Sayın Özden Çiçek,
5.6.2007 tarihli mailinizi aldım.
Efendim, bu mailinizde de yine son derece önemli bir konuya değinmişsiniz. Bakmak ve görmek arasındaki fark. Herkes bakıyor, hepimiz bakıyoruz. Ama hepimiz göremiyoruz. Bu o kadar önemli bir konu ki insanın görebilmesi için özel bir eğitim, özel bir çaba, özel bir aşk gerekiyor. Yunus bir şiirinde
“Gören göz değil, gönüldür” diyor.
İnsan gönlü ne kadar temizse, insan gönlü ne kadar yüce duygularla doluysa görüşü de o kadar farklı oluyor. Bir kere Kur’an-ı Kerim’deki ayet vechile
“Allah, her an yeni bir şe’n üzeredir”. Her an her şey yeniden kuruluyor, yeniden değişiyor, yeniden başkalaşıyor. Biz de her an değişiyoruz. O zaman benim dün gördüğüm çiçekle, bugün gördüğüm çiçek nasıl aynı olabilir? Bu her konuda böyle. Rahmetli eşim Rana Hanıma kırkdört yıl değişik bir gözle baktım. Ve kırkdört yılın her günü ayrı bir güzellik, değer, meziyet, incelik, zarafet gördüm. Şimdi bir insan bir insandan bıktığını söylüyorsa, kusura bakmasın kabahati karşısındaki insanda değil, kendinde arasın. Demek ki onda ne görecek göz, ne hissedecek kalp, ne idrak edecek gönül var. Yunus,
“Her dem taze doğarız
Bizden kim usanası”
diyor. Aslında sıkılan insanlar, bunalan, daralan insanlar kabahati boş yere çevrelerinde aramasınlar. Mesele o insanın kendi içinde. Kendi kendisiyle dost olamayan, arkadaş olamayan, sevgili olamayan insanlara sıkılmaktan başka ne kalıyor ki? Unutmayalım, güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından zevk alır. Güzel, çok güzel, inanılmayacak kadar güzel bir dünyada yaşıyoruz. Ne olur bu güzellikleri, bu incelikleri görmeye çalışalım. Görmek aşktır.
Japon dilinde küçük, basit, önemsiz, sıradan, alelade, lalettayin kelimeleri yok. Onlar sadece bizim kendi gelişmemiş, tekamül etmemiş, yontulmamış, ham kalmış kendi iç dünyamızda var. O zaman çevreye kusur bulmayalım, kendi kendimizi adam etmeye çalışalım. Kimbilir belki yarın bu imkan elimizde olmayabilir. Bir gün bir kıra gittiğimizde minicik bir kır çiçeğini elimize alarak ona “ulu nazarla”, saygıyla, edeple, incelikle bakalım. O minicik kır çiçeğindeki o harikulade güzel uyumu, dengeyi, ahengi görelim. Tüylerimiz ürperir, içimizden “Allah’ım, Sen ne büyüksün, ne yücesin” diye feryad etmek geçer. Bu duygunun birinci şartı herşeye saygılı olmaktır. Bir Fransız edebiyatçısı bir gün kumda yürürken eğiliyor, yerden birkaç kum tanesi alıyor. Sonra onu çalışma masasının üzerine koyuyor. Ona bakarak kum üzerine bir yazı yazıyor. Bu gün edebiyat ve sanat çevrelerinde Fransız nesrinin en güzel örneği olarak gösteriliyor. Allah, bize de, başkalarına da o güzellikleri görecek, ayrıntılardaki ince nüansları sezecek göz ve gönül versin.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Görmek, aşktır Yazan Özden Çiçek
Cvp: Görmek, aşktır Yazan Sabri Tandoğan