Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Eğitim, bir çocuğu hayata hazırlamaktır, gerisi hikaye.
Gönderen : İlknur
Tarih : 6/27/2019 6:01:27 PM


.






Merhaba Sabri Amca,
Bahsettiğim arkadaşım için bana seni lavabo olarak kullanıyor, içini döküp gidiyor demişsiniz.
Ben de çok emin değilim lavabo tipi bir arkadaşlık mı bu arkadaşlık diye; kendisi iyi bir insan aslında; ancak kafasına hemen bazı şeyleri takıveriyor, o zaman hemen etkilenip huzursuz oluyor. Ben ona o kafasına taktığı şeylerle ilgili kendime göre doğru davranış biçimini söylediğimde uygulamaya çalışıyor. Kendisiyle görüşmelerimiz nadir oluyor, sık görüştüğüm bir arkadaşım değil. Ama çok sever beni; kandillerde, doğum günlerinde, özel günlerde hep arar beni. Bu şekilde bir arkadaşlığımız var kendisiyle. İşte böyle Sabri amca. Sizce lavabo tipi bir arkadaşlık mı bu arkadaşlık? Sık görüştüğüm ve samimi olduğum, vakit geçirmekten büyük zevk aldığım tek bir arkadaşım var; o da hani size bahsettiğim her öğlen görüştüğümüz, 20 küsür senedir tanıdığım, birlikte aynı mahallede büyüdüğümüz, yıllarca aynı apartmanda oturduğumuz, ailelerimizin de birbirlerini yıllar önceden tanıdıkları çok eski arkadaşım Işıl. Onun yeri gönlümde bütün diğer arkadaşlarımdan farklı Sabri amca. Onunla da sık görüşüyoruz; onunla görüşmek beni çok mutlu ve huzurlu kılıyor. Bu hafta sonu da şirketimiz taşınınca o zaman öğlenleri görüşemeyeceğiz; artık ondan sonra birbirimize gidip geleceğiz akşamları ya da hafta sonları. Size yazı yazarken biraz evvel bir beyefendi geldi bizim departmana; ben Muhasebe-finans departmanındayım; bana iki tane nakliye faturası ve otopark faturası verdi ve parasını rica etti. Adamcağıza baktım kan ter içinde kalmış; bizim kolilerin bir kısmı bugün gidecekti, onları taşımış; 70-80 tane kocaman ve çok da ağır koliler. Tek başınıza mı taşıdınız o kadar koliyi diye sordum, evet dedi; oğlumla gelmiştik ama oğlum ben şuraya kadar gidip gelicem deyip gitti ve geri gelmedi dedi. Hiç acımıyor bana dedi, ben de kıyamıyorum ona dedi. Ben de adamcağızı öyle kan ter içinde, nefes nefese görünce dayanamadım ve “kıyın biraz sonra siz üzülürsünüz, bakın oğlunuz size hiç acımamış, bırakıp gitmiş sizi” dedim; adamcağız “haklısınız”dedi. Ne yapsın adam! Para kazanmaya çalışıyor; oğlu da hiç düşünmüyor babasını ve onu tek başına onca ağır ve bir sürü koliyle tek başına bırakıp gidiyor; ne yazık! Size çok güzel bir gün diliyorum; sevgi ve saygıyla ellerinizden öpüyorum




Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
-----------------------------------------------------------------------------



Sayın İlknur Hanım,



Kıymetli yavrum, belki olayları abartarak anlatıyorsun. Birinci mailinle bu mailin birbirinden farklı. Zaman zaman herkesin derdi, sıkıntısı olur. Bunu biriyle paylaşmak isteyebilir. Bu durum başka, ondan önceki mailde anlattığın durum başka. Artık kararı kendin ver. İkinci durum doğru bile olsa yine de senin görevlerin var. Olaylar önemli değildir. olaylar karşısında alınan tavır önemlidir. İkinci durumu kabul etsek dahi o zaman da ona alması gereken akılcı tavrı söylemelisin. Sadece dinlemek, sadece içe atmak marifet değildir. dostluk, arkadaşlık hiç değildir. Ona karşı manevi görevlerini yapmış olmazsın. Önemli olan olaylar karşısında doğru tavır almak, doğru yaşamaktır.



Taşınma sırasında babanın takındığı tavır tamamen yanlış. Böyle terbiye olmaz. İnsan hamal olabilir, çöpçü olabilir, belediye tuvaletinde temizlikçi olabilir. Ama yine de şahsiyet sahibi olabilir. Anlattığın olayda o hamalda ben bir şahsiyet ifadesi göremedim. O adam o kafayla bürokrasinin en üst düzeyinde olsa neye yarar? Mikrop, parazit, tembel, it bir evlat yetiştiriyor. O çocuk yarın başta karısı olmak üzere birçok insanın başına dert olur. Bu ne yazık ki günümüzde pek çok ana babada görülüyor. Üniversiteye giden öyle genç kızlar var ki hayatında bir çorba bile pişirmemiş. Sökük dikmesini bilmiyor. Böyle terbiye olmaz. Bu tip aileler yarının bedbahtlarını yetiştiriyorlar. Japonya’da yemek, biçki, dikiş, çiçek tanzim sanatı (ikebana), ev idaresi, bütçe, çocuk terbiyesi konularında sertifika almayan genç kızlara diplomaları da verilmiyor. Fakülte birincisi olsa bile. Herhalde bu kuraldan Türk anne babaların alacağı birçok dersler var. Rahmetli annem beni üç yaşında bakkala gönderdi. Karabiber aldırdı. Bakkaldan gelirken kendimi imparator gibi hissediyordum. Dört yaşında ilk yemeğimi pişirdim. Domatesli, maydanozlu, pirinç çorbası idi. Tadı hala damağımda. Beş yaşında çamaşır yıkadım. Altı yaşında ütü yaptım. Yedi yaşından itibaren okula gittim, sabahçıydım. Öğleyin okuldan gelir sobayı yakar, evi süpürür, toz alırdım. Ertesi günün odun kömürünü hazırlar, çırasını yarardım. Sol elimde hala çıra yararken aldığım bir bıçak yarasının izleri durur. Sonra çarşıya giderdim, akşam ne yemek pişecekse onun malzemelerini alırdım. Diyeceksin ki yedi yaşında çocuk ne bilecek malzeme almayı. Onu aldatırlar. Aldatamadılar. Çünkü daha altı yaşındayken bir fırını ve bir bakkalı kötü mal sattıkları için birer ay süreyle kapattırmıştım. Onun için esnaf benden korkardı. Malın en iyisini verirdi. Komşu teyzeler özel bir misafirleri geleceği zaman benden rica ederler, alış verişi bana yaptırırlardı. Çarşıda adım küçük müfettişti. Bunu sonu ne oldu? Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın, annem, bugün pek çok insanı kıvrandıran hayat korkusu bende olmadı. Çok şükür her zaman, her yerde başım dik gezdim. Huzurlu oldum, mutlu oldum. Bazen düşünürüm, acaba bütün dünyada benden daha huzurlu insan var mı diye. Rahmetli annem de evladıma kıyamıyorum diye beni hayata hazırlamasaydı böyle olabilir miydim? Durum böyle yavrum. Karar senin.



Selam, sevgi ve saygı ile.



Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]