Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Görmek, aşktır
Gönderen : Özden Çiçek
Tarih : 6/5/2007 8:00:35 PM


Efendim,


Son zamanlarda pek kafamı toparlayıp birkaç satır yazamıyorum. Nedendir??? Hızla bastıran sıcaklar… Okulların son döneme yaklaşması… Tatilin kapıya dayanması…Internetten takip edebildiğim kadarıyla Türkiyemin içinde bulunduğu siyasi durum…. Kafamı karıştıran, duygu ve düşüncelerimi bir türlü düzenlememe fırsat vermeyen sebepler zinciri..


 


Şu anda sabah saatleri… Siddetle hissediyorum ki dışarıda şimdiden 45 dereceyi bulan hava sıcaklığı ve nem oranı bu konuda basılıca sorumlu.. Insan kolunu kıpırdatmak bile istemiyor.. Boşuna değil bu ikimlerin insanlarının rehavetli yapısı… Bizde buralarda dinamikliğimizi mı kaybediyoruz nedir..


 


Birden farkettim ki insan iradeli davranmadıktan sonra onu yapacağı isten alıkoyan sebepler çok.. Bahaneler saymakla bitmiyor.. Sadece bu bile bizim hedeflerimizden vazgeçmememize, yılmamamıza basılıca bir sebep değilmidir..


 


O zaman hadi bakalım, silkinelim şu rehavetten, bir bardak demli çay elimde oturayım penceremin önüne..


 


Iki yıl önce ev değiştireceğimiz zaman bu daireye bakarken, ilk bu pencereden baktığım günü hatırladim.. Aman Allahım bu ne muhteşem güzellik, ne harika manzara ,bana kısmet olurmu acaba burada oturup bir bardak cak içmek demiştim.. Iki yıldır gün doğusunu, günbatımını sayısız kez seyretmek nasip oldu.. acaba artık sıradanlaştı mı ?..


Insanoğlu ne ilginç bir varlık.. En imkansız görülen , en çok isteği şey bile ,sahip olduğu an o büyüsünü yitiriyor. Zamanla önemsizleşiyor, göz alıştığı şeye öyle hayran bakmıyor artık…


 


Işte yaşamın , mutluluğun, sevginin, inancin, şükrün, ve ilahı aşkın sırrı burada yatıyor galiba… Bakmak ile görmek arasındaki farkta.. Baktiğini görmek , gördüğünde güzelliği sezmek, güzellikte ilahı kudreti keşfetmekte… Insan her güzellikte, hatta her güzel olmadığını düşündüğü zerredeki ilahı kudretin sırrına erse, farkına varsa , gözündeki o at gözlüğünü çıkartmayı başarsa da işin özöne dalsa; nasıl uyuşuk oturabilir, nasıl ruhsuz ve sevgisizce etrafına bakınabilir, nasıl heyecan dumadan bir su zerresini, uçuşan kum tanelerini seyredebilir ki…


 


Bu gün kum taneleri uçuşuyor penceremin önünde… Rüzgarın nereden estiği belli değil. Durmadan yön değiştiriyor.. Kum taneleri adeta dansediyor rüzgarla.. Arada bir hızlanıyor, acımasızca savruluyor sağa sola.. Aynen bizlerin zaman zaman hayatta yediğimiz darbeler , hissettiğimiz acılarla oradan oraya savrulduğumuz gibi.. Sonra birden ters yönden esiveriyor ruzgar.  Yavaşça yerden kaldırıyor kumları .. Yumuşak bir ahenk içinde göğe doğru yükseliyorlar, bembeyaz güvercinlerin dansederek uçuşları gibi.. Sanki bizlerin zaman zaman içine düştüğümüz umutsuzluklardan sıyrıldığımız, ruhumuzun yaradanımıza doğru kanat çırptığı, ilahı güzellikleri keşfettiği anlardaki hafiflememiz gibi… Sonra duruluyor ortalık.. Güneş sıcak sımsıcak yüzünü gösteriveriyor. Işte herşey durgunlaşıp sakinleşiveriyor böylece…


 


Bakıyorum insanlar yok denecek kadar az sokaklarda. Dolaşanların elinde birer şemsiye kızgın güneşten kendilerini korumaya çalışıyorlar.. Oysa dünyanın bir yüzünde insanlar güneşe hasret. Demek ki herşeyin fazlası zarar. Herşeyin bir denge noktası var… Fazla soğuk dondurduğu gibi fazla sıcak da kavuruyor… Soğukta yaşıyanlar güneş hasreti ile yaşarken, buradakiler soğuğa özlem duyuyor.. Insan elinde olanın kiymetini sahipken bilemiyor da kaybedince mı anlıyor..?


 


Oysa dünyanın bizzat kendisi denge üzerinde duruyor.. Fizik olarak bu müthiş denge insanın hafızasının, aklının alamıyacağı kadar ince bir çizgi…Insanın üzerinde bulunduğu yüce yaradanımızın bu muhteşem yaratma gücünün göstergesi yerküre…. Denge doğal ve olması gereken yaşama yapılan müdahlelerle nasıl da bozuluyor… mevsimler değişiyor, canlı türleri yokoluyor… Demek ki her şey kendi yerinde ve dengesinde güzel… her canlının, her olayın, her var olan zerrenin bir varoluş nedeni var… Ufak bir değişiklik bile yıllarca onarılamayacak yaralar açıyor …


 


O zaman daha dikkatlı bakmalıyım çevreme.. her minik zerreye nazar etmeliyim.. Insanın canı sıkılabilirmi bu durumda?... Sıradan , olağan, değersiz diye niteleyebilirmi olayları?... Kotu ,çirkin, yararsız diyebilirmi yardılmışlara sebebini bilmeden,? Önyargıyla yaklaşabilirmi insanlara, olaylara, geleceği düşünmeden…?


 


Kumlar hala dansediyor penceremin dışında.. Elimde buram buram tüten demli çay… Şükrümü nasıl edebilirim bilmiyorum Rabbime? Sanki bu sabah ilk kez görüyorum bu manzarayı.. Kum fırtınasında kum rengine bulanmış görünen yeşil parktaki palmiyeleri, yeşillenmiş rengiyle denizi, inen sisin, nemin ardında kaybolmuş ufuk çizgisini…Güneşin sıcağını daha bir çok yansıtan beton bloku binaları… Karıncalar gibi ağızlarını burunlarını kapıyarak oradan oaraya hızla gitmeye çalışan insanları.. Kimbilir herbirinin kafasında neler var.? Kimi sevdiklerini düşünüyor, kimi işini, kimi kazanacağı parayı, kimi üzgün kırgın, kimi neşeli… Her bir insan ayrı bir dünya…


 


 Neşeli dedim de son günlerde aklıma takıldı.. Asya insanı çoğunlukla güleryüzlü, daha neşeli., sevgi dolu, insana daha kolay hizmet edebiliyor.. Oysa daha yoksul, imkansızlıklar içinde, açılar içinde.. Hayatları çok ama çok zor Avrupa ya da batı insanında kıyasla..   Tuhaf değil mi?... Galiba acılar , zorluklar insanı olgunlaştirip direncini artırırken ruhunu yumuşatıyor … Bilemiyorum. Yoksa nasıl açıklanabilir Medeni batı dünyasının insanının kibar, zarif ama soğuk, somurtkan, mesafeli yapısı…


 


Güneş yüzünü gösteriyor… Içim sıcacık gün ışığı ile sevgi doluyor… Içimde bir enerji hissediyorum,. Günlerden beridir hissedemediğim.. Içimde bir istek bütün yarım işlerimi bitirmeliyim….Hatta birdaha yarım iş bırakmamaliyim.. Hayat her an geldi geçiyor.. Ah  öf, şikayetle kaybedecek bir anımız bile yok… Koltuğumdan kalkıyorum elimdeki çay fincanını yıkayarak başlıyorum işe.. Özenle severek, sevinerek dinliyorum suyun çıkardığı sesi.. Şükretmeye de hemen başlıyorum musluğu çevirdiğimde mutfağıma kadar ulaşan su damlaları için…Dünyada bir yudum suya muhtaç milyonlarca insanı , tarlalarda suzuzluktan kuruyan ekinleri düşünerek şükrümü arttırıyor , musluktaki suyu dahi ziyan etmek istemiyorum… Cok dikkatli olmamiz gerekli cook…


 


Saygi ve sevgi ile ellerinizden opuyorum, Dualarinizda bizleri de unutmayiniz lutfen. Rabbime emanet olun..


Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :

Görmek, aşktır Yazan Özden Çiçek
Cvp: Görmek, aşktır Yazan Sabri Tandoğan

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]