Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : "Ben insanın sırrıyım, insan "Ben"im sırrım.
Gönderen : Çiğdem
Tarih : 6/27/2019 5:51:20 PM


.






Dünyamızı her gün yepyeni güzelliklere uyandıran çok sevgili büyüğüm,


Bu güzel günden size ve bütün dostlara iyiden, güzelden, hayırlıdan yana ne varsa hepsini erişmesi dilekleriyle merhaba...



Değerli büyüğüm, siz zaman zaman sohbetlerinizde, zaman zaman da sorulara verdiğiniz cevaplarda hiç kimsenin boş olmadığını, kimde ne olacağını bilemeyeceğimizi anlatırsınız. Yine bir sözünüzde bir veliye nasihat için giden bir zata “Evladım her gördüğünü Hızır, her geceyi Kadir bil” dediğini yine sizden dinlemiştik... Meyhanelere giderek oradaki sarhoşlarla sohbet eden ve aslında bir veli zat olan Duru Babayı da sizinle tanımıştık.



Onkolog doktor Haluk Nurbaki Bey’de tanığı Hak dostlarını anlattığı bir kitabında Aynalı Baba isminde bir veli zattan bahseder. Aynalı Baba gündüzleri üzerine her tarafına ayna parçaları asılı bir elbise giyer öyle dolaşırmış. Onu görenlerden bazıları takılırlarmış ama o hiç sesini çıkarmaz, öfkelenmezmiş. Geceleri ise yaşadığı balıkçı kulübesinde toplananlarla derin mana sohbetleri yaparmış Aynalı Baba.


Sevgili büyüğüm, sizin öğütlerinizde de her zaman herkese saygılı olmamız gerektiğini öğrendik hep. Gönül Sohbetleri kitabınızın birinci cildinde “Her insanın içinde Muhammedi Nur olduğunu ve bu nurun toprakta filizlenmeyi bekleyen bir tohum gibi ortaya çıkabileceği uygun bir ortamı gözlediğini anlatmış, özünde kötü insan olmadığını her insanının yüce ve değerli olduğunu vurgulamıştınız.



Değerli büyüğüm, geçenlerde katıldığım bir konferansta konu ülke ekonomisi idi. Salonda toplananlar konuşma bittikten sonra konuşmayı yapan kimseye çeşitli sorularını kağıda yazarak gönderiyorlar, konuşmacı da bir taraftan bu soruları hararetle cevaplandırıyordu. Bir ara bir kimse de bir kağıda sorusunu yazmış konuşmacının masasına doğru ilerliyordu ancak kılık kıyafeti neredeyse dökülüyor, kenarı açılmış ayakkabıları ile sökülen pantolonu dikkati çekiyordu. Bu esnada olaydan tamamen habersiz olan konuşmacı farklı bir konuda konuşuyor olmasına rağmen şöyle diyordu:



“Harabat ehlini hor görme zahid, defineye malik viraneler var”



Değerli büyüğüm, hayata, olaylara ve insanlara nasıl bakmamız ve nasıl yaklaşmamız konusunda bizlere göstermekte olduğunuz bütün incelikler, edep ve hassasiyetler için size sonsuz teşekkürler ediyor, hayırlı çalışmalarınızın sonsuza dek ses getirmesini ve bütün insanlığı aydınlatan bir kandil olmasını niyaz ediyoruz...


Sağlık, afiyet, rahmet ve bereket dilekleri ve hürmet, sevgi ve saygıların en içten gelenleriyle hoşçakalın...



Ç. S. Gürel


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
---------------------------------------------------------------------------



Sayın Ç. S. Gürel,


Kıymetli yavrum, kainatın en büyük şairi Yunus Emre, bir şiirinde



“Tehi görme kimesneyi, hiç kimesne tehi değil”



der. Hayatta boş, anlamsız insan yoktur. Dünyaya gelen her insanın bir yaratılış nedeni vardır. Ve her insanda başkalarında olmayan güzellikler vardır. Önemli olan insanı sevmek, ona saygı duymak ve onu anlamaya çalışmaktır. Gördüğüm şu: İstisnalar dışında bugün ne yazık ki memleketimizde insan bilinmiyor, tanınmıyor, anlaşılmıyor. Hep önyargılarla hareket ediyoruz. Ve bu hatalı davranış nesiller boyu devam ediyor. Elli yıldır boşanma davalarını incelerim. Ne yazık ki evlilik gibi kutsal, büyük, yüce bir müessese bile bu ön yargıların kurbanı oluyor. Daha nikah memurunun önünde başlıyor bu dram. Anladınız tabi, ayak basma hikayesi. Hayatta bu kadar korkunç, iğrenç bir hadise hatırlamıyorum. Zavallı gençler, birbirlerinden göre göre bu insanlarda değil hayvanlarda bile görülmeyecek olan rezil geleneği devam ettiriyorlar. Sebebini soruyorsunuz, kim kimin ayağına basarsa evde onun borusu öter diyorlar. Yapmayın Allah aşkına. Bırakın bu kepaze adeti. Utanç duyuyorum, yüzüm kızarıyor. Evliliğin eşiğinde olan iki genç birbirlerinin üstünde titremeleri gerekirken bu kabalık, bu hoyratlık nerden geliyor? Eskiden gençler evliliğe girerken ilk gece düğünden sonra odalarına çekilirlermiş. İlk olarak birbirlerine su döküp abdest alırlarmış. Sonra beraber seccadelerini serip iki rekat namaz kılarlar, dua ederlermiş. "Allah’ım" derlermiş, "aşkımızı ebedi kıl. Bu dünyada da öbür dünyada da hep beraber olalım. Sevgimiz, her gün biraz daha çoğalsın, büyüsün, yücelsin."


Yarabbi, nereden çıktık, nereye geldik. Batılılaşıyoruz, çağdaşlaşıyoruz derken batının ne kadar pis, iğrenç, kokuşmuş, dejenere olmuş, rezili çıkmış adeti varsa hepsini aldık. Ama ne yazık ki batıdaki bilim, felsefe, güzel sanatlar, teknik semtimize bile uğramadı. Onların yüzüne bile bakmadık. Unesco geçen yıl dünyada bilimsel araştırma yapan beş yüz üniversiteyi saydı. Bu sıralamada Afrika ülkeleri bile var. Ne yazık ki bir tek üniversitesi yok. Aklı fikri siyasette, laf cambazlığında olan sayın rektörlerimiz, dekanlarımız hiçbir zaman bilimsel çalışmalara önem vermediler, değer vermediler, katkıda bulunmadılar. Ve işte yamyamlardan bile aşağı duruma düştük. Bu durum beni fevkalade üzüyor. Utanç duyuyorum. Yüzüm kızarıyor. Ama çevreme bakıyorum da kimsenin umurunda bile değil.


Aileler benim dediğim olacak, senin dediğin olacak diye birbirine giriyorlar. Her gün kavga, döğüş, her gün münakaşa. Öyle bir hale geliyor ki modern ailelerde herkes bu hapishaneden kaçıp, kurtulmak istiyor. Benim evliliğim kırk dört yıl sürdü. İki yıl önce eşim "Rahmet-i Rahmana kavuştu. Bu kırk dört yıl içinde bir kere bizim evde münakaşa olmadı. Değil bir tek gün bir tek dakika bile birbirimize kırılmadık, darılmadık. Aşkımız her gün biraz daha çoğaldı. Büyüdü, yüceldi, ve biz çağımızın en güzel, en muhteşem evliliğini yaşadık. İnşallah mana aleminde de beraber oluruz. Sebep? Evliliğe başlarken bir mukavele yaptık. Dedik ki, “Bu evde ne senin dediğin olacak, ne benim dediğim olacak. Sadece Allah’ın ve Peygamberin dediği olacak” ve bir masal alemi, bir rüya alemi o andan sonra başladı.


Yunus Emre bir şiirinde



“Hiç kimse bilmez bizi, biz ne işin içindeyiz”



diyor. İnsanoğlu bir meçhulden geliyor, bir meçhule gidiyor. Atila İlhan



“Anladım imkansız şey bir insanın bir başka insanı anlaması”



diyor. Necip Fazıl bir adım daha ileri gidiyor



“Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?”



diyor. Bir Kudsi Hadiste “Ben insanın sırrıyım, insan Benim sırrım” buyruluyor. Biz, gecemizi gündüzümüze katıp olanca gücümüzle insanı tanımaya çalışacağımız yere önyargılarla hareket ediyor birbirimizin ayağına basmak için fırsat kolluyoruz. Gelin bu ön yargıları, bu ilkellikleri bırakalım. Birbirimize sevgiyle saygıyla yaklaşarak birbirimizi anlamaya çalışalım. Selam, sevgi ve saygı ile.



Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]