Konu : Bazen içten bir selam, gönülden bir hatır sorma ile karanlıklar aydınlanır.
Gönderen :
Sabri Babadan Mektup
Tarih :
10/29/2019 9:12:28 AM
.
BAZEN İÇTEN BİR SELAM, GÖNÜLDEN BİR HATIR SORMA, İÇİMİZDEKİ KARANLIKLARI BİR ANDA AYDINLIĞA ÇEVİRİR
Sabri Babadan Mektup
Kıymetli yavrum,
Bir insan tarafından sevilmek, sayılmak, düşünülmek ne güzel bir olaydır, hassas bir insanı sevinçten ağlatabilir. Hepimiz birtakım güzel davranışların, güzel sözlerin beklentisi içinde değil miyiz? Ve o karşımıza çıktığı zaman ne kadar huzurlu oluyoruz, mes’ut oluyoruz. Aynı şekilde ev halkının birbirine karşı gösterdiği edep ve incelik örnekleri de karşı tarafı ne kadar mutlu eder. Hepimiz şu dünyada misafiriz. Misafirliğimiz ne gün bitecek bilemiyoruz. Ama yaşadığımız sürece, çevremize karşı, insanlara, hayvanlara, bitkilere karşı, eşya ve cemâdata karşı daha duyarlı olabilsek, onlarda memnuniyet uyandıracak sözleri ve hareketleri söyleyerek, yaparak onların içlerinde bir memnuniyet uyandırabilsek, ne güzel olur.
Hayat arkadaşım, rahmetli Rânâ Hanımefendi ile kırk dört sene evli kaldık. Bu süre içerisinde onun önünde bir kere ayak ayak üstüne atarak oturmadım. Bir kere bile çantasına, çekmecesine, cüzdanına dokunmadım. Çünkü çocukken bize öyle öğretilmişti.
Lise birden ikiye geçmiştim. Tatilde babamın memleketine gittim: Konya’nın Ermenek ilçesi. Ermenek, Toroslarda şirin, sevimli, güzel bir ilçeydi. Bir şey dikkatimi çekti. Yolda herkes tanısın, tanımasın birbirine selâm veriyordu. Bu selâmda insanı ürperten, heyecan veren, sımsıcak bir sevgi, bir saygı, bir incelik vardı. Beni çok etkilemişti. Ömür boyu unutmadım. Şimdi aynı apartmanda oturanlar birbirlerini selâmlamadan, bir poz, bir çalım geçiyorlar. Mübârekler sanki firavunun torunları. Bunu bir türlü kabul edemiyorum, içime sindiremiyorum, izahını yapamıyorum. Madem kader bizi aynı çatının altına getirmiş, ne olur birbirimize selâm versek, hatır sorsak, elimizde paketler varsa yardımcı olsak.
Bazen bir selâm, bir hatır sorma, bir teşekkür etme insanın bütün sıkıntılarını alır, götürür. Yerine tertemiz, pırıl pırıl bir ruh hâli bırakır. Bir Viyanalı psikolog “bir insan”, diyor, “günde on kişiye teşekkür edebilse, o insan ruhen çok mutlu olur”. İnsanların birbirlerinden bekledikleri ne servet, ne şöhret, ne mevki, ne makam, ne mal mülk. Bu minicik ilgiler, edepli davranışlar bizim ruhumuzda en güzel duyguları uyandırabilir. Neden bu fırsatları kaçırıyoruz?
Senelerce önceydi, bir gün evde oturuyordum. Telefon çaldı. Bir okul arkadaşım “Sabri”, diyordu, “bana yardımcı ol, çok sıkıntılıyım, boğulur gibi oluyorum. Lütfen bana yardım et.” Arkadaşımın sesi beni ürkütmüştü. Hakikaten o anda ona kitap oku, müzik dinle, ibadet et demek bir netice vermeyecekti. Dedim ki, “Bak kardeşim, banyoya gir, biraz su dökün, bir abdest al, giyin, en yakın hastaneye git. Hastanedeki görevli memura “Bu hastanede bir süredir yatıp da hiç ziyaretçisi olmayan hasta var mı?” diye sor. Hastayı öğrendiğin zaman ziyaretine git. Ya bir çiçek yaptır, ya bir kolonya al. Hastaya hatırını sor. Onunla biraz konuş. Bir isteği olup olmadığını öğren. Bir isteği varsa lütfen onu yapmaya çalış.”
Akşam, arkadaşım tekrar telefon etti. Ses tonu tamamen değişmişti. Mutlu, neş’eli bir ses tonu vardı. Anlattı. Hastayı ziyaret ediyor, hediyesini takdim ediyor, biraz görüşüyorlar. Sonra diyor ki, “haftaya tekrar geleyim mi, ister misin?” Hasta yatağından doğruluyor, “Allah razı olsun” diyor, “beni o kadar mutlu ettin ki, haftaya da benim gibi yalnız bir insanı ziyaret et, benim duyduğum mutluluğu o da yaşasın.” Ve diyor arkadaşım, hastanenin kapısından çıkarken öyle neş’eli, öyle mutluydum ki yol boyu sana içimden teşekkürler ettim.
Bizim mutluluğumuz da, mutsuzluğumuz da hep böyle küçücük olaylarla ortaya çıkıyor. Ne olur biz de âdet haline getirsek, bu minicik nüanslarla insanları sevindirsek, uzun zamandır aramadığımız, görüşmediğimiz bir dostu, bir gün telefonla arayıp hatırını sorsak, hem onu, hem kendimizi ne kadar sevindiririz.
Hani, bazı çok yaşlı kimseler vardır. Hayatta kimseleri kalmamıştır. Ellerinden tutacak kimseleri yoktur. Ne olur onları hiç olmazsa telefonla veya beş dakika ziyaretlerine giderek arayıp, sorsak, ne kaybederiz? Onlara desek ki “Ne zaman başın daralırsa, ihtiyaç hissedersen, gece saat kaç olursa olsun, beni ara. Ben arabaya biner gelirim.” Bir bilsek ki bu sözler yalnız bir insanı ne kadar sevindirir, ne kadar göklere uçurur. Daha bunlar gibi pek çok örnek verebiliriz.
Alışveriş ettiğimiz tezgâhtarın hatırını sorsak, bir sıkıntısı olup olmadığını öğrensek, dolmuştan inerken sâde para vermekle yetinmeyip hatırını sorsak, hayırlı işler dilesek, teşekkür etsek, onlar da, biz de ne kadar mutlu oluruz. Bir gül bahçemiz olsa, bir dostumuz ziyaretimize gelse, ona bir gül buketi hazırlarken o gülün kokusu aynı zamanda üstümüze, ellerimize de sinmez mi? Onun için Kâinatın Efendisi, “Veren el, alan elden hayırlıdır” ve “Birbirinizle arada hediyeleşin, hediye bazen kalpler arasındaki soğukluğu giderir.” Buyuruyor.
Ne zaman Hak’ka göçeceğiz bilemiyoruz. Ama yaşadığımız sürece, şu hayatı o kadar güzel, renkli, şiir gibi yaşayalım ki, dünyamız cennet gibi olsun. Ve “Dünyası cennet olanın, âhiretinin de cennet olacağı” müjdesi geliyor Kâinatın Efendisinden. O halde ne bekliyoruz?
Selam ,saygı ve sevgi ile ...
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.
|