Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Evlilik, el ele, gönül gönüle verildiği zaman, bir yeryüzü cennetidir.
Gönderen : Sabri Babadan Mektup
Tarih : 9/27/2019 10:57:07 AM


.
SABRİ BABADAN MEKTUP
EL ELE, GÖNÜL GÖNÜLE VERİLDİĞİNDE EVLİLİK BİR YERYÜZÜ CENNETİDİR
Kıymetli yavrum,

Toplumda yerleşmiş bir âdet var. Bir nişan haberi duyulunca hemen herkes aynı soruyu soruyor: “Kız güzel mi? Oğlan zengin mi?” Sanki bir genç kızda aranacak ilk vasıf güzellikmiş gibi, sanki bir delikanlıda ilk önde gelen özellik zenginlikmiş gibi... Ne yazık ki bu sorgulama nicedir devam ediyor. Acaba, evlenecek bir genç kız, güzelliğinin dışında, bir delikanlı zenginliğinin dışında evliliğe hazır mı? Çıkması her an muhtemel problemleri sükûnetle, aklın ve ilmin ışığında çözebilirler mi? Bir meslekleri var mı? Bunları kimseler düşünmüyor. Kafamızı takmışız: “Kız güzel mi? Oğlan zengin mi?” Daha evliliğe ilk adım atılmadan trajedi başlıyor. Bazen bir yıl, bazen iki yıl süren taksitlerle düğün salonu kiralanıyor. Ne kadar süreceği belli olmayan taksitlerle en lüks mobilyalar alınıyor. İsteniyor ki iğneden ipliğe, eksik olan, noksan olan hiçbir şey kalmasın. Tabii hepsi uzun vadeli taksitlerle alınıyor. Yuvaya ilk adım dev gibi bir borçla atılıyor. Günlük hayatın gelişi, yeni yeni masrafları da beraberinde getiriyor. Bazen hiç umulmayan masraflar boy gösteriyor. Aylık geliri çok aşan taksitler, kısa bir sürede iki tarafın da moralini bozuyor. Sinir sistemleri geriliyor. Arkasından sonu gelmeyen münakaşalar, birbirini itham etmeler, kavgalar baş gösteriyor.

Daha nikâh memurunun önünde başlayan tepişmeler hayatın tümünü egemenliği altına alıyor. Yok efendim, kim kimin ayağına ba¬sarsa evde onun sözü geçermiş. Kendi evliliğimi hatırlıyorum. Merhum eşim Rânâ Hanım’la beraber nikâh memurunun önünden kalktık, Yenimahalle’deki evimize gittik. Beşinci duraktaki Çavuşoğulları Camii’nin imamı Rıza Çöllü Hocaefendi geldi, dinî nikâhımızı kıydı. Büyüklerin ellerinden öptük. Yemek yedik. Sonra evimize geçtik. Sıhhiye Cihan Sokak’ta iki odalı, sobalı, mütevazı bir ev tutmuştuk. Kapıdan içeri girerken, “Bak Rânâ,” dedim, “şu andan itibaren evlilik hayatımız başlıyor. Gel seninle bir mukavele yapalım.” Merhum Rânâ, “Ne gibi?” dedi. “Diyelim ki,” dedim, “şu andan itibaren, bu evde, ne senin dediğin olacak, ne benim dediğim olacak. Yalnız Allah’ın ve Peygamber’in dediği olacak.” Kırk dört yıl evli kaldık. Her an bu mukaveleye bağlılığımız devam etti. Bu süre içinde aramızda bir tek gün bir münakaşa, bir kavga olmadı. Hep birbirimize saygılı kaldık. Yıllarımız, sevgilerin en güzeli ile doldu. Gün oldu kuru ekmek yedik, ama kimseden borç istemedik.

Bazen çevremizden du¬yuyoruz. Nice evlilikler banka kartı tuzağı ile mahvoluyor. Kırk dört yıllık evlilik süresi içinde bir kere bile Rânâ Hanım’ın önünde ayak ayak üstüne atarak oturmadım. Bir gün midesi ağrıyordu. “Sabri,” dedi, “çantamda ilaç var, lütfen verir misin?” Çantayı aldım, götürdüm. Niye açmadığımı sordu. “Hiçbir zaman ne çantanı, ne çekmeceni açma saygısızlığında bulunmam.” dedim. Bütün mesele, her an, saygı ve edep içinde olabilmek. Şuna inanıyorum ki, kendisine saygısı olmayanın, karşısındaki insana da saygısı olmaz. Evlilik hayatını güzel ve anlamlı kılan, müşterek zevklerin olması ve bir güzelliği beraber paylaşabilmektir. Birlikte kitap okumak, birlikte ibadet etmek, birlikte yürüyüş yapmak, birlikte yemek yemek, birlikte dostlarla görüşmek, birlikte seyahate çıkmak, birlikte mânevi büyükleri ziyarete gitmek evliliği pekiştiren, canlandıran, güzelleştiren ne güzel olaylardır. Biz Rânâ Hanım ile yürüyüşlerimiz sırasında çeşitli meseleleri görüşür, fikir teatisinde bulunurduk. Resûlullah Efendimiz: “Birbirinizle hediyeleşiniz, hediyeleşmek ne güzeldir, insanları birbirine bağlar” buyurur. Biz de sık sık hediyeleşir, birbirimizi mutlu etmeye çalışırdık.

Bazı kimseler, iş hayatlarındaki problemleri, eve taşımak itiyadındadırlar. Buna hakkımız var mı? Rahmetli dedem, “Erkeğin kötüsü, iş hayatındaki dalgalanmaları, evine taşıyan insandır.” derdi. Ben Ermenekliyim. Orada bir söz vardır, derler ki; “Erkek eve girerken, öyle canlı, öyle neşeli, öyle hayat dolu olmalı ki, kapıdan içeri girdiği zaman, duvardaki duran saat bile çalışmaya başlamalı. Eşi sıkıntılıysa, derdini unutmalı.” Aynı şekilde, bir de kadının erkeğini karşılama sanatı vardır. Onu bir hükümdar gibi, sevgiyle, saygıyla, edeple karşılamalı, günlük hayatın sıkıntılarını ona unutturmalıdır. Gündüzden, evini temizlemeli, yemeğini hazırlamalı, güzel kitaplar okuyarak kendini, eşini karşılamaya hazır bir hale getirmelidir. Günümüzde evlilik, her zamankinden daha çok önem kazanmıştır. İki taraf da hayatın fırtınalarına karşı, evliliklerini sakin, sığınılacak bir liman haline getirmelidir. Çünkü o limana her zamandan daha çok bugün ihtiyaç vardır. Evlilik, el ele, gönül gönüle verildiği zaman, bir yeryüzü cenneti olmaktadır. Neden bütün evliler bu cennetin nimetlerinden faydalanmasınlar?

Gönül istiyor ki bütün kurulmuş ve kurulacak yuvalar, güzellikler ve mutluluklarla dolsun...

Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.
Selamlar. İyilikler ve esenlikler içinde geçecek cumalar.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]