Konu : "Allah'ın Peygamberin inan dediğinden başka hiçbir şeye hiç kimseye inanma.
Gönderen :
"Sevgi Çiçeği"
Tarih :
8/25/2019 3:11:10 PM
.
Sevgili Değerli Çok Muhterem efendim.
Sizi yine kafama takılan önemli bir soruyla rahatsız edeceğim.Öncelikle sizden Allah razı olsun ki,güzel sözlerinizle ,kalbimizi nakış nakış,iğne iğne işliyorsunuz.Gün içinde muhakkak hergün sözleriniz beynimizde devamlı nüksediyor.Sizinde dediğiniz gibi herşey bir adımla başlar.Biz de elimizden geldiğince yerine ve ortamına göre söylediklerinizi azda olsa uygulamaya hayata geçirmeye çalışıyoruz. Özellikle "Ya hayır söyle,yahut sus","Her önüne çıkanı hızır,her geceni kadir bil" bunlar asla aklımdan çıkmıyor. İnşallah Rabbim tamamıyla uygulamayı nasip etsin.
Efendim, tasavvufa merak sardığım için, günümüzden tasavvufa yakın insanların kitaplarını okumaya çalışıyorum. Bunlardan biri de Cemalnur Sargut Hanımefendi. Hocası Kenan Rifai'nin görüşlerini yansıtan en son kitabını okumaktayım.Çok hoş çok güzel bir kitap lakin, kafama birşey takıldı. Ve bunu Cemalnur hanımefendiye mail atarak sordum. Sorumda kadınların başını örtmesiyle ilgili fikirleri idi. Kendilerinin Kuran-ı Kerimden yola çıkarak, kadınların başörtmesiyle ilgili bir açıklama olmadığını bana yolladığı açıklamarla sorumu cevapladı. Bana gönderdiği maili buraya kopyalıyamam baya uzun, ama dilerseniz yollıyabilirim. Cemalnur hanımefendinin rahmetli Samiha Ayverdi hanımefendinin öğrencisi olduğunu, O'nun yolunda ilerlemeye çalıştığını biliyorum.
Sevgili hocam daha önce size bu konuda sorum olmuştu ve siz de bana cevaben kuran-ı kerimde nur suresinde açık bir şekilde ifade edilmiştir demiştiniz. Fakat arapça olan kelimelerin yanlış anlaşıldığı yorumlandığı zaman örtünmeinin sadece bedenin örtülmesini kastediliği yazıyordu bana gelen cevapta. Müsadenizle mailin son kısmını da aynen buraya kopyalıyorum.
TESETTÜR
Kadının çarşafı, baş örtüsü, sesi gibi mes'elelerin, îman ve İslâm’ın şart ve esasları ile, doğrudan alâkalı imiş gibi değerlendirilmesi yanlıştır. Bunlar mü'mine ve afîfe hanım efendilerin, örfe göre tâyin edecekleri mes'elelerdir.
Ancak erkek ve kadında esas olan; ahlâk, hayâ ve iffettir.
Bir hadîs-i kudsîde:"Allah güzeldir, güzelliği sever."buyurulur. Öyleyse kadını çirkinleştirmek, kendisi dâhil kimsenin hakkı olamaz.
Şu da şâyan-ı dikkat bir husustur ki TESETTÜR, Kur'an-ı Kerim ve Hadîs-i Şeriflere ait bir tâbir değildir. Kamus'a göre Arapçada SİTR; perde, korku, utanma, hayâ ve akıl mânâlarında kullanılır. Akla, sitr denmesinin sebebi de, insana etvâr-ı nâşâyesteden perde olmasından dolayıdır.
SETÎR ve MESTUR, müennesleri olan SETÎRE ve MESTÛRE kelimeleri ile birlikte: "Afîf ve perhîzkâr erkek ve kadına ıtlâk olunur.
TESETTÜR ise; bir nesnenin içinde veya arkasında gizlenmek, diye tarif edilmiştir.
"Ayrıca SİTR veya SETR ve aynı kökten türeyen diğer kelimeler, daha çok "MEN SETERE AVRETE EHÎHİ" (kim kardeşinin ayıbını perdelerse) misâlinde görüldüğü gibi kullanılmıştır. En bariz örneği de, Cenâb-ı Hakk'ın "SETTÂRÜ'L-UYÛB sıfatıdır."
"Bizim dînimiz, kolaylık dînidir.Cenâb-ı Hak:"Dinde zorlama yoktur."(42),"Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez"(43) buyurmuşlardır. Hz. Peygamber de: "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin." diyor.
Biz çıplaklığı müdâfaa etmiyoruz. Sâdece tesettürün; kafayı sımsıkı sarmak değil, iffet; ve edep dâhilinde giyinmek olduğunu belirtmek istiyoruz.
Baş örtüsünü, bir îman ve İslâm esâsı hâline getirmeden örtünen mü'min hanımlara da, ancak hürmet duyarız.
Hülâsa, bizce bugün yapılması gereken; zâten sokağa çıkmış olan kadını, başını örtmeye zorlayarak, daha da menfî bir tavır içine sokmadan onu, kaybettiği dînî, millî, ve târihî değerlerle bezeyip, iffet ve hayâsından fedâkârlık etmeyecek bir seviyeye eriştirmektir."
Bunun hakkında tekrar fikirlerinizi bekliyorum hocam.Allaha emanet olun..
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
------------------------------------------------------------------------
Sayın “Sevgi Çiçeği”,
Kıymetli yavrum, beş yaşında bir çocuktum. Rahmetli annem edebiyat öğretmeniydi, çok kültürlü bir insandı. Üç dil bilirdi. Bütün ömrü son nefesine kadar okumak ve öğrenmekle geçti. Annem, İslam’ın tevhid inancına ulaşmış, inancını bütün nüanslarıyla yaşayan mübarek bir insandı. Mahallenin sevgilisiydi. Bütün komşu teyzeler anneme “Cici teyze” derler, ona kelimelerle ifadesi mümkün olmayan bir sevgi ve saygı gösterirlerdi. Bir akşam elinde bir defter ve kalemle geldi. “Anneciğim,” dedim, “bunlar nelerdir?” Bana “Otur oğlum” dedi, defteri, kalemi verdi, “Yaz” dedi. Yazmaya başladım. “Oğlum, hayatta Allah’ın ve Peygamberin inan dediklerinden başka hiçkimseye, hiçbir şeye inanma.” “Şimdi” dedi, “defter bitene kadar bu cümleyi tekrar tekrar yazacaksın.” Peki anneciğim” dedim, yazmaya başladım.
Herhalde annemin amacı o cümlenin şuur altıma işlemesiydi. Nur içinde yatsın, Allah rahmet eylesin. Ömür boyu bu sözü dinledim. Ve anneciğime hep dualar ettim. Bir ömür boyu benim huzur içinde, güven içinde şüphelerden, tereddütlerden uzak yaşamamı sağladı.
Kıymetli yavrum, Kur’an-ı Kerim’in Nur Suresi’nin 31. Ayetinde kesin olarak “Örtünün” emri vardır. Bu bir öneri değil, bir emirdir. Daha önce bu soruyu bana sordun. Cevabını verdim. Şimdi tekrar soruyorsun. Üzüldüm doğrusu.
Sevgili yavrum, Allah’ın emri ortadayken ben münakaşa etmeyi edep dışı kabul ederim. Rahmetli hocam Münir Derman Hazretleri münakaşadan hiç hoşlanmazdı. Bize ömür boyu münakaşadan kaçmamızı söylerdi. Şu şunu demiş, bu bunu demiş bize ne? Her okuduğumuza, her işittiğimize göre hayatımıza bir rota çizecek olursak o zaman Deniz Baykal’a dönmez miyiz?
Değerli yavrum, şükürler olsun ben yetmişbeş yaşına geldim, bugüne kadar kimseyle münakaşa etmedim. Bundan sonra da etmem. Tecrübeli kaptanlar denizde yol alırken nereye gidiyoruz diye çımacıya, tayfaya sormazlar. Sadece pusulaya bakarlar. O kadar. İngilizlerin bir atasözü var, diyorlar ki “Kimse görmek istemeyen kadar kör değildir”.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.
|