Konu : Şükürde kalmak...
Gönderen :
"Gönül Dostu"
Tarih :
12/24/2019 8:50:12 AM
.
Günaydın Çok Değerli Babacığım,
Sabahınız aydınlık, mutlu, sevinçli olsun..Size ve cümle dostlara aydınlık sabahlar olsun... Canım Babacığım Cumartesi günkü konferansınızı düşünüyordum... Gerçekten çok önemliydi konu..Keşke tüm insanların dinleme imkanı olsaydı..Çünkü 7 den 70 e herkesi ilgilendiren bir konuydu. Çağımız İnsanlarının yaşadığı ızdırabın sebebi üzerine yıllarca kafa yorarak, çok güzel ve doğru bir sonuca varmışsınız..İnşallah sitede yayınlanırda, dinlememiş olanlar da faydalanır..Müsade buyurursanız kısa bir özet sunmak istiyorum... İnsanların, sahip olduğu tüm imkanlara rağmen ıstırap içinde olduğunu fark etmişsiniz... Niye bu kadar sıkıntı içindeyiz? Sorusuna en güzel cevabı yine siz buluyor..Bunu sokaktaki hamalında, küçük bir çocuğunda, üniversitedeki profesöründe anlayabileceği bir üslupla günlük hayattan somut örnekler vererek, Gayet açık, net, sade, akıcı bir üslupla anlatıyorsunuz. İshak Peygamberden bir söz ile konuya açıklık getirdiniz. ” Yol uzun, yük ağırdır. Bu yükle bu yola dayanamazsınız. Yüklerden kurtulunuz. ” Bu günkü insanın ızdırabını bu söze bağlayarak, bu meseleyi çözüme ulaştırdınız.. Eski Hintte insanlar kapılarının önüne bir çanak su koyarlarmış ve her sabah o suyu tazelerlermiş. Bizler mütemadiyen lüzumsuz, çeşitli yükler yükleniyoruz. ” Falan niye bana bu sözü söyledi” , “ Filan niye bana sevgi, saygı göstermedi” “ Filan niye beni bir süredir aramıyor” Sanki sabahleyin biz kalkmışız, kendimize yeni dertler arıyoruz. O eski Hint mitolojisinde olduğu gibi, ne olur o bir gün önceki suyu döksek te ağacın dibine, kaba yeni bir su koysak..Hayata her sabah yeniden başlasak... Yeniden başlasak yeniden aşka;Hiçbirşey olmamış gibi yeniden... Sırtımızda öyle yükler taşıyoruz ki... Kinler, nefretler, intikamlar üzüntüler..Neymiş, Kızılayda bizi görmüşlerde selam vermemişler. Belki adamcağız görmedi. Belki onunda bir sıkıntısı, derdi var. Belki onunda tuttuğu takım 5-1 yenilmişti, adamın görecek hali yoktu... Herkes bize sevgi, saygı gösterecek diye bir şart yok. Bazı insanlar bizi sevecek, bazı insanlar sevmeyecek... Peygamber Efendimizi bile herkes sevmedi. Peygamberimiz(s. a. s)Ebu Cehil'e 23 defa gitmiş çeşitli hediyeler götürmüş..Ama Ebu Cehil onu sevmemiş. Koskoca kainatın en büyük Peygamberi bile kendini herkese sevdirememişken, biz kim oluyoruz... Sevenlerden de Allah razı olsun, Sevmeyenlerden de..Diyeceksiniz ki “ Ama o beni kırdı incitti” Diyorsunuz ki... kırılmayı, darılmayı da önlemenin bir yolunu buldum... ” Her namazda beni kıran inciten, ağlatan, uykusuz bırakan insanlar için hayır dua ediyorum. ” Allahım diyorum onun iki cihanını cennet et. Çocuklarının mürüvvetini göster, O kadar mutlu olsun ki herkes tarafından sevilsin, sayılsın..” o zaman o şahsı sevmeye başlıyorsunuz. O şahıs gene sizin aleyhinizde konuşuyor, size birtakım çamurlar atıyor. Olsun. Önemli olan, o şahsın durumu değil, benim iç dünyamdaki huzur... Ben bunu yaşadım..Beni kıran, inciten insanları çok seviyorum. Çünkü onlara herkesten çok dua ediyorum..” dye tatlı, tatlı anlatıyorsunuz... Neden hep karşı taraftan bekleriz sevilmeyi, sayılmayı, ilgiyi..Ne olur birgün bizde pişirdiğimiz yemekten bir tabakta komşumuza yollasak , insanların gönlünü almaya çalışsak... Konferansınız bu minval üzre devam ediyor. Acizane başlangıcından bir demet sunmaya çalıştım. Deryadan birkaç damla..
Değerli hocam size birkaç sorum olacak... Epeydir beni düşündüren birkaç konu var... Sizin sorulara verdiğiniz cevaplar çok açık ve net oluyor. Özellikle günlük hayat içinden canlı örnekler verdiğiniz için anlaşılır oluyor..Fakir de bazı konuları anlamakta güçlük çekiyor. Müsaade buyurursanız, sorularımı maddeler halinde yöneltmek istiyorum.
1-Tevhid nedir? Tevhide ulaşmanın yolu nedir? Günlük hayatımızdan örnek vererek açıklar mısınız.
2-Teslimiyet nedir?Ne gibi durumlarda teslim olacağız. Sınırı nereye kadardır...
3-Hamd nedir? Hangi durumlarda hamd edeceğiz.
Değerli Hocam şimdiden teşekkür ediyorum... Hürmetle ellerinizden öpüyorum.. Rabbim size sağlık afiyet, hayırlı, bereketli uzun ömürler versin.. Sağlıcakla kalın...
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
-------------------------------------------------------------------
Sayın Gönül Dostu,
1-) Kıymetli yavrum, tevhidin lügat manası birlemek demektir. Tevhid, madde ile mana, dünya ile ahiret, kadın ile erkek, din ile ilim, ruh ile beden arasında kurulan en güzel sentezdir. Bu senteze ulaşmadıkça ne bir ferdin, ne bir ailenin, ne de bir toplumun mutlu, huzurlu olmasına imkan yoktur. İnsanoğlu yeryüzündeki bütün insanları, hayvanları, bitkileri, eşya ve cemadatı Muhammedi bir aşkla kucaklamadıkça, yeryüzündeki her zerreye edep ve saygıyla bakmadıkça tevhide ulaşamaz. Tevhid ilmi sadece kitaplardan öğrenilemez. Bir insandan tahsil edilir. O kimse tevhid yolunda ilerledikçe hayat anlam kazanmaya, güzelleşmeye başlar. O kimse yavaş yavaş huzurun ve mutluluğun kendisi olur. Bugün günümüz insanları hergün yeni olaylarla, yeni haberlerle modern heykel sanatındaki mobiller gibi sarsılmaktadır. Bir türlü dengesini bulamamaktadır. Ancak tevhide ulaşanlar olaylara objektif bakarak onları bilimsel açıdan değerlendirir. Sükunetini bozmaz. Başka türlü bu çağda huzura ve mutluluğa ulaşamayız. Aslında mutlu olmak herkesin hakkı. Yedi milyar insan bizim kardeşimiz. Ama onlara tevhid açısından bakmadığımız sürece bir türlü özlediğimiz rahata ve huzura kavuşamayız.
2-)Teslimiyet, bizi yaratan Rabbimize kayıtsız, şartsız bağlanmak, inanmak ve güvenmektir. Beş yaşında bir çocuktum. Bir gün babannem bir masal anlattı. Dedi ki “Allah, o kadar büyük, o kadar yücedir ki kara gecede, kara taşın üzerindeki, kara karıncanın bile rızkını unutmaz.” Bu cümle o gün beni çok sarstı, heyecanlandırdı. Ve bir ömür boyu hiç unutmadım. Bir kere bile rızık endişesi duymadım. Çünkü bir karıncanın bile rızkını veren Yüce Allah benim de rızkımı verecek. Hep o inanç ve güvenle yaşadım. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri bu duyguyu ne güzel anlatır:
“Deme neden bu böyle
Yerincedir o öyle
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler”
Burada ince bir nokta var. Nasıl olsa Allah rızkımızı verecek, çalışmaya ne lüzum var, gayrete ne gerek var diye düşünürsek çok büyük hata yapmış oluruz. Biz, elimizden geldiği kadar bütün gücümüzle, bütün imkanlarımızla rızkımızı arayacağız. Ona mükafaat olarak Allah da rızkımızı gönderecek. Mesele bundan ibaret.
3-) Hamd, Allah’ın verdiklerine (kayıtsız, şartsız) teslimiyetten doğan bir durumdan sonra verilenlere teşekkürdür, sunulan saygıdır. Her ne olursa olsun gelenlere "Eyvallah" demektir. Bu bir güzelliktir, inceliktir, edeptir. Madem ki Hak’dan geliyor, o halde başımızın üstünde yeri vardır. Rahmetli hocam Operatör Doktor Münir Derman, “Yavrum”, derdi, “sen şükürde kal. Belki hamdı kaldıramazsın. Hamdda gelen her şeye en ufak itiraz olmadan eyvallah diyerek kabullenmek vardır. Acaba gelen bir dert, gelen bir hastalık, bir sıkıntı, bir çile senin tarafından gönül hoşluğu ile kabule mazhar olacak mı? Sen, bu yükü kaldırabilecek misin? İyisi mi sen şükürde kal. Şükret". "Allah’ım bu verdiğin iyilikler ve güzellikler için sonsuz şükürler olsun. Bunları yine devam ettir Yarabbi...”.
Hamd, şükürden daha ötededir. Gelen herşeyi gönül huzuru ile kabullenmektir. Pek tabiidir ki bunu herkes başaramaz. İyisi mi Münir Bey’in dediği gibi şükürde kalmaktır. Ama hamdı da başarabilenlere diyecek sözümüz yok. Onlar ne güzel insanlardır. Allah onların hepsinden razı olsun.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.
|