Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : İnsanları affetmeyerek en büyük kötülüğü kendimize yaptığımızın farkında...
Gönderen : Sabri Babadan Mesaj
Tarih : 7/26/2019 9:28:35 AM


.
İNSANLARI AFFETMEYEREK EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ KENDİMİZE YAPTIĞIMIZIN FARKINDA MIYIZ?

Kıymetli yavrum,
Hiç birimiz ideal, mükemmel insanlar değiliz. Ben hepinize ayrı ayrı soruyorum. İçinizde kusuru olmayan, noksanı olmayan, ideal, mükemmel bir insan gördünüz mü?... Ben görmedim, kimsenin de gördüğünü sanmıyorum, çünkü ideal, mükemmel sıfatları yalnız Cenab-ı Hak içindir. Bizler insanlarız, hepimizin derece derece hatalarımız var, kusurlarımız var, noksanlarımız var, günahlarımız var... Bir insanı sevebilmek için önce onu hoş görebilmek lâzım. Hoş görebilmek için de affedici olmak lâzım. Hataları, kusurları affedici olmak lâzım.

Dünkü toplumun birinci özelliği buydu. Affedici bir yönleri vardı. Çünkü biliyorlardı ki, hayatta hatası, kusuru olmayan insan yoktur. Falancanın, filânca komşunun, filânca akrabanın, filânca meslektaşın şu hatası, bu noksanlığı olabilir. Tamam olabilir. Ama önemli olan onu öyle sevebilmek.

Bugünkü insan kat’iyen affedici değil. “Ben” diyor, “affet­mem.” Gelinimi affetmem, diyor. Kayınvalidemi affetmem, diyor. Görümcemi affetmem, diyor. Dairede âmirimi affetmem, diyor. Peki derece derece af­fetmeyelim, kim zararlı çıkıyor? Biz zararlı çıkıyoruz. İçimiz ne oluyor? Hep negatif enerjiyle doluyor. Ama bize de yazık değil mi?

Kur’an-ı Kerim’de bir âyet var, şöyle buyruluyor: “Ne yana bakarsan bak, Allah’ın vechi oradadır.” Allah hayatı sayısız güzelliklerle doldurmuş. Ne kadar güzel ağaçlar var. Yoldan geçerken onlara bakmaya do­yamıyorum. O ağaçların her birinin yeşilinin tonu ayrı ayrı gü­zellikte. Ayrı ihtişamda. E biz bunları bırakıyoruz, işte falanca bana şunu yaptı. Şu söz bana söylenir mi? Tamam kardeşim söylenmez, haklısın. Şu hareket de yapılmaz. Tamam, doğru. Ama bunu böyle ölene kadar “o söz bana söylenir mi, o hareket bana yapılır mı” diye diye ne oluyor? Bu sefer içimizi kömürlük gibi karartıyoruz. Ama bize de yazık değil mi?

Şimdi yani bu içe atılan kinler; ama bunların hepsinde haksız mıyız, değiliz tabi. Birtakım insanlar da bizi kırıyor, in­citiyor, gücendiriyor, çileden çıkartıyor. Tamam ama bir ömür boyu hamallık mı yapalım biz? İçimizde niye taşıyalım ya?

Rahmetli babaannem evliyâdan bir kadındı, çok mübârek bir insandı. Böyle birisi çok ıstırap çe­kince, kötülük görüp babaanneme şikâyete gelince; “Ahh yavrum” derdi “Kırk puşttan kırk muşta yemedikçe insanlar olgunlaşamaz” derdi. Hayat böyle efendim.

Bir tek kişi yoktur ki hayatında bir kötülük görmesin, bir iftiraya maruz kalmasın, bir alçaklıkla yüz yüze gelmesin. Bunların hepsi doğru, hepsi tamam ama ne yapalım?

Allah’ın takdir ettiği bir vadeye kadar yaşayacağız. E niye ben hayatımı zehir edeyim yani? Olmuş... Kırk puşttan kırk muşta yemişiz, ne yapalım. Onun için efendim bu stresi önlemenin bir tek yolu var; iç dünyamızı arıtmak, temizlemek, bembeyaz bir hâle getirmek. O zaman göreceksiniz bakın, her şey yoluna girecek. Peygamber Efen­dimiz; Ebu Cehil’den, Ebu Leheb’den, Ebu Leheb’in karısından az mı çekti efendim? Ama onlara mukabele etti mi? Etmedi. Biz de etmeyeceğiz. Kinleri, nefretleri içimizden söküp ata­cağız. O zaman göreceğiz ki, ne stres kalmış, ne gerilim kalmış. Hayat renk dolu, ışık dolu, pırıl pırıl bir dünya haline gelmiş.

Ben de sizlerin hepinizin böyle renk dolu, ışık dolu bir hayat yaşamanızı diliyorum.
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]