Konu : Allah’ın kanunlarını çiğneyen cezasını görür.
Gönderen :
Serpil Özipek
Tarih :
6/14/2019 5:29:19 PM
.
Size sormak istediğim bir sorum olacak. Aslında bu konuda çelişkide kalmamın bir nedeni de çevremden gelen farklı yorumlar oldu. Efendim durumum şöyle. Beni görüp beğenen ve maddi durumu aileden itibaren çok iyi, iyi bir mesleği olan bir genç benimle evlenmeye talip oldu. Benim özelliklerimi çok beğendiğini söyledi. Bu gence çok yakın bir ilgi duyduğumu söyleyemem. Üstelik de bir süre önce bir kızla bereber aynı evi paylaşmış ve birlikte yaşamışlar bir süre. Ancak bu kız tarafından terk edilmiş. O da artık iyi bir aile kızıyla evlenmek istiyor bana söylediğine göre. Ben bu konuyu çevreme de danıştım. Bana o çocuğu kabul et, hatta kaçırma diyorlar. Mesleği, iyi, parası var, her türlü imkanı sana sağlayabilir, seni de sevdiği biliyorsun, daha önce de başka kızlardan ağzı yanmış, senin değerini bilir diyorlar. Ancak benim içimde hala bir şüphe var. Bunca olumlu fikir beyan ediliyor ama ben o genci gerçekten seviyor muyum bunu nasıl anlayacağım, bir de daha önce bir kızla aynı evde yaşamış olması çevrreden söylenen göre bir daha evlendikten sonra yapmayacağı anlamına gelir mi?
Sayın hocam, öyle zor bir durumda kaldım ki bu soruların cevabını veremezsem ömür boyu bir çelişki içinde kalacağım. O nedenle söylediklerinizi aynen uygulamak üzere bir büyüğüm olarak sizden tarafsız olarak tavsiyelerinizi rica edeceğim. Size şimdiden ne kadar teşekkür etsem azdır.
Ellerinizden öpüyorum, dualarım sizinle.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Kıymetli yavrum, mailin beni çok üzdü. Gerçekten günümüzde bu tür evlenmeden beraber yaşamalar gittikçe artıyor. Şimdi bu hususu inceleyelim. Nikah, bazılarının sandığı gibi bir formalite, yine bazılarının tabiriyle atılan iki imzadan ibaret değildir. Nikah, karşı cinsten iki insanın Allah’ın huzurunda hayatlarını ebediyyen birleştirmek için önce Allah’a, sonra birbirlerine verdikleri bir sözdür.
Her insanın yaratılıştan gelen bir yönü var. Her doğan çocuk dünyaya bir melek gibi geliyor. Tertemiz, pırıl pırıl. Onu şu veya bu kalıba sokan ailedir, toplumdur. Çeşitli müesseleriyle toplumdur. Belli bir yaşa gelen karşı cinsten iki insanın birbirlerini sevmeleri, bu sevgilerini evlilik içinde ebediyyete kadar sürdürmeleri gerekirken günümüzde farklı kulvarlara sapan insanlar oluyor. Ne lüzum var diyorlar evliliğe, nikaha. Biz birbirimizden hoşlandık, birlikte yaşıyoruz. Kime ne? İşte dram burdan itibaren başlıyor. İki taraf da şuur altından birbirlerini rahatsız ediyorlar. Kendi iç dünyalarında daimi bir tedirginliği yaşıyorlar. Çünkü yaptıkları iş hayatın, doğanın, insanlık kültürünün bütün dinlerin getirdiği ortak değer yargılarının tam karşısında. Bir türlü içlerine sindiremiyorlar yaşadıkları hali. Mutlu olmalarına, huzur duymalarına imkan ve ihtimal yok. Çünkü hayatın kanunlarını çiğniyorlar. Bırakın başkalarını hatta bırakın birbirleriyle olan ilişkilerini kendi iç dünyalarında perişan oluyorlar. Daimi bir korku ve yasak bir iş yapmanın tedirginliği onları mahvediyor.
İnsanoğlunda öyle bir iç dünya var ki daimi olarak içimizde bizi yargılayan bir mahkeme var. Bu mahkemenin hükmünden kimse kaçamaz. Siz istediğiniz kadar bir takım yaldızlı kelimelerle kendinizi aldatmaya çalışın, sonuç değişmez. Yaptığınız iş tabiat kanunlarına, yaratılış kanunlarına, Allah’ın kanunlarına aykırı iken ne yaparsanız yapın kendinizi kandıramazsınız. Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde
“Yaşama sevinciyle uyutulmuyor keder”
der. Bunun gerek hukukta, gerek günlük yaşantımızda sayısız örnekleri var. Yıllarca önce hukuk fakültesinde okurken ceza hukuku profesörümüz anlatmıştı. Bir kimse bir cinayet işliyor. Uzun zaman tasarlıyor. En ince ayrıntılarına kadar her şeyi ince ince düşünüyor. Cinayet öyle ustalıkla işlenmiş ki yapılan araştırmalar sonunda en ufak bir ipucu bulunamıyor. Ve dosya raflara kaldırılıyor. Aradan on beş yıl geçiyor. Bir gün bir adam savcıya gidiyor. Olayı ince ince anlatıyor ve “savcı bey” diyor, “beni asın”. Savcı hayretler içinde “madem ki diyor cinayeti bu kadar ustaca işledin, hiç bir delil, ipucu bırakmadın. Dosya mahzene kaldırıldı, olay unutuldu, aradn bunca yıl geçti. Şimdi niçin gelip de yeniden dosya açtırmak istiyorsun? Amacın nedir?” Katilin verdiği cevap, müthiş. Beni elli yıldır düşündürüyor. “savcı bey”, diyor, “dediklerinizin hepsi doğru. Ama ben bu süre içinde öyle ıstırap çektim ki, öyle kahroldum ki ölüm bana bir kurtuluş gibi geliyor. Lütfen asın beni. İyilik yapmış olacaksınız”.
Bundan on yıl önceydi. Bir kimse durup dururken bana kırıldı, gücendi, ilgisini kesti. Sonra gittiği yerlerde aleyhimde konuştu. Bana çamurlar attı. Söylemediğim şeyleri söylemişim gibi, yapmadığım şeyleri yapmışım gibi gösterdi. Bazı kimselerin de benimle ilgisini kestirdi. Hiç sesimi çıkarmadım. İşi Allah’a havale ettim. Tanıştığımız günden son güne kadar konuşmalarımızı, hareketlerimizi gözden geçirdim. Allah şahittir, onu kıracak, incitecek değil bir söz söylemek, düşüncem dahi olmadı. Üstelik onu gerçekten de sevdim. Ama yapılacak bir şey yoktu. “Yarabbi”, dedim, “herşeyin aslını bilen Sensin, doğruları bilen Sensin. Ben, işi Sana havale ediyorum. Adaletinle hükmet. Olay kapandı. Aradan on yıla yakın bir zaman geçti. Bir gün kapı çalındı. Açtım. Kapıda bu kimse. Ağlamaktan gözleri şişmiş, “Sabri Bey”, dedi, “ben senin elini öpmeye layık değilim. Müsaade edersen ayaklarını öpmeye geldim. Beni affet. Beni bağışla. O kadar ıstırap çekiyorum ki yaptıklarımdan, artık dayanamıyorum. Bu acıyı kaldıramıyorum”.
Kıymetli yavrum, bu iki olay da şunu gösteriyor. Biz, kendimizi aldatabiliriz, çevremizdeki bazı kimseleri de kandırabiliriz. Bu çok kolay. Ama Allah’ı aldatamayız. Gerçekleri yok edemeyiz. Ben, sözkonusu olayda da aynı şeyi düşünüyorum. Hiç kimsenin böyle nefsin itişiyle bir araya gelmelerle ortaya bir güzelliğin, bir mutluluğun, bir huzurun çıkacağına kesinlikle inanmıyorum. Ve sana da tavsiye ederim. O şahısla evlenme. Sonu hiç iyi gelmez. Artık karar senin. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Selam, sevgi ve saygı ile.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.
|