teşekkür ettiler. Benim tanıdığım bir hanımefendi var. Tahsilli, görgülü, kibar, asil. Bir bankaya gidiyor, banka çalışanlarına “Size istediğiniz yemeği yapıp öyle paydosunda getirebilirim.” Diyor. Onlar da siparişlerini veriyorlar ve bu durum devam ediyor. Artık rahatça evini geçindiriyor. Bazı hanımlar var, posta kutularına, kapılara el ilanları bırakıyorlar ve “Günleriniz için, özel davetleriniz için mantı, su böreği, içli köfte yapabilirim. Telefonum şu.” Diyorlar.
Kıymetli yavrum, düşünülecek olursa daha nice nice formüller bulunabilir. Yeni evlenmiştik. Sıhhiye’de Cihan Sokakta iki odalı bir evde oturuyorduk. Bazan kapı çalınırdı. Kapının çalınışından “limoncu baba”nın geldiğini anlardık. Bu seksen beş yaşlarında mübarek bir insandı. Kapıyı açtığımız zaman sadece “lemon” derdi. Giderdik tepsi getirirdik, limoncu babadan limon alırdık. Adam o yaşta limon sandığını taşır, kimseye eyvallah etmeden hayatını kazanırdı.
Canım yavrum, hayat böyle. Biz, hayatımızı söke söke kazanmak, idame ettirmek durumundayız. Ben, yetmiş beş yaşındayım, birçok hastalıklarla beraber yaşıyorum. Ama yine de insanlara faydalı olabilmek için canımı dişime takıp yirmi dört saatte yirmi saat çalışıyorum. O arada beni üzen, kıran, inciten insanlar çıkıyor. Dün gece birisi telefon edip bana çok ağır sözler söyledi. Sebep neymiş, ben Allah düşmanlarına, Peygamber düşmanlarına, bayrağımın, vatanımın düşmanlarına ağır sözler söylüyormuşum. Telefonda benimle o kadar çirkin bir şekilde konuştu ki bir dövmediği kaldı. Düşün yavrum, ben ondan birkaç saat evvel hastaneden geldim. Yapılan tahlilde CK-MB 557 (CKMB kalp hücrelerinin hasar gördüğünü gösteren bir tetkik, Sabri Baba'mız bu halde bile hizmete devam ediyordu şikayetsiz) çıktı. Bunun normali 17-25. Rakam korkunç. Hiçbir doktor bunun izahını yapamıyor. Ben bu durumda yine gecemi gündüzüme katıyor, insanlara hizmet ediyorum. Adam çıkıyor birtakım rezil, şerefsiz, alçak adamlara ne mal olduklarını söylediğim için bana ağız dolusu hakaret ediyor. Ben o şahsı Allah’a havale ettim. Onun cezasını Allah versin. Yakında başına gelecek korkunç durumları düşünsün. Ben ne diyeyim. Ben, sadece Hak yolunun hizmetkârıyım. Hayat böyle yavrum. Çalışacağız, mücadele edeceğiz. Son nefesimize kadar...
Gelelim bizim kızımıza. Gene onunla beraber olalım. Görüşelim. Belki Allah lütfunu gönderir. (Bunun için eğer gelebilirseniz bugün aynı yerde sa: 13:00'de görüşebiliriz.)
Diyeceklerim bu kadar. Selam, sevgi ve saygılarımla.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.