Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Tek bir söz bile bazen bir insanın bütün dünyasını değiştirebilir.
Gönderen : Sabri Babadan Mektup
Tarih : 2/21/2020 11:12:00 AM


.
ANLAYIŞ VE ŞEFKAT DOLU BİR SÖZ, BİR HATIR SORMA BAZEN BİR İNSANI İNTİHARDAN DÖNDÜREBİLİR
Kıymetli yavrum,
Bazen bir söz, hassas, dertli, yaralı, kolu kanadı kırılmış bir insanı ölüme bile götürebilir. İstihza dolu bir bakış, alaycı bir gülüş, bir küçük görme, bir hakir görme, nice insanların ölümüne sebep olmuştur. Aynı şekilde, anlayış dolu, sevgi dolu, şefkat dolu bir söz ve o sözün İslamî edep, incelikle ifade edilişi, intihar etmek isteyen bir insanı ölümden döndürmüştür.

Senelerce, senelerce evveldi. Bir akşam Danıştay’dan çıkmış, köşedeki büfeye gitmiştim. Önümde iki kişi vardı. Sıramı beklemek için kuyruğa girdim. Önümde bekleyen genç bir insandı. Soğuk bir kış günüydü. Üzerinde kalın bir palto vardı. Büfeciye döndü, iki tüp aspirin istedi. Çıkan ses beni ürpertti. Normal bir ses tonu gibi değildi. Sanki ölüme giden bir insanın iç dünyasından gelen bir çığlıktı. Tir tir titredim. O anda bana öyle geldi ki, bu genç adam bu iki tüp aspirini içerek intihar edecekti. Düşündüm, ne yapabilirdim? Elimden ne gelirdi? Yanına yaklaştım. Elimi omzuna koydum, “Bak yavrum,” dedim. “Şu karşıdaki binayı tanıyor musun?” “Evet,” dedi genç adam. “Tanıyorum. Danıştay Başkanlığı.” “İşte,” dedim, “benim eşim orada savcı. Geçen hafta bir gün başı ağrıyor, bir aspirin alıyor. O bir aspirin, ülseri olduğu için mide kanamasına sebep oldu. Bir hafta çekti.” Biraz daha yaklaştım. “Aman yavrum,” dedim. “Dikkatli ol. Allah seni korusun.” Sonra sırtını sıvazladım, gönderdim. Sıra bana geldi. Alacağımı aldım ve evime gittim. Aradan üç gün geçti. Bir öğle vakti idi. Heyetten yeni çıkmıştık. Yorulmuştum. Dinlenmek için odama çekilmiştim. Biraz sonra kapı çalındı. O akşam büfede gördüğüm genç adam başını uzattı. “Efendim, müsaadenizle girebilir miyim?” dedi. “Buyurun efendim,” dedim. Elinde bir buket çiçek vardı. “Müsaade ederseniz, verebilir miyim?” dedi. Hayrola der gibi yüzüne baktım. Anlamıştı. “Efendim,” dedi. “Üç gün evvel büfeden, intihar etmek için iki tüp aspirin aldım. Niyetim hepsini içip hayatıma son vermekti. Fakat siz öyle sıcak, öyle yumuşak bir davranışla elinizi omzuma koydunuz ki, kalın paltoma rağmen yüreğinizin sıcaklığını ta içimde duydum. Yolda hep bunu düşündüm. Daha eve gelmeden kararımı vermiştim. Madem dedim, hayatta böyle yüreği insan sevgisi ile dolu kimseler var, o halde bu hayat yaşanmaya değer. Size teşekkür etmeye geldim. Lütfettiniz, makamınızda kabul ettiniz. Artık müsaade isteyebilir miyim?” Ayağa kalktı, gözleri yaşla doldu. Ben de çok heyecanlanmıştım. Ağlamaya başIadım. Birbirimize sarıldık ve Allah’tan sağlık, afiyet ve mutluluklar diledik.

Efendim, sözden bahis açılınca aklıma hemen yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’deki o ürpertici Âyet gelir. Cenab-ı Hak Musa Peygamberi, Firavun’u Hak’ka davetle görevlendiriyor. Ve sonunda, “Ya Musa, Firavun’la konuşurken, yumuşak ve tatlı söyle” buyuruyor. Söz o kadar önemli ki, yine gözümün önünde bir hatıram canlanıyor. Dört yaşımdaydım. Rahmetli anneciğim öğretmendi. Bir gün akşam okuldan eve gelirken, bir defter ve bir kalem getirdi. Bana döndü. “Oğlum,” dedi. “Otur, dediklerimi yaz.” Üç buçuk yaşımda iken okuma yazma öğrenmiştim. Komşumuz Şaziye Hanım teyzenin üç kızı vardı. Üçü de öğretmendi. Ben her sabah elimde kâğıt kalem gider, “Bana okuma yazma öğretin” derdim. Kızarlardı. “Git çocuk başımızdan,” derlerdi. “Biz hazırlanacağız, okula yetişeceğiz. Sırası mı şimdi?” Baktılar başa çıkılacak gibi değil. Bendeki okuma yazma aşkı o kadar büyük ki, kapıdan kovsalar, bacadan gireceğim. Nihayet çalışmaya başladık. Bir haftada öğrendim. Teşekkür ederek ayrıldım.

Merak içindeydim. Acaba annem bu defteri kalemi niye almıştı? Oturduğum masada bunu düşünüyordum. Birden annem konuşmaya başladı.

“Oğlum, Allah’ın ve Peygamber’in inan dediklerinden başka bir şeye inanma.” “Şimdi,” dedi, “defter bitinceye kadar bu cümleyi yazacaksın.” Anlamamıştım. Ama annemi kırarım, incitirim düşüncesiyle bir şey demedim ve yazmaya başladım. Defter bitinceye kadar o cümleyi tekrarladım. Beni yakînen tanıyanlar bilirler. Sohbetlerde bir soru sorulduğu zaman cevabım ya Âyetle, ya Hadisle olur. Hayatımda hiçbir gün, bu benim düşüncem, ben böyle düşünüyorum, demedim. Bundan sonra da demekten Allah’a sığınırım. Ben kim oluyorum ki? Rahmetli Anneciğimin o cümleyi yüzlerce defa yazdırmasındaki amaç, o fikrin ömür boyu kafamdan silinmemesi idi. Nur içinde yatsın. Mekânı cennet olsun. Allah’ın rahmeti, Peygamber’in şefaati üzerine olsun.

Hayat boyu karşılaştığım nice meseleIerde, anneciğimin yazdırdığı o cümle bana ışık tuttu, yol gösterdi, rehber oldu. Gerek sohbetlerimde, gerek konferanslarımda, bıkmadan, usanmadan söylediğim bir Hadis-i Şerif var. “Ya hayır söyle, yahut sus.” Yıllarca düşündüm. Bu bir tek Hadis’in uygulanması günlük hayatta insana nice ufuklar aştırır. Nice müşküllerini halleder. Nice problemlerini çözer. Bu Hadis-i Şerif’in uygulandığı ailelerde bir kere olsun, münakaşa, kavga, gürültü olmaz.

Nur içinde yatsın, Rahmetli eşim Rânâ Hanımla kırk dört yıl evli kaldık. Bu süre içinde bir kere bile bizim evde bir tartışma olmadı. Bir dargınlık, bir kırgınlık olmadı. Danıştay’da otuz dokuz yıl çalıştım. İlk günden itibaren bu Hadis-i Şerif’i uyguladım. Hiç kimseyle, ama hiç kimseyle en ufak bir münakaşam, sürtüşmem, dargınlığım olmadı. Ben, bu Hadis’in yaşandığı bir toplumun bireyleri arasında, yaşamın her bölümünde, sulh, sükûn, huzur, mutluluk, güzellik olacağına, bütün kalbimle inanıyorum. Lütfen konuşurken çok dikkâtli olalım. Muhatabımız ister bir insan, ister bir hayvan, ister bir bitki, ister bir eşya olsun, daima saygılı, edepli, kibar olalım.

Bazen beş yaşındaki bir çocuğun kalbinde kaba bir sözle açılacak yaranın, ömür boyu devam edeceğini düşünebilir misiniz? Ben evet diyorum ve o çocuğun kendim olduğunu söylüyorum. Hayat, sandığımızdan çok daha ince nüanslarla birbirine bağlı, muhteşem bir kompozisyon. Hiçbir şey unutulmuyor. Olaylar geçip gidiyor, şuuraltında izleri bazen mezarda da, ikinci hayatta da devam ediyor. Aman dikkatli olalım.
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.
Selamlar, esenlik ve güzellik dolu cumalar.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]