Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Hayat öğretmenim...
Gönderen : Sevgi Eroğlu
Tarih : 2/14/2019 9:20:34 AM


.
Sayın Hocam,

Ben yeni öğretmen oldum. Sizden istirhamım, en çok sevdiğiniz öğretmeniniz kimdi, bize tanıtmanızdır.

Sonsuz selam ve sevgilerimle...

Zeliha Eroğlu

--------------------------------------------------------------------------------

Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :

Sayın Zeliha Eroğlu,

Kıymetli yavrum, benim en çok sevdiğim öğretmenim rahmetli annemdi. Annem yaşadığı hayat süresi içinde varlığıyla şimdi de maneviaytıyla bana rehber, örnek, yol gösterici, ışık tutucu oldu. Rahmetli annem, muhteşem bir insandı. Annem olduğu için söylemiyorum, ama bir insan olarak herzaman ölümünden evvel de, ölümünden sonra da benim hayat ışığım oldu.

Rahmetli annem, edebiyat öğretmeniydi. Okumayı, edebiyatı ve şiiri çok severdi. Ben edebiyat ve şiir sevgisini annemden aldım. Üç yaşından itibaren beni dizlerine oturtur şiirler okurdu. İlk öğrenciliğim o zaman başladı. Ve bu bir ömür boyu devam etti. Bugün de beni üzen, kıran, inciten, dünyamı yıkan olaylar karşısında direnme gücünü, mücadele azmini yine annemden alıyorum.

Rahmetli annem, altı yaşındayken annesini, kısa bir süre sonra iki ablasını Hakka yolcu etti. Bir yıl sonra savcı olan dedemi Yunanlılar esir edip götürdüler. Düşünebiliyor musunuz, yedi yaşında bir kız çocuğu hayatta yapayalnız kalmıştı. Uzak bir akrabası yanına aldı. Bu çok hasis bir aileydi. Rahmetli annem acıkınca meyve ağaçlarına çıkar meyve ile karnını doyururdu. Tek onların sofrasına oturup da iki kaşık yemek yeyip gözleri kalmasın diye. Yıllar böyle geçti. Annem okulunu bitirdi, öğretmen oldu. Rahmetli dedem, esaretten dönmüş bütün vücudu gördüğü işkencelerden yara bere, hastalık içinde kalmıştı. Zavalı hep inliyordu. Kızına dedi ki “Yavrum, Rodos, kısa bir zaman sonra Yunanlıların eline geçecek. Bu Yunanlılar çok alçak adamlar. Biz vatanımıza göç edelim”. Ve baba-kız Türkiye’ye geldiler. Annem öğretmenliğe başladı. Sonra babamla evlendiler. Fakat bu evlilik güzel, mutlu, huzurlu bir evlilik olmadı. Bir ömür boyu hep ayrı dünyalarda yaşadılar. Annem, bütün varlığını bana vermişti. Tek amacı beni iyi yetiştirmek, Türk toplumuna ve bütün dünya insanlığına örnek bir insan yetiştirmekti. Ömrü boyunca bu amaç için yaşadı, mücadele etti. Elinden geleni yaptı. Kendine göre eğitim ilkeleri vardı. Beş yaşındaydım. Bir gün elinde bir defter ve kalemle çıkageldi. Beni masaya çağırdı, “Gel, yaz oğlum” dedi.

“Oğlum, Allah’ın ve Peygamberin inan dediklerinden başka bir şeye inanma. Onların yolundan gitmeyenlerle dost olma”. “Şimdi”, dedi, “bu cümleyi tekrar tekrar bütün deftere yazacaksın”. Amacı sanırım o cümlenin ebediyyen zihnime işlenmesiydi. Nitekim öyle oldu. Çevremdeki insanlar hayat boyu hiç bitmeyen bir şaşkınlık içinde oraya buraya sürüklenirken adına ideoloji denilen birtakım tuzaklara düşerlerken annemin sayesinde ben hep dosdoğru yürdüm. Beni yolumdan ayırmak isteyenlere güldüm, geçtim. Bu son derece mühim bir olaydı. Necip Fazıl’ın tabiriyle daha beş yaşındayken ruhuma büyük temel çivisi çakılmıştı. Hayat boyu annemin gösterdiği yolda yürüdüm. Gerek talebelik hayatım, gerek meuriyet hayatım çok başarılı geçti. Birkaç istisna dışında çevremdeki insanlar tarafından sevildim, sayıldım, el üstünde tutuldum. Nereye gitsem orada bir sevenler, sayanlar gurubu oluştu. İncelenecek olursa o birkaç istisna Peygamberlerin hayatında da, velilerin hayatında da hep olageldi. Onun için “Her Musa’nın bir firavunu vardır” denildi. Hayatıma baktığım zaman bütün başarılarımın arkasında hep annemin bana kazandırdığı değer yargılarını ve hayat ölçülerini buldum. Hayatımda bir kere bile annemi bedbin, karamsar, mücdeleyi bırakmış, yorgun savaşçı durumunda görmedim. O hep azimli, mücadeleci ve örnek bir insandı. Dünya ile ahiret, made ile mana, iç hayatla dış hayat arasında o kadar güzel o kadar mükemmel bir yaşama üslubuna sahipti ki sanki bir annenin mesuliyetleri nasıl olur konusunda bütün insanlığa rehberlik yapıyordu. Bugün yetmiş üç yaşındayım. Evimin içi eczane gibi. Birçok hastalıkları üzerimde taşıyorum. Nasıl yaşadığıma ben de hayret ediyorum. Ama tek düşüncem var, yeryüzündeki bütün insanlara faydalı olmak. Onların derdini paylaşmak, gözyaşına ortak olmak. Dua ediyorum, “Allah’ım son nefesime kadar beni insanlara hizmetten alıkoyma”. Bir gün bana bir toplulukta sordular: “Sabri Bey”, dediler, “sen tekmişin, hiç kardeşin yokmuş” Hayır, dedim, “nasıl olur? Benim yedi milyar kardeşim var”. Bütün bu güzellikler annemin ektiği tohumların sonunda oluştu. Nur içinde yatsın, Allah’ın rahmeti, Peygamberin şefaati, üzerine olsun.

Selam, sevgi ve saygı ile.

Sabri Tandoğan
Hepsinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]