.
ÇOK GEÇ OLMADAN...
Kıymetli yavrum,
"Madem ki “Yol uzun, yük ağırdır. Bu yükle bu yola katlanamazsınız. Yüklerden kurtulunuz” buyuruyor Allah yolunun yolcuları, o halde ne bekliyoruz? Kilometre dolmadan biz elimizi çabuk tutalım. Ebedi yolculuğumuza azık hazırlayalım. Kabrimize elimiz bomboş, utanç içinde gitmeyelim. İmanla yıkanalım, temizlenelim, bembeyaz gül kokuları içinde gidelim. Bunu herkes yapabilir. Allah, bize de bütün kainata da o arınmayı, o temizlenmeyi nasip etsin. Hepimiz orada yüz akıyla birbirimizi selamlayalım."
*
NE EKERSEN ONU BİÇERSİN
Her doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Sonra aileden okuldan, toplumdan gelen negatif etkiler yavaş yavaş o çocuğun dünyasını karartmaya başlar. Bu zararlı etkileri yalnız aileyle sınırlayamayız. Küçük bir çocuğun yetişmesinde aile kadar toplum da etkilidir. Madem ki profesör Eva Hanım çay bardağına atılan bir kesme şekerin kaşıkla karıştırılırken çıkan ses uzayın bütün hücrelerinde duyuluyor, gayet tabi okul da, toplum da her yönüyle çocuğu etkiliyor. Aileye giren gazetede çıplak kadın resimleri varsa o çocuğun kız olsun, erkek olsun o resimlerden etkilenmediğini söylemek biraz safdillik olmaz mı? Televizyon dizilerine dikkat edin. Olumlu bir tek aile göremezsiniz. Hepsi çarpık, çurpuk insanlıktan uzaklaşmış, dejenere olmuş insan tipleri. Bunlar çocuğun bütün dünyasını yıkıyor. Zavallı aileler farkında bile değiller. Ben bugüne kadar birbirlerine Sabri ile Rana gibi saygıyla hitap eden bir tek çift görmedim. Gördüyseniz lütfen gösterin. Çatılmış kaşlar, sıkılmış yumruklar, kinle, nefretle alev alev yanan gözler. İşte televizyonlarda seyrettiğimiz dizilerdeki aile bireyleri. Bunlar zehir saçmıyorlar mı? Bunlar Türk gençliğini dejenere etmek için hazırlanan tuzaklar değil mi? Sadece bir örnek bunlar. Daha neler neler. Birtakım insanlığın yüzkarası sapıklar, gökten inmiş varlıklar gibi sunulmuyor mu? Türk gençliğini mahvetmekten başka bir amaçları var mı? Birtakım ayran budalası salak insanlar o sapık yaratıklara hayranlıkla bakmıyorlar mı? Örnek verecek olursak aradan bir hafta geçer. İşte bütün bunlar uç uca ekleniyor, ekleniyor, ortaya dershane önlerinde gördüğümüz çok çirkin durumlar ortaya çıkıyor. Sonra da o çocuklara kıyasıya saldırıyoruz. Biraz haksızlık olmuyor mu? Onlara ne verdik de ne istiyoruz? Kimse zakkum ekip, gül biçemez. Olay bu. Doğuşta her biri bir evliya namzedi olan pırlanta yavrularımızı ellerimizle kirletiyoruz.
*
bize ölümü hep yanlış tanıttılar. Allah’ın sevgili meleği Azrail Aleyhisselam'ı yanlış tanıttılar. Ölüm, sevgili kavuşma anı. Ölümle hayat bitmiyor ki. Bir hayatın kapısı kapanırken, yeni bir hayatın kapısı açılıyor. Mevlana, öldüğü gece için Şeb-i aruz ; düğün gecesi diyordu. Bize nedense bazı kavramları yanlış bellettiler. Mesela siyah rengin adını matem rengi koydular. Halbuki siyah, en asil, en güzel, en yüce renk. Kabe’nin örtüsü neden siyah, hiç düşündük mü? Neden Japonya’da karatede en iyi dereceyi tutturana kara kuşak veriliyor. Ölüm olayı da böyle. Yepyeni dünyalara açılan pırıl pırıl bir pencere iken onu bize umacı gibi gösterdiler. Yeter ki biz mana alemi için hazırlık yapabilelim. Kabrimizdeki toprağın her zerresine yaşadığımız sevgileri götürelim. Hayatı bir özsu gibi kucaklayalım, kabrimize götürelim. Kabrimizi cennetten bir köşe yapalım. Rahmetli annem gece kıldığı nafile namazların sevabını kabrine yollardı. Ona “kabr-i nur” namazı derdi. Nur içinde yatsın. Efendim, hayatı o kadar güzel yaşayalım ki dünya hayatımız da ahirete hayatımız da cennet olsun. Sadece Yunus Emre gibi
“Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz”
diyelim, “Aşk gelicek cümle eksikler biter” diyelim.
“Seviyoruz, seviliyoruz, güzelliğimiz bu yüzden” diyelim.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.
Selamlar, esenlik ve huzur içinde geçecek cumalar.