Merhaba Efendim,
Atatürk'ün Büyük Nutuk'u, "Samsun'a çıktığım gün umumi vaziyet ve manzara" başlığı altında 1919 senesi Mayıs'ın 19. gününe kadar Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu olumsuz tarihi şartların gerçekçi bir açıklaması ile başlamaktadır. Bir süre sonra, "Umumi manzarayı dar bir çerçeve içinde görüş" başlığı altında durum aşağıdaki gibi özetlenmektedir.
"Muhasım devletler, Osmanlı Devlet ve memleketine maddeten ve manen tecavüz halinde, imha ve taksime karar vermişler. Padişah ve Halife olan zat, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor. Hükümet de aynı şekilde. Farkında olmadığı halde başsız kalmış bir millet; zulmet ve müphemiyet içinde tecelliyata muntazır. Felaketin dehşet ve sikletini idrake bulundukları muhit ve hissedebildikleri tesirata göre, çarei halas telakki eyledikleri tedbirlere mütevessil.. Ordu, ismi var cismi yok bir halde.
Kumandanlar ve zabitler,harbi umuminin bunca mihnet ve meşakkatleriyle yorgun, vatanın parçalanmakta olduğun görmekle dilhun, gözleri önünde derinleşen karanlık felaket uçurumun kenarında dimağları çare, çarei halas aramakla meşgul…"
Atatürk durumun halk tarafından görünüşü konusunda kısa bir açıklamadan sonra,"Düşünülen kurtuluş çareleri" başlığı altında şu çareleri özetlemektedir:
Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da hakimiyeti milliyeye müstenit, bilakaydü şart müstakil yeni bir Türk devleti tesis etmek!..
Bu kararın istinat ettiği en kuvvetli muhakeme ve mantık şu idi:
Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak istiklali tamme malikiyetle temin olunabilir. Ne kadar zengin, mereffeh olursa olsun istiklalden mahrum bir millet, beşeriyeti mütemmedine muvacehesinde uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye kesbi liyakat edemez.
Ecnebi bir devletin himaye ve sahabetini kabul etmek insanlık evsafından mahrumiyeti aaczü meskeneti itiraftan başka bir şey değildir. Filhikika bu darbeye düşmemiş insanların istiyerek başlarına bir ecnebi efendi getirmelerine asla ihtimal verilmez.
Halbuki Türk'ün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa ölsün evladır.!
Binaenaleyh, ya istiklal ya ölüm!..
İşte halası hakiki isteyenlerin parolası bu olacaktı..
İstiklali için ölümü göze alan bir millet, insanlık , haysiyet ve şerefin icabı olan bütün fadakarlığı yapmakla müteselli olur ve bittabi esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete nazaran yaar ve ağyar nazarında mevkii farklı olur."
Herkes ümitsizlik ve endişe içindeyken Atatürk şöyle diyordu:
"Efendiler varidatımızla ne yapabileceğimiz hakkındaki endişe, belki herkesten fazla beni meşgul etmektedir. Yalnız ben, ordumuzun mevcudiyet ve kuvvetini, paranızla mütenasip bulundurmak nazariyesini kabul edenlerden değilim; "Paramız vardır,ordu yaparız;paramız bitti,ordu inhilal etsin.."
Benim için böyle bir mesele yoktur. Efendiler, para vardır veya yoktur, ister olsun ister olmasın, ordu vardır ve olacaktır. Bu noktada bir hatıramı da ihya edeyim. Ben ilk defa bu işe başladığım zaman, en akil ve mütefekkir yaşıyan bir takım zevat bana sordular. " Paranız varmıdır ? Silahınız varmıdır ? Yoktur, dedim. O zaman "O halde ne yapacaksınız?" dediler. " Para olacak; ordu olacak ve bu millet istiklalini kurtaracaktır!" dedim . Görüyorsunuz ki, hepsi oldu ve olacaktır."
Atatürk Cumhuriyet'i kurduktan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin ilelebet payidar kalacağını söylemiştir.Ulu Önder bugünleri çok önceden görmüştür:
Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı!
İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır.
HERKES VAZİFEYE HAZIR MI?
Sevgi ve saygılarımla
Oğuz Gürkan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Herşeye rağmen mücadeleye devam Yazan Oğuz Gürkan
Cvp: Herşeye rağmen mücadeleye devam Yazan Sabri Tandoğan