Konu : En ağır vebal...
Gönderen :
Sabri Babadan Mesaj
Tarih :
10/13/2019 3:57:06 AM
.
ADINA İLAHİYATÇI PROFESÖR DENİLEN VE MİLLETİN AKLINI KARIŞTIRMAYA DEVAM EDEN AKILDANELER, GÖREVİNİ YAPMAYAN DİN ADAMLARI, BUNUN VEBALİ SİZİ HEM BU HEM ÖTEKİ DÜNYADA SÜRÜM SÜRÜM SÜRÜNDÜRÜR
Bir söz vardır, derler ki, tabiat boşluktan hoşlanmaz. Boş olan durumlar, şu veya bu şekilde doldurulur. Ben Türkiye’deki gittikçe yoğunlaşan misyoner faaliyetlerini de bu boşlukla izah ediyorum. Nice zamandır, Türkiye’de gönüller boş bırakıldı. İnanan insanlar, her ne kadar inançları tertemiz, bembeyaz, her türlü isnattan uzak yaşadılarsa da, yine de onlara çarpık gözlerle bakıldı. Nice yıllar, o güzeller güzeli insanlar horlandı, entel geçinen sözüm ona çeyrek aydınlar, onları bazen alay konusu yaptılar, bazen istihza ile baktılar. Bazen de çeşitli olumsuz sıfatlarla onları aşağıladılar.
Ben bugüne kadar gelen diyanet başkanları içinde rahmetli Ahmet Hamdi Akseki ve İbrahim Elmalı hariç, hiçbirinin görevlerini lâyıkı veçhile yaptıklarına inanmıyorum. Nûr içinde yatsın. Ahmet Hamdi Akseki merhum her yönü ile müstesna bir insandı. O zaman beş yaşında bir çocuktum. Bir gün rahmetli annem elinde bir kitapla geldi. Kitabın ismi “Yavrularımıza Din Dersleri” idi. Yazarı Ahmet Hamdi Akseki. Aradan altmış dört yıl geçti, hâlâ o kitabı zaman zaman o beş yaşımın heyecanıyla ele alır, ürpererek, heyecanla okurum. Başkanlık yaptığı sürece merhumun her yönden olumlu hizmetleri oldu. Türk Milleti onu yürekten sevdi. Vefatından sonra, anne babalarına geceleri okurken, aralarına onu da kattılar. Ama o kadar. Gördüğümüz rahmet o oldu. Ne yazık ki bir ikinci Ahmet Hamdi Akseki çıkmadı. Zaman zaman basında, televizyonlarda, siyaset çevrelerinde İslâm adına saçma sapan sözler söylenirken İslâm’la hiç ilgisi olmayan çok ağır isnat ve iftiralarda bulunulurken, Diyanet İşleri Başkanlığı tam bir vurdumduymazlık içinde olanlara omuz silkti, bana ne, neme lâzım dedi. Bazı başkanlara makam arabası ve koltukları pek tatlı gelmişti. Ayrılmamak için her türlü tâvizi vermeye razıydılar. Bir tek İbrahim Elmalı hariç, hep aşağılık kompleksi içinde el ovdular.
Bana göre bu boşluğu yaratan ikinci sebep, İlâhiyat Fakülteleri oldu. Onlar daha büyük bir vurdumduymazlık içinde profesörcülük oynayarak kimi dekanlık, kimi rektörlük peşinde koştu. İslâm’ı yanlış anlayanlara ve yanlış anlatanlara karşı hiçbir zaman medeni bir insan gibi karşı çıkarak “Efendiler! Siz olaya yanlış yaklaşıyorsunuz, o anlattığınız hurâfeler, saçmalıklar sadece sizin kendi indî görüşleriniz, Kur’an’a, Hadis-i Şeriflere, Sünnet-i Seniyye’ye göre doğrusu budur, senetleri bunlardır, diyemediler bir türlü. Kimisi korkudan titreyerek kendi cüppesinin içine sığındı, kimisi şan, şöhret, isim, para peşinde koştu, kimisi siyaset peşinde koştu. Hâlâ bugün bile nice profesör geçinen akıldâneler milletin kafasını karıştırmakta devam ediyorlar. "
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.
|