Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : "Zafer, zafer benimdir diyenlerindir".
Gönderen : Çiğdem
Tarih : 3/18/2019 11:49:38 AM


.
Çok Kıymetli Sevgili Büyüğüm,
Yeni doğan bir günün sabahından size ve bütün dostlara Merhaba...

Efendim, sabah güneşin doğuşuyla Çanakkale zaferi yılları gözlerimde canlanır gibi oldu. O zamanlar da milletimizin tek yumruk halinde büyük bir karanlığı, aydınlığa dönüştürmeyi başarmak için mücadele ettiği yıllardı. Rahmetli Şair Mehmet Akif Ersoy’un

“Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır”

dizeleriyle özetlediği gibi Hak’ın kolu olan bu milletin evlatları zulme karşı verdikleri mücadelede üstün gelmişler, uzun bir geceden sabaha çıkmayı başarmışlardı. Kazanılan bu zafer sade Türk Milletinin değil aynı zamanda İslam dünyasının da bir büyük zaferi idi. Çünkü eğer bir tapa konumunda olan Çanakkale bariyeri açılmış olsa idi bu kanaldan zulmün bütün zehiri sel gibi boşanacak ve yıllardır sürdürülen haçlı seferleri belki tarihteki en büyük zaferini elde etmiş olacaktı. Ancak bir mucize gerçekleşti ve bu vatanın evlatları Çanakkale’de o kanalı ebediyyen açılmamak üzere kanları ile mühürleyip kapattılar. O öyle bir mühürdü ki onu açabilecek kuvvet ondaki mana kuvvetini aşabilecek, o meçhul şifreyi çözebilecek kudrette olmadıkça bu mümkün değildi. Hiç şüphesiz bu da “tek dişi kalmış bir canavar” ın asla harcı olamazdı ve olmayacaktı da. Çünkü Allah’ın kanunlarına göre Hak geldiğinde batıl ancak kaybolmaya mahkumdu. Hz. Mevlana’nın Mesnevisinde fırtına çıkınca saklanıp, duvar kovuğuna sığınan o aciz sinek örneğinde olduğu gibi artık bu memleketin üzerinde zulmün soluk nefesi değil, Hakkın gür sesi yükselecekti. İşte Çanakkale zaferini büyük yapan bu çok yönlü ve ededi getirileri olmuştur. İşte Çanakkale kahramanlarını ölümsüz kılan, onları Resulullah Efendimizin (SAV) bizzat bağrına bastığı evlatlar olma şerefine nail kılan, uğrunda aç, susuz, uykusuz, bitap halde göz kırpmadan canlarını feda etmiş oldukları bu büyük dava idi.
Hiç şüphe yok ki bu millet Çanakkale’de topyekun bir mücadele vermiş, beşikteki bebeğinden, en yaşlısına kadar çilesini omuzlamıştı. Cephede savaşan delikanlılarla, eli silah tutabilenlerden başka cephe gerisinde eşini, nişanlısını, oğlunu, kardeşini, babasını düğüne gönderircesine cepheye uğurlayan analar, bacılar, gelinler, çocuklar, yaşlılar da onlar gibi birer kahramandı. İşte son yıllarda kaleme alınan ve Çanakkale harbini anlatan çok değerli eserlerden hafızalara kazınacak birçok hatıralar öğreniyoruz bu mübarek insanlar ve çileleri hakkında...Ve o günlerin daha gerçekçi bir değerlendirmesini yapabilmek üzere bu hatıraları madde ve mana yönüyle ele almamız gerekiyor.

İşte o günlerin manevi atmosferini anlatan bir anektod:

Çanakkale harbi günleridir. Kalp gözü açık bir zat Resulullah Efendimizin Kabr-i Şerifini ziyaret için gider. Ancak gönlüne düşen odur ki Resulullah Efendimiz, Ravzasında bulunmamaktadır. Bu hissiyatını türbedara da açar. Türbedar şaşkındır, ancak bir yorum da getiremez, ancak içine bir üzüntüdür düşer. O gece rüyasında Resulullah Efendimizi (SAV) görür. Resulullah Efendimiz, “Yavrum, der, o şahsın söyledikleri doğrudur. Ben, şu anda Çanakkale’deyim, evlatlarımla beraberim”.

Çanakkale gibi muhteşem bir harbin kumandanlığı kendisine nasip olunan Mustafa Kemal Paşa da Çanakkaleyi kazandıran asil ruhu, izahı mümkün olamayan büyük imanı bu maneviyata bağlayacaktır harbin sonrasında.

Çanakkale zaferinin en önemli kahramanlarından birisi de hiç şüphesiz Balıkesirli Seyit Onbaşıdır. Seyit onbaşı, bir İngiliz gemisinden açılan top ateşiyle üzerine biriken toz yığınından silkindiğinde gördüğü manzara korkunçtur, üç arkadaşı hariç az öncesine kadar birlikte savaştığı bölük tamamen şehit düşmüş, kanlar içinde uzanmışlardır. Seyit Onbaşı deliye döner, birşeyler yapmalıdır, ancak iki kırık topun biri de gitmiş, elde kala kala bir kırık topla yerde ikiyüzelli kilodan daha ağır yağlı bir mermi kalmıştır. Seyit’in kalbinde iman kuvveti coşar. Mermiyi kaptığı gibi hırsla kucaklar, arkadaşı Niğdeli Ali’nin yardımıyla yüklenir ve topun ağzına kadar yükseltir. Manzara inanlır gibi değildir. Niğdeli Ali’nin deyimiyle Seyit Onbaşınının kemikleri çatırdamaktadır. Ama Seyit, mermiyi yerleştirmeyi başarır, ayar yaptı mı bilinmez, kumandanlarından gördüğü üzere ateşler. Ancak Yüce Rabbimizin “Attığın zaman sen atmadın, ancak Allah attı” ayetine binaen olsa gerektir ki İngiliz zırhlısı içindeki bütün ekiple beraber sulara gömülür, kurtulan olmaz.

Seyit Onbaşı şüphesiz ki Çanakkale askerlerinin ortak sembolü idi. Çünkü onların herbirisi gerçek güçlerinin çok üzerinde bir kuvvetle tarihe namsız kahramanlar olarak adlarını yazdırdılar...

Bugün de Türk Milleti üzerinde oynanan birçok oyunlar sözkonusu. Mustafa Kemal Paşa’nın o günlerden adeta bugünleri hissedercesine iç ve dış hainlerin olabileceğini belirten sözü ne kadar manidardır. Geçmişlerinden ders çıkarmayan milletlerin, geleceklerini inşa edemeyeceği gerçeğine binaen bugün de bizler Çanakkale’yi yeniden değerlendirmek, onu kazandıran ruhu anlamak, irdelemek, birlik ve beraberliğimize herzaman olduğundan çok daha fazla sarılmak durumundayız.

Efendim, burada satırlardan ayrılırken bütün hayırlar, iyilikler ve güzelliklerin sizinle ve bütün dostlarla olmasını diliyor, bütün şehitlerimizi minnet, saygı ve sevgilerle selamlıyorum. Yüce Rabbimiz, bütün manevi değerlerin sarsılmaz kalesi ve bekçisi olarak Türk Milletini ve Devletini asla bölünemez bir bütün halinde sonsuza kadar korusun inşaallah...

Ç.S. Gürel

Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
---------------------------------------------------------------------

Sayın Ç.S. Gürel,

Kıymetli yavrum, bir iki istisna dışında Türk basını fuhuş haberleri, hırsızlıklar, rüşvetler, kapkaçlar ile çalkalanadursun, polisin elinden copunu alanlara gücüm yetse tonlarla kına alıp göndermek isterdim. Artık beyefendi, hanımefendi insanların değil gece, gündüz bile dışarı çıkmaktan korktukları bir ülkede polisin elinden copunu alanlara karşı neler yazılır, neler söylenir, onu sizlerin takdirlerinize bırakıyorum. Adına Avrupa birliği denilen o rezil, o şerefsiz, o namussuz, o alçak, o haysiyetsiz insanların emirlerini yerine getirmek için (tabi o emirlerin amacı memleketi bir an önce bölmek, parçalamak, vaktiyle gerçekleştiremedikleri Sevr’i bu Avrupa birliği palavralarıyla gerçekleştirmek) değil midir? Ama merak etmesinler. Taşlar bağlanıp, köpekler salıverilse de nice Türk kadınında, nice Türk erkeğinde o Çanakkale ruhu aynen devam ediyor. Nene Hatunlar, Şerife Bacılar hala aramızda yaşıyorlar. Bu gayretleri hiçbir netice vermeyecek. Yaptıkları rezillikler şamar gibi suratlarında patlayacak. Artık insanlar korkudan trene binemiyor, vapura binemiyor, dolmuşa binemiyor. Gece bakkala gidip peynir ekmeğini alamıyor. Gündüz okuluna, işine giderken evde kalanların yüreği heyecanla çarpıyor. Ve biz böyle kokuşmuş, çürümüş bir çevrede polislerin ellerinden coplarını çekip alıyoruz. Filmlerde görüyoruz. Amerikan polisi en ufak itirazda bulunan bir iti, bok çuvalı gibi arabanın içine fırlatıp atıyor. Çok da iyi yapıyor. Keşke üç beş Amerikan polisinin yumruğu trafik memurlarına direnen şerefsiz köpeklerin yüzünde patlasa. Bizde zavallı polisler hertürlü hakarete maruz kalıyorlar, her türlü küfürü yiyorlar, korkudan seslerini çıkaramıyorlar. Tehdit hazır, ben kimim biliyor musun? Ben falancanın oğluyum, kızıyım, yeğeniyim. Seni öyle bir sürdürürüm ki oradan ölün bile gelemez. Ve yaptırıyorlar da. Allah, bu şerefsizliği yapan o falancaların belasını versin. Ama, bu şerefsizlere rağmen, Atatürk’ün tabiriyle dahili ve harici bedhahlara rağmen, Kenan Evren gibi yüzkarası vatan hainlerine rağmen hiçbir kuvvet Türk Milletini bölemeyecek, parçalayamayacak. Hiçbir güç Türk’ün şahlanışına engel olamayacak. Her an şehit olmaya hazır milyonlarla kadınımız, erkeğimiz var. Namussuz köpekler, ne duruyorsunuz haydi gelsenize. Hepinizi eşek cehennemine gönderelim. O Çanakkale ruhundaki aşk, iman bugün yine devam ediyor. Kimsenin şüphesi olmasın. Gelecekleri varsa görecekleri de var. Kahpeler, onun bunun çocukları. Yeter artık Türk Milletine dil uzattığınız. Yeter artık. Sabrımız taşmak üzere. Haddinizi bilin. Bir haftada İstanbul’da onbir tane belediye otobüsü cayır, cayır yakılırken, sokaklar ateşe verilirken çoluk, çocuk pencereden bakmaya bile cesaret edemezken, trenlere binilemezken, vapurlarda gidilemezken polisin elinden copunu almanın manası nedir? Bir anlatan çıksa da öğrensek.
Şartlar ne olursa olsun bizler bu memleketin ekmeğini yedik, suyunu içtik. Bu memlekete ihanet etmek istemiyoruz. İhanet edenlerden tiksiniyoruz, nefret ediyoruz. Ve Atatürk’ün dediği gibi Türk Milleti ilelebet hür ve müstakil kalacaktır. Hiçbir güç, hiçbir kuvvet Allah’ın izniyle birliğimizi,
beraberliğimizi bozamayacaktır. Hepimiz dimdik ayaktayız. He ran yeni Çanakkale zaferleri kazanmaya hazırız. Dost da, düşman da bunu böyle bile.

“Yeter senden çektiğim, ey tersi dönmüş ahmak”

Milletin gerçek, asli, temiz unsurlarının son sözü budur. Hala dinlemeyen olursa en yakın zamanda belalarını bulacaklardır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır mısraındaki yüce anlam bugün artık vatanın bütün temiz çocukları tarafından anlaşıldı. Evet, kim ne derse desin, ne söylerse söylesin “Türk Milleti ilelebet hür ve müstakil yaşayacaktır”.

Kıymetli yavrum, Türkiye Cumhuriyeti senin gibi dürüst, temiz, vatanperver evlatlarının çalışmasıyla, karakteriyle, seciyesiyle, ilmiyle ebediyyen yaşayacaktır. Allah senden ve senin gibi olanlardan razı olsun. İyilik daima kötülüğe galebe çalacak, güzelliğin bayrağı daima karanlığın ve çirkinliğin üzerine dalgalanacaktır. Allah, daima iyilerle ve doğrularla beraberdir. Bütün güzellikler senin üzerine olsun sevgili yavrum.
Selam, sevgi ve saygı ile.

Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]