.
SABRİ BABA İLE İBRETLİK BİR HİKAYE ÜZERİNE SOHBET VE ÇIKARDIĞIMIZ HAYAT DERSLERİ
Çok Değerli Dostlar,
Muhterem Sabri Tandoğan Büyüğümüzle içi hayat dersleri dolu bir sohbetimizi paylaşıyoruz.
Saygı ve sevgilerimizle.
Çiğdem
Sayın Büyüğümüz, insanın karşısına çıkan fırsatları değerlendirebilmesinden bahsediyor ve değerli bir gönül dostu okuyup etkilendiği bir hikâyeyi anlatarak başlıyor:
“Vaktiyle bir genç adamın yaşantısı hiç yolunda gitmiyormuş. Nereye elini uzatsa iyi bir sonuç alamıyor, hep hayal kırıklıkları yaşıyormuş. İyice morali bozulan genç adamın aklına bir gün vaktiyle anneannesinin ona yaptığı nasihat gelmiş. Anneannesi o zaman “Bak yavrum,” demiş, “eğer bir gün çok zor durumda kalırsan, benim uzaklarda bir evim var. O evin bahçesinde filân yerdeki ağacın altında bir şişe gömülü. Şişenin içinde de bir cin hapis olunmuş durumda. Gider, o şişeyi bulur, cini oradan çıkarırsın. O, bu iyiliğine mukabil sana yardımcı olmak ister. Sen de isteklerini söylersin.”...
Bunları hatırlayan genç hemen yola koyulmuş. Uzun bir yolculuktan sonra yolu bir ormana düşmüş ve orada bir kurtla karşılaşmış. Kurt nereye gittiğini sorunca durumu anlatmış. Kurt demiş ki: “Ben de senin gibi çok dertliyim. Bir türlü kurtlar sofrasında yerimi alamıyorum. Hep kenarda köşede kalıyorum. Benim durumumu da acaba o cine açman mümkün mü, ne yapayım ki bu gidişe bir son verebileyim?” Genç adam ona söz verip, yola devam etmiş. Ormanın içlerinde çok büyük bir sarayla karşılaşmış. Yiyecek bir şeyler istemek için kapıyı çalmış, güzel bir genç kız kapıyı açmış. Kız kendisine bir şeyler ikram ettikten sonra nereye gittiğini sorunca durumu anlatmış. “Biliyor musunuz,” demiş kız, “ben de bu sarayda çok mutsuzum. Acaba rica etsem, o cine benim de ne yapmam gerektiğini sorar mısınız?” Genç ona da söz verip, yola devam etmiş. Çok yorulduğu için bir ağacın altına uzandığında, dikkâtini çeken bir şey olmuş: Ağacın diğerlerininki gibi yaprakları yokmuş. Ağaç biraz sonra kendisine nereye gittiğini sorunca, ona da durumu anlatmış. Bunun üzerine ağaç, “Benim de bir derdim var.” demiş, “bir türlü yeşil yapraklar çıkmıyor dallarımda. Oysa bütün ağaçların dalları yapraklarla dolu. Acaba bu niçin oluyor, bunun için ne yapmalıyım, o cine sorar mısın?” Adam ağaca da söz vermiş ve daha sonra iyice yaklaştığı eve doğru yola koyulmuş. Eve ulaştığında tarif edilen ağacı ve altında gömülü şişeyi bulmuş. Cini çıkarmış. Çok ferahlayan cin: “Dile benden ne dilersen” deyince, genç halini anlatmış, yaşantısında ters giden durumlar olduğundan, zaman zaman çok bunaldığından bahsetmiş. Bunun üzerine cin “Şimdi beni iyi dinle. Eğer buradan ayrıldıktan sonra aynen geldiğin yolu takip ederek evine dönersen, istediğin her şey bir bir gerçekleşecek. Ama dikkât et, hangi yolu izlediysen gelirken, yine aynı yoldan döneceksin geriye. Bunu sakın unutma.” demiş.
Bunları işiten genç adam büyük bir sevinçle yola koyulmuş. Dönerken konuştuğu ağaca rastlamış, olup bitenleri ona da anlatmış. Ağaç: “Peki,” demiş, “benim durumumdan da bahsettin mi cine? Ne dedi benim için?” “Bahsettim tabi” demiş genç adam, “senin köklerinin arasında çok büyük bir hazine gömülü imiş. O hazine senin yapraklarının çıkmasına engel oluyormuş. Bir gün o hazine oradan çıkarıldığında, senin de dalların yaprak dolacakmış.” Ağaç bunu duyunca sevinçle haykırmış, “E, sen çıkar o zaman, hazine senin olsun, sen zengin olursun, ben de yapraklarıma kavuşurum.” “Olmaz!”, demiş genç adam, “ben bir an önce evime dönmeliyim. Orada da pekâlâ zengin olabilirim.” Ve yola devam etmiş. Bir süre sonra yemek istemek için gittiği saraya varmış, kapıyı çalmış. Kapıyı açan kıza olup bitenleri anlatınca kız “Peki,” demiş, “benim durumumdan da bahsettin mi cine, ne dedi benim için?” Genç adam demiş ki: “Hiç bahsetmez olur muyum. Sizin için de karşısına çıkacak ilk kimseyle evlensin. O zaman birlikte çok mutlu olacaklar diyor.” Bunu duyan genç kız, “Madem öyle söylüyor, o halde, sizinle evlenelim, siz de burada, sarayda benimle kalın.” deyince genç adam “Hemen evime dönmeliyim, orada da evlenebilirim” demiş ve yine yola koyulmuş. Nihayet kurtla karşılaştığı yere gelince, kurda da başından geçenleri, geri dönerken yolda yaşadıklarını bir bir anlatmış. “Peki,” demiş kurt, “Benim için de sordun mu, bana ne tavsiye etti?” “Valla,” demiş genç adam, “Senin için de karşısına çıkacak ilk enayiyi parçalasın, böyle yaparsa ondan sonra kurtlar sofrasında lâyık olduğu yeri alacak.” diyor. Bunu duyan kurt sevinçle hemen üzerine saldırarak genci orada parçalamış.”
HİKAYE BİTİNCE SABRİ BABA SÖZ ALIYOR:
− İşte, hayatta da hep böyle oluyor yavrum. Herkesin karşısına çok büyük fırsatlar çıkıyor ama onları değerlendirebilenler çok az oluyor.
− Efendim, bir fırsatı değerlendirebilmek için her şeyden önce onun bir fırsat olduğunu fark etmek gerekir değil mi?
− Öyle tabi. Kimisi diyor ki bu işin geliri az, kimi diyor çok uzak, kimi diyor şu şu da olsaydı ne iyi olurdu... Ama bilmiyor ki belki o küçük gördüğü iş sayesinde başka insanlarla karşılaşacak, o insanlar sayesinde başka başka fırsatlar açılacak önüne... İşte bazen küçük, önemsiz, basit bulup, burun kıvırdığımız şeyler aslında bizim için bir nimet, bir fırsat oluyor.
− Peki bu farkındalık nasıl kazanılır, fırsatları fark etme ve vaktinde değerlendirebilme noktasında?
− Bu daha çok mânevi görüşle mümkün. Mânen yükseldikçe, insan karşısına çıkan fırsatları görmeye, anlamaya başlar.
− Efendim, bir anekdot vardı: Bir kimse hep Hızır (A.S) ile görüşmek istermiş. Bunun için çok dua etmişse de, isteğine bir türlü vâsıl olamayınca, üzüntüsünü Hızır (A.S) ile zaman zaman görüştüğünü bildiği bir velî dostuna açmış. Dostu: “Doğrusunu istersen bir gün senin de karşına Hızır (A.S) çıktı… Ama sen bunu anlayamadın. Karşına çıkması için dua etmiştin, bir gün çıktı ama bu defa da onunla karşılaştığını bilemedin.” demiş.
− Yavrum, işte bu Hızırlar hepimizin karşısına çıkıyor. İstisnasız hepimizin. Ama çok az kimse o Hızırların kıymetini biliyor, farkına varıyor.
− O halde hiç kimse “Yarabbi, bana filân konuda imkân veya şans vermedin” diyemeyecek?
− Öyle. Ama bu fırsatlar insanın karşısına bir kere çıkıyor. Talih kuşu insanın kapısına bir kere konar. Zamanında değerlendirebilirse ne âlâ.
− Peki, siz bu fırsatları gereğince değerlendirebildiniz mi hayatınızda efendim?
− Evet, sanırım. Eğer öyle olmasaydı, şimdi bu durumumda olmazdım.
− Efendim, Kur’an-ı Kerim’de meâlen “Göklerde ve yerde nice âyetler (ibretler) var ki, onların yanından yüzlerini çevirerek geçip giderler.” (Yusuf Sûresi-105. Âyet) buyruluyor. Biz meselâ nelerin yanından geçip gidiyoruz farkında bile olmadan?
− Biz meselâ Rânâ Hanım’la birlikte her hafta sonu Eskişehir’e giderdik. Niye? Orada bizim için sadece Münir Bey vardı. Ondan bir cümle de olsa bir şeyler öğrenebilmek için gidiyorduk. Ben daha giderken yolda ona soracağım soruları hazırlardım. Sular akarken testilerinizi doldurun diye bir söz vardır. Bir gün gelecek, benden başka sorularınızı soracak bir başka kimse bulamayacaksınız. Bugün yetmiş üç milyonun içinde benden daha çok insan ruhundan anlayan kaç kişi var? Kültür konusunda on dakikadan fazla konuşabilecek kaç kişi var? Profesörler var diyeceksiniz. Bana öyle hastalar geldi ki, profesörler asla iyileşmez demişlerdi. Ama Allah’ın izniyle ben onları iyileştirdim. Bana soruyorlar, “Sabri Bey, niye politikaya girmediniz, bu bilgilerinizle hizmet ederdiniz.” diyorlar. Ben grup kararı filân anlamam. Doğrular neyse ölüm bahasına da olsa, çıkar Meclis kürsüsünden söylerim. Böyle bir insanı hangi parti ister? Bu nedenle siyasete girmedim.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhları Şad Olsun.