SABRİ BABA'DAN MEKTUP
BİR ÇEŞMEDEN AKAN SU, ACI, TATLI OLMAYA-YUNUS EMRE
Kıymetli yavrum,
Biz diyoruz ki her fiilin faili Allah’tır, her sıfatta mevsuf olan Allah’tır, her vücutta mevcut olan Allah’tır diyoruz, sonra da bir nimete konduğumuz zaman bunu kendimizden biliyoruz. “Tabi diyoruz, ben şöyle zekiyim, böyle akıllıyım, böyle diplomatım. Bütün bunlar olacak”. Biraz gerçeğin öbür yüzüyle karşılaştığımız zaman o günkü işler, durumlar istediğimiz gibi olmayınca tavrımız değişiveriyor. Derhal yumruklarımız sıkılıyor, dişlerimiz gıcırdıyor. Bütün bu olumsuzlukları Ayşe’lerin, Ahmet’lerin sırtına yüklüyoruz. “O şu sözü söyledi, şu hareketi yaptı, öbürü beni kırdı, incitti” diyoruz. Faturalar hep Ayşe’lerin, Ahmet’lerin üzerine yazılıyor. Mutsuzluklarımızın, ıstıraplarımızın kaynağı olarak hep o Ayşe’leri, Ahmet’leri görüyoruz. Arkasından dargınlıklar, kırgınlıklar, küskünlükler, onun da arkasından öc ve intikam duyguları, saygısızlıklar, kabalıklar, telefonla hakaretler geliyor. İşte en büyük yanılgımız burada. Bu çelişkiyi yaşadığımız sürece de son nefesimize kadar mutsuz, huzursuz olmaya mecburuz. Bu çelişkiler devam ettiği sürece de tuttuğumuz takım şampiyon olsa da yine yüzümüz gülmeyecek. Hepimizin yaptığı hata bu noktada odaklanıyor. Bu satırları okuyanların çoğu bunu kabul etmeyecek. Okuyup geçecekler. Bundan hiç şüphem yok. Ama bunu söylemeye mecburum. İsteyen bana kızabilir, isteyen küfredebilir. Karar onların.
Galileo’nun Engizisyon mahkemesinden çıkarken “Yine de dünya dönüyor” dediği gibi gerçek bu. Biz tevhide ulaşamadığımız sürece daha çok kırılacağız, ağlayacağız, uykusuz geceler geçireceğiz. Nakışta nakkaşı görünceye kadar, eserde müessiri görünceye kadar durum değişmeyecek. Ama o göz, o bakış, o görüş milyonda, milyarda kaç kişiye nasip olacak? Biz Allah’a karşı teslim olduğumuzu söyleyeceğiz, insanlar karşısında tavır alacağız. Sizin söylediğiniz bu. Pekiyi sizin alacağınız tavrın haklı bir tavır mı, yoksa nefsani bir tavır mı olacağını nerden bileceğiz. Ya siz tavır alırken tamamen egonuzun, benliğinizin, nefsaniyetinizin itişiyle hareket ediyorsanız? Yüzde yüz hayır diyebilir misiniz? Resulullah Efendimiz risalet görevini aldıktan sonra Taif’e gitti. Onlara İslamın güzelliklerini, inceliklerini o kainatta benzeri görülmeyen tatlı üslubuyla anlattı. Gördüğü sadece alay, acı söz, hakaret, hor görülmek, küçümsenmek ve kabalık oldu. Yanında bulunan bir sahabi o kadar üzülmüş, o kadar kızmıştı ki, Resulullah Efendimiz’e döndü “Öyle bir beddua edin ki bütün Taif halkı yerin dibine çakılsın” dedi. Biraz sonra Kainatın Efendisi mübarek ellerini kaldırdı “Allah’ım dedi, bunlar ne yaptıklarını bilmiyorlar, nereye gittiklerini bilmiyorlar, onları sen koru, sen muhafaza buyur, onları en yakın zamanda İslamla şereflendir Yarabbi” buyurdu. Bir süre sonra bütün Taif halkı Müslüman oldu. Peygamber Efendimiz Mekke’den Medine’ye göçerken atılan ok yanındaki hamile olan kızını öldürdü. Peygamber Efendimiz o oku atanı bile affetti. Müslümanlar Mekke’ye girdiler. Peygamberimiz amcası Hazret-i Hamza’yı öldüren Ebu Süfyan’ın karısı Hind’in kölesi Vahşi’yi bile affetti. Şimdi bizim, sizin, hepimizin, bütün insanların bu örnekler üzerinde durup düşünmemiz gerekirken bu küskünlükler, bu kırgınlıklar, bu dargınlıklar ne oluyor? Bütün bunlar tek şeyden kaynaklanıyor, bütün iddialarımıza, afra tafralarımıza rağmen nefsimizin köleliğinden kurtulamıyoruz. Kurtulamadığımız için de mutlu değiliz, huzurlu değiliz. Ancak huzurda olanlar, onun huzuruna çıkanlar huzurlu olurlar. Yunus Emre, bir şiirinde
“Yunus bir haber verir, işidenler şad olur”
diyor. Şad olmuyorsak, olamıyorsak, sürekli bir gerilim içindeysek, sürekli ordan oraya koşturuyorsak, bir çelişkiler yumağının ortasındayız demektir. Ama tabi birtakım yaldızlı kelimelerle kendimizi ve başkalarını ne güzel aldatıyoruz. Fikret,
“İnan Haluk, ezeli bir şifadır aldanmak”
diyordu. Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca
“Yaşama sevinciyle uyutulmuyor keder”
der. Mevlana, Mesnevi’ye başlarken “Dinle neyden kim hikayet etmede, ayrılıklardan şikayet etmede” der. buradaki ayrılıktan kasıt nedir? Allah’tan ayrılıktır. Bizler de “Varolan Haktır, gayrısı yoktur” diyemediğimiz her zaman Ondan ayrı değil miyiz? Bu ikilem hiç şüphem yok kıyamete dek devam edecek ve onlar, başkalarına saf diyen, aptal diyen onları küçümseyenler, onlara tepeden bakanlar daimi bir ikilem içinde yaşayacaklar, hiçbir zaman mesut ve bahtiyar olamayacaklardır. Bu sözleri şüpheyle karşılayan, dudak büken Sabri Bey’le tartışalım diyenler de yemin ederim ki asla, asla mutlu olamayacaklardır. Çünkü bu sözler Sabri Bey’e ait değil ki. Sabri Bey kim oluyor. Eğer Sabri Bey’de susam tanesi kadar akıl varsa tevhidi benimser ve yaşar. Bu sözler asırlardan beri Yunus'ların, Mevlana'ların, Hacı Bayram'ların, Hacı Bektaş'ların, Hacı Şaban-ı Veli'lerin, Şemsettin Yeşi'llerin, Münir Derman'ların söyledikleri sözler. Bizler Ramazan’da televizyonlardan bir ilahiyi hep dinleriz
“Narın da hoş, nurun da hoş”
diye. Ama maazallah nur yerine narın trilyonda birinin ucunu görsek kıyameti koparırız. Çünkü o ilahidir, o söylenildiği yerde kalır.
Çocuktum, beş yaşındaydım, Ankara’da KarYağdı türbesinin biraz ötesinde oturuyorduk. Bizim evimizin ötesinde bir meyhane vardı. Palabıyığın meyhanesi derlerdi. Orada sarhoşlar geceyarısına kadar içerler, kafalarını bulunca bizim evin önündeki caddeden geçerlerdi. Kolkola, uygun adım, kendilerine göre bir müziğe tempo tuttururlardı. Onları dinlemek beni çok heyecanlandırırdı. Annemin elinden tutar, balkona çıkarır, Anne, bak, “Şaşuşlar” derdim. Onların söylediği melodi çok hoşuma giderdi. Koro halinde şu sözleri tekrarlarlardı: “Eyvallah, eyvallah, iyiye de kötüye de eyvallah, güzele de çirkine de eyvallah”. Bu sözler yıllarca hafızamdan kaybolmadı. Bir gün bu sözlerin bir benzerini Yunus Emre’de okudum, gözlerim yaşardı. Yunus, “Bir çeşmeden akan su, acı tatlı olmaya” diyordu.
Efendim, lütfen darılmayın, gücenmeyin, sizi kıracak bir söz söylediysem özür dilerim. Ama ben her zaman olduğu gibi ölüm bahasına da olsa doğru cevap vermek itiyadında olan bir kimseyim. O nedenle beni hoşgörün. Benim kanaatim bu. Tabi doğrusu budur siz de böyle düşünün demenin edep dışı olduğunu biliyorum. Karar sizin.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.