Bugün nice insanlar görüyoruz. Bir işte çalışıyorlar. Akşam geliyorlar. Yemeklerini yiyorlar. Sonra aptal kutusunun önüne oturup, “Kuduruk Semraları” seyrediyorlar. Şimdi buna hayat mı diyeceğiz? Böyle insanlara yaşıyor mu diyeceğiz? Hayat bu mu? Yaşamak bu mu? Biz bunun için mi dünyaya geldik?
Her geçen gün, her geçen saat bir emânet. Biz bu emâneti, bu emânetin hesabını, yarın vakit saat gelince nasıl vereceğiz? Tasavvuf tarihinde okuyoruz. Nice mânevi büyükler, kendilerine bağlanmak isteyenlerin, önce kazançlarına bakarlarmış, helâl mi değil mi diye. Eğer haram varsa, o şahsı talebeliğe kabul etmezlermiş. Çünkü, kursağına haram rızk giren bir insanın, mânevi tekâmülü imkânsız hâle gelir. Biraz haram, yapılan bütün iyilikleri ve güzellikleri alır götürür.
Hayat öylesine ince ipliklerle örülü bir doku ki, ince düşünülünce insanı ürpertiyor. Her şey birbirine bağlı. Minicik bir olayın arkasından yüzlerce hata, hile sökün edip geliyor. Zerre kadar iyilik, zerre kadar kötülük, karşılığını da getiriyor. Hani bir söz vardır: “Dede erik çalmış, torunun dişi kamaşmış” diye... Genlerle, nesiller önce yapılan bir hata, torunlara geçiyor. Hayatta, artı veya eksi, faturası ödenmeyen hiçbir şey yok."
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.