SABRİ BABADAN MEKTUP
SİZİN ELLERİNİZ NE İÇİN UZANIYOR, SEVMEK İÇİN Mİ DÖVMEK İÇİN Mİ...
Kıymetli yavrum,
Bir izleyicim anlatmıştı: Anaokulu öğretmeni bir hanım anne babalar diyordu bazan gün içinde beni çocukları hakkında arıyorlar. Ve sordukları şeyler çoğunlukla yemeğini yeyip yemediği, terlediyse çamaşırlarının değiştirilip değiştirilmediği, uyuyup uyuyamadığı şeklinde oluyor. Çoğu anne baba çocuğunun arkadaşlarıyla uyumunu, sağlıklı iletişim kurup kuramadığını, paylaşımcı olup olmadığını, ileride sorun olabilecek bir problemini farkedip etmediğimizi sormuyorlar.
Geçen gün emekliliği yaklaşmış bir hoca hanım da, anne babaların çocuklarıyla yeterince ilgilenmediklerinden, bunun da çocuğun sınıftaki davranışlarına yansıdığından ve sınıf içinde makul bir saygı, sevgi ortamını sağlamakta günden güne zorlandıklarından bahsediyordu. Ve diyordu çocuk bu yaşlarda nasıl davranıyor, konuşuyor, hangi davranış modellerini benimsiyorsa büyüdüğünde de bu modeli uyguluyor. Ama aileler o şimdi çocuk, böyle yapabilir düşüncesinde olduklarından bu gerçek çok sonra ortaya çıkıyor diyordu.
O iki öğretmenin anlattıkları cemiyetin en büyük yarasına o kadar güzel bir şekilde değiniyor ki... Bugün ne yazık ki pek çok ana babanın yaklaşımı inanılmayacak, hafsalanın alamayacağı hatalarla dolu. Onlar bize diyecekler ki “Efendim, biz oğlumuzun, kızımızın iyi yetişmesini istemez miyiz? “
Evet efendim istersiniz tabi ya yaptığınız korkunç yanlışlar, hatalı davranışlar çocuklarınızı bir firavun olmaya götürüyor. Farkında mısınız? O birinci öğretmen ne kadar güzel söylemiş. Çocuk yemeğini yedi mi, uyudu mu, sırtı terli mi, hepsi o kadar. Acaba bu çocuk çevresiyle uyum halinde mi, arkadaşlarını seviyor mu, arkadaşları onu seviyor mu, inatçı mı, hatasını kabul etmiyor mu, yalnız kendini mi düşünüyor, genel olarak gidişi neşeli mi? Tabi bu sorular hiç sorulmuyor. Çünkü bütün dikkatler onun ruhuna değil, bedenine çevrilmiş.
Toplumda hep işitiriz, bir kız, bir delikanlı nişanlanır, evlenir. Çevreden sorular gelmeye başlar, kız güzel mi, oğlan zengin mi? Yarabbi, bunlar ne saçma sorular. Bir kız güzel, çok güzel, inanılmayacak kadar güzel olabilir ama huyu güzel değilse, geçimsizse, saygısızsa, nefsinin kölesiyse, güzelliğiyle mağrursa, ben güzelim diye çevresine tepeden bakıyorsa, insanları küçümsüyorsa, her şeyin en güzeli, en pahalısı, en lüksü bende olsun diyorsa neye yarar o güzellik? Böyle dünya güzeli bir kız ister istemez evlendiği erkeği mutsuz edecek, yetiştireceği çocuğu firavun yapacaktır. Benim gençlik yıllarımda Liz Taylor, herkes tarafından dünyanın en güzel kadını kabul edilirdi. Liz, sekiz evlilik yaptı. Hepsi hüsranla bitti. Kısa bir sürede hepsinden ayrıldı. Ve o dünyanın en güzel kadını ne sevdi, ne sevildi. Ne özledi, ne beklendi. Ne acı bir gerçek ki o dünyanın en güzel kadını ömür boyu aşkı tatmadan yaşadı ve öyle de gitti.
Efendim, bir çocuğu yetiştirmek dünyanın en zor, en çetin işi. Onu yarınlara hazırlamak, onun ömür boyu fıtratı üzere yaşaması için gerekli terbiyeyi vermek bence bir insanın karşılaşacağı en büyük sorun. Ama ne yazık ki Allah’ın yeryüzüne ayrı ayrı kabiliyetlerle, üstünlüklerle techiz ederek gönderdiği o müstesna varlık, adına çocuk denilen o tabiat mucizesi aile, okul, toplum tarafından o kadar kötü yetştiriliyor ki, ortaya mutsuz, huzursuz, sıkıntılı, bunalımlı, ne istediğini bilmeyen, nereye gittiğinden habersiz, kendini oyalamak için sigaranın, içkinin, kumarın, fuhuşun kollarına atılan içler acısı bir varlık ortaya çıkıyor. Şimdi böyle bir kimse evlense ne olacak? Evladı olsa ne olacak? Bir meslek mensubu olsa ne olacak, ne hayır gelecek?öyle anneler var ki elinde sigarası çocuğuna nasihat ediyor, yavrum diyor, sakın sigara içme, şöyle zararlı, böyle zararlı. Başlıyor nutuk atmaya. Şimdi o çocuk böyle bir anneye saygı duyabilir mi? Ben üç dört yaşındaki çocuklarını şimdiden alışsın diye içki içiren anne babalar gördüm. Acaba bu zavallılar nasıl bir cinayet işlediklerinin farkındalar mı? Çocuk, önce ailede, sonra okulda, sonra toplumda hep müspet, güzel örnekler arıyor. Bulamadığı zaman gördüğü negatiflikleri, çirkinlikleri ister istemez rehber kabul ediyor. Şimdi sizlere soruyorum. Çevrenize şöyle bir bakın, eş dost, hısım akraba, konu komşu ve bütün bir toplum gözlerinizin önüne gelsin. Acaba müspet, iyi, güzel kaç örnek aile bulabileceksiniz. Öyle bir aile ki orada karı koca birbirine sevgiyle, saygıyla, incelikle davranıyor. Birbirine inanıyor, itimad ediyor. Ayağını yorganına göre uzatıyor. Orada kavga, döğüş, kaba muammele, kötü sözler yok. Orada nefisler kavga etmiyor, orada sadece uzlaşma, anlaşma, dayanışma var. Orada eller birbirine dövmek, sövmek, hakaret etmek için değil, birbirini sevmek, okşamak için uzanıyor. Orada iki taraf da gerekirse birbirleri için hayatlarını bile her an vermeye hazırlar. Orada sulh var, sükunet var, sevgi var, edep var, şefkat var, güzellik var. Lütfen bana değil kendinize cevap verin böyle kaç aile tanıyorsunuz? El ele, diz dize, gönül gönüle bir sevgiyi bütün boyutlarıyla yaşayan kaç aile gördünüz? İşte efendim, mesele burada. Nerede sevgi, orada Allah... Sevgiyle acılar tatlılaşıyor, sevgiyle hayat bir anlam, bir güzellik, bir yücelik kazanıyor. Sevgi hayatın özü, varoluşun nedeni. Biz bu dünyaya sevmek, sevilmek, bir güzelliği paylaşmak için geldik. Ne olur birbirimize karşı sıkılan yumrukları açalım, o avuçların içi yalnız sevgiyle, saygıyla, edeple, incelikle dolsun. “Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz” diyelim. Sevgimiz denize atılan bir taş gibi büyüsün, büyüsün, büyüsün...İçine yeryüzündeki tek istisna olmadan bütün insanları, bütün hayvanları, bütün bitkileri, bütün eşya ve cemadatı alsın. Ve o zaman diyelim ki
“Seviyoruz, seviliyoruz, güzelliğimiz bu yüzden”...
Kıymetli yavrum, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla. *Selamlar, esenlik, huzur ve dostluk içinde geçecek cumalar.*