Konu : Allah'ım, hakkımda ne hayırlı ise o olsun.
Gönderen :
Sabri Babayla Sohbet
Tarih :
10/7/2019 4:58:01 PM
.
ALLAH'IM, HAKKIMDA NE HAYIRLI İSE O OLSUN
Sabri Baba ile Sohbet
Muhterem Büyüğümüz Sabri Baba'mıza soruyoruz:
Talebe:
− Efendim, Kur’an-ı Kerim’de bir Âyet olacak, “Başınıza iyilik olarak ne gelirse Allah’tandır, ne kötülük gelirse sizdendir.” meâlinde. Bir de şu var: Bir kimse ben hayat boyu karşıma çıkan her durumda gerektiği şekilde tavır aldığıma inanıyorum ama yine de bazı şeyler istediğim gibi olmadı derse, o zaman o kimseye ne söylemek lâzım?
Sabri Baba (Sabri Tandoğan Hz.):
− Yavrum, bazen bazı şeylerin olmaması olmasından daha hayırlı oluyor. Biz elimizden geleni yaptıktan sonra ortaya çıkan ne ise ona razı olacağız. Ama her an uyanık ve dikkâtli olmak kaydıyla. Fırsatlar bazen insanın ayağına kadar gelir, hatta bazen ayağına dolaşır. Ama bazı kimseler onları ayaklarıyla iterler. Meselâ siteye yazan bir gönül dostuna yolda giderken hanımına iyi davran diyen yaşlı adam kimdi? Hızır (A.S)’dı belki de. Başka bir örnek vereyim: Çok soğuk bir kış günü kendime İngiliz kumaşından çok kaliteli bir takım elbise ve içine giymek için yelek ve kazak satın almıştım. Eve geldiğimde çok yorgun olduğum için hemen girişteki portmantoya itinayla astım. Çok geçmeden kapı çalındı. Baktım kapıda bir adam. Üstünde ince bir pardesü. Titriyor. Pardesünün içinde başka hiçbir şey yok. Yani fanila, kazak filân gibi. Pardesünün yırtık bir yerinden de adamın soğuktan kıpkırmızı olmuş eti görünüyor. Benden giyecek bir şeyler istedi. Bir an tereddüt etmeden o askıdaki elbiseyi çıkarıp adamın eline tutuşturdum. O aldığım kazak ve yeleği de, ayrıca başka giysilerimden de getirip verdim. Adam büyük bir sevinçle ayrıldı. İşte o an benim hayatımda bir dönüm noktası oldu. O anda hayatımda birçok şeyin değiştiğini hissettim.
Talebe:
− ...Efendim, peki neden yeni aldığınız elbiseyi vermeyi tercih ettiniz? Şüphesiz sizin diğer elbiseleriniz de bir parça kullanılmış olsalar da yeni gibidirler. Onlardan da verebilirdiniz?
Sabri Baba:
− Yavrum, ben o anda bunları hiç aklıma getirmedim. İstedim ki, o adam en güzel bir şekilde giyinsin ve o halinden en güzel bir şekilde kurtulsun. Kimdi o adam, neden tam o vakitte gelmişti, bunlar hâlâ bir sır.
− Peki Rânâ Hanım sizin bu davranışınız karşısında nasıl tavır aldı, hanımların çoğu böyle şeyleri ikide bir lâf ederler, insanın başına kakalarlar çünkü?
− Rânâ beni alnımdan öptü. Ne güzel yapmışsın Sabri, Allah senden razı olsun, dedi.
− Efendim, Rânâ Hanım gibi bir eşe rastlamış olmanız da sizin hayatınızdaki en büyük güzelliklerden birisi olmuş. Buna şans da diyebilir miyiz?
− Yavrum, benim Rânâ’yla karşılaşmam tamamen Allah’ın bir takdiriydi. Ona rastlayıncaya kadar etraftaki kızlara bakıyordum, ben asla bu tiplerle anlaşamam, diyordum. Birtakım teşebbüslerim olmuştu önceden, hani o kaşık olayı filân, ama hiçbirinden içime sinecek bir sonuç çıkmamıştı. Allah baktı ki bana kalırsa bu iş olmayacak, en nihayet karşıma Rânâ’yı çıkardı. Ben Danıştay’a girmeden üç ay önce Rânâ Danıştay’da işe başlamış. Daha önce SSK’da hukuk müşaviri olarak çalışıyormuş. Bir gün evlerine eski Danıştay üyelerinden olan bir tanıdıkları geliyor. Biraz sohbetten sonra Rânâ’ya nerede görev yaptığını soruyor. Rânâ da söyleyince, Danıştay’a geçmesini daha uygun bulduğunu belirterek bunun için aracı oluyor ve Rânâ kısa bir süre içinde Danıştay’da raportör olarak göreve başlıyor. Ben ise üç ay sonra sınava giriyorum ve bin kişi içinden birincilikle sınavı kazanıp Rânâ ile aynı odada görevlendiriliyorum. Hiç unutmam, işe başladığım ilk gün, onaltı kişilik o salonun kapısını aralayıp içeri girdiğimde bir de baktım, tam karşımda Rânâ oturuyor. Üzerinde gri tayyör, içinde beyaz balıkçı yakalı kazak var. Ceketinin yakası böyle siyah kadifeden. Onu daha görür görmez içimden bir ses, “İşte Sabri”, dedi, “senin evleneceğin hanım bu.” Yani ben istesem de böyle bir şeyi ayarlayamazdım. Bu tamamen Allah’ın bir takdiriydi.
− Efendim, içinizden gelen o ses neydi?
− O, Allah’ın sesiydi yavrum! Sonra bir yıl boyunca Rânâ’yı izledim. Hali, tavırları, konuşması, işini iyi yapması, etrafındaki insanlarla geçimi, giyinişi, oturup kalkması, edebi, hanımefendiliği... hepsine dikkât ettim. Rânâ bunların hepsinden tam not aldı.
Sonra bir gün ona evlenme teklif etmeye karar verdim. Rânâ Cumartesi günleri işten sonra eve geliyor, yemeğini yiyip, sonra bir opera sanatkârından şan dersleri almaya gidiyordu. Kendimce romantik bulduğum bir sahne tasarladım ve ona evden çıkıp şan dersine gitmek için otobüse bineceği durakta evlenme teklif etmeye karar verdim. O gün ondan önce gidip, durakta beklemeye başladım.
− Yani onun Cumartesi programlarını biliyordunuz, nereye, kaçta, nasıl gittiğini?
− Eee…
− Peki Rânâ Hanım sizi durakta görünce nasıl olup da veya niye orada olduğunuzu sormadı mı?
− E, Rânâ bu, sormadı. Sadece karşılıklı selâmlaşıldı, hâl, hatır soruldu. Biraz sonra ona birden “Rânâ, hayat yolunda beni hayat arkadaşın olarak kabul eder misin?” diye sordum. Şaşırdı, “Pat” diye elindeki şan defteri yere düştü. O defteri hâlâ saklıyorum. Bulabilirsem göstereyim. Tabi durur muyuz, beyefendilik yaptık, eğilip yerden aldık, silip tekrar eline verdik. Rânâ sonra dedi ki, “Bir düşüneyim Sabri. Bana biraz zaman ver.” “Hayırlı olsun, Rânâ” dedim. Sonra otobüs geldi, onu uğurlayıp döndüm.
− Peki, bu cevap beklediğiniz süre içinde ya kabul etmezse diye hiç endişe ettiniz mi?
− Hayır. “Allah’ım, hakkımda ne hayırlıysa o olsun.” diye hep dua ettim yalnız. Bir hafta sonra Rânâ bana, “Sabri,” dedi, “aramızdaki yaş farkı ileride sorun olabilir...” Ben de bunun üzerine ona dedim ki, “Rânâ, Peygamber Efendimiz gibi Yüce bir insan bile böyle bir evlilik yapmayı uygun bulduğuna göre, neden biz de uygun bulmayalım? Biliyorsun Peygamber Efendimiz evlendiğinde kendisi yirmibeş, Hz. Hatice Annemiz ise kırk yaşında idi.” Rânâ bunun üzerine “O zaman bana biraz zaman daha ver, tekrar düşüneyim” dedi. Üç gün sonra da teklifimi kabul ettiğini söyledi. Ben vakit geçirmeden işi sağlama almak için “Bak Rânâ” dedim. “Ben düğün olayına karşıyım. Bu sonra aramızda bir sorun olmasın.” Rânâ kabul etti. Sonra nişanlandık. Sonra iş evlilik aşamasına gelince, Rânâ’nın ailesi düğün isteriz diye tutturdu. Ben de onlara “Eğer düğünde ısrar ederseniz yüzüğü her an çıkarmaya hazırım. Biz bu konuyu daha önce Rânâ ile konuşmuştuk.” dedim. Tehdit ettim yani. Bunun üzerine vazgeçtiler. Sonra işte nikâhımız oldu ve o kırkdört yıl süren rüya gibi, masal gibi yıllar başladı. Bir tek gün bile kavga, münakaşa etmedik. Bir tek gün aramızda para lâfı olmadı. Ne yiyeceğimizi hiç sorun etmedik. Rânâ uzun yıllar çamaşırlarımızı elinde yıkadı, çamaşır makinasını çok sonra alabildik. Birbirimize her zaman çok tatlı bir ses tonuyla hitap ederdik. İşyerindeyken bile Rânâ’yı gün içlerinde aramadan edemezdim. Hatta bazen birden çok kez aradığım olurdu. Bir gün üye arkadaşım rahmetli Selahattin Falay ile odamda oturuyorduk. Rânâ’yı telefonla aramam gerekti. Meğer Selahattin Bey bize kulak misafiri oluyormuş. Telefonu kapatınca, artık Rânâ’yla nasıl konuştuysam “Sabri,” dedi, “iyi ki şimdi burada bir hanım yoktu...” Şaşırdım. Hayretle, “Niye ki Selahattin Ağabey, ne oldu?” dedim. “Niyesi var mı Sabri,” dedi, “eğer burada şimdi bir hanım olsaydı, senin eşine böylesine bir sevgiyle hitap ettiğini duysa, akşam eve gidince kocasıyla arasında olay çıkartırdı...” Yavrum, benim Rânâ ile olan evliliğim, Peygamber Efendimizin Hz. Hatice Annemizle olan evliliğinden sonra bana göre dünyanın en muhteşem evliliğiydi.
− Efendim, peki evlenme teklif ettiğiniz veya bunu plânladığınız o günlerde, Rânâ Hanım’ın da size karşı bir ilgisi var mıydı, böyle bir şeyi seziyor muydunuz?
Sayın Büyüğümüz tatlı bir tebessümle başını öne eğiyor:
− Bilmem ki yavrum…
− Efendim, sizin bilmediğiniz bir şey var mı?
− Peki aranızdaki yaş farkının bu muhteşem evlilik için bir dezavantaj oluşturduğu durumlar oldu mu?
Sayın Büyüğümüz âni bir hareketle doğrularak parmaklarıyla masaya vuruyor:
− Allah şahittir, aramızda yaş farkı olduğu evliliğimiz boyunca bir tek gün aklımızın ucundan bile geçmedi. Benim için sadece Rânâ vardı, Rânâ için de sadece Sabri...
Ama Rânâ ile evlenme kararımız duyulunca, işyerindeki bekâr bazı hanımlar arasında bunu çok takanlar, lâf edenler oldu... Bir gün hatta bir tanesi koridordan geçerken bana yüksek sesle bağırdı, aramızdaki yaş farkını eleştirmek ve kendince beni vazgeçirmek için.
− Peki cevaben ne söylediniz o hanıma?
− Hiçbir şey. Başımı önüme eğdim, Besmele okuyarak, sükût içinde edeple yanından geçtim.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhları Şad Olsun.
|