İLMİ KİMDEN ALDIN?
İbn Arabî, Bayezid Bistami'nin ulemaya hitaben:
"Ey şekilci âlimler siz bilgilerinizi ölülerden aldınız. Biz ise hep hayatta olan ve hiç ölmeyen Hak'tan aldık" dediğini kaydeder.
İbn Arabî sorar: Sen bu ilmini kimden aldın?
Cevap: Hocamdan.
Sual: Hocan nerede?
Cevap: Öldü.
Sual: O kimden almıştı?
Cevap: Kendi hocasından.
Sual: Hocası nerede şimdi?
Cevap: Öldü.
İbn Arabî’nin ölünün ölüden aldığı ilim dediği işte bu nitelikteki rivayet ve ananevi ilimdir. Kendi ilmini ise: "Kalbim Rabbimden rivayet etti ki..." ifadesiyle dile getiriyor. Fusus'ta: "Veliler, bilgileri peygambere vahiy getiren meleğin aldığı kaynaktan alırlar" derken de bu noktayı anlatıyor. Bir de bu konuda şeyhi olarak bildiği Ebu Medyen'in "Falan filandan rivayet edip dedi ki..." cümlesini sık sık kullananlara hitaben: "Bize bayat et yedirmeyin" dediğini kaydediyor. (s. 106–107)
Keramet
Sülûku eksik ve tasavvufi hayatı kusurlu kişilere de keramet verilebilir. Bu durumda keramet nimet değil mihnet; lütuf değil deneme olur. Allah kendisine keramet verdiği eksik bir nefsi, onu hak etmediği halde hak ettim vehmine kapılacak mı, kapılmayacak mı diye sınar. Nefs eğer onu hak etmediğini bilirse, riyazetine yeni bir hız vererek onu aşma mertebesine ulaşır.
[…]
İbn Arabî keramete tasarruf adını da verir. Ona göre tasarrufta bulunmayan şeyh Ebussuud, tasarrufta bulunan İbn Kâid’den daha üstün idi. “Allah’ı vekil kıl ve bırak o tasarrufta bulunsun” diyor İbn Arabî. Büyük sufiler işi Allah’a havale eder ve tasarrufta bulunmazlar. Ebu Meyden de bu anlamda büyük velilerdendi. (s. 163)
Süleyman Uludağ, İbn Arabi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları