Konu : Gayb yağmurları...
Gönderen :
Siteden
Tarih :
3/31/2020 1:11:07 PM
.
GAYB YAĞMURLARI....
Mesnevi'den...
Bir dostunun cenazesinden dönmüştü Peygamberimiz (Aleyhisselatü Vesselam Hz.)
Evine geldiğinde,
Karşıladı onu, Ayşe annemiz (Radiyallahu Anha)
Sürdü ellerini Peygamberimizin,
Yüzüne, saçına, yakasına ve göğsüne.
Peygamberimiz dedi, “Ayşe bu yaptığın ne,
Ne arıyorsun böyle üzerimde.”
Ayşe annemiz dedi,
“Bugün havada bulut vardı.
Sen mezarlıktayken yağmur yağdı.”
“Hiç ıslanmamışsın ama,
Yok üzerinde tek bir damla.”
Peygamberimiz dedi,
“O sırada başına ne örtmüştün Ey Ayşe’m, bebeği gözümün.”
Ayşe annemiz dedi,
“Senin Ridanı başıma örtmüştüm.”
Peygamberimiz dedi,
“Demek ki sen Ey temiz kadın,
“Gayb yağmurunu,
Dünya yağmuru sandın.”
“O gördüğün yağmur ve bulut,
Başka buluttan, başka gökten.
Demek ki onları,
Dünya’ya ait sandın sen.”
Hz. Mevlana (K.S.), Mesnevi
*1RİDÂ
Umre veya hac yapmak isteyen kimsenin ihrama girmek için mutat elbiselerini çıkararak büründükleri iki parça havlu türü örtüden baş hariç vücudun belden yukarı kısmını örten parçaya denir. Belden aşağısını örten kısma da "izâr" denir. (bk. Hac) (İ.K.)
Hikmetler.
• Her şey bu görünen âlemden ibaret değildir. Bu âlemin bir de manevî âlemi, o manevî âlemin de kendine mahsus bulutları, kendine mahsus yağmurları vardır. Ancak onu görebilmek her yiğidin kârı değildir. Onu görebilmek için gönül aynasının temiz, passız ve lekesiz olması gerekir.
Mesnevi’de Geçen Bütün Hikâyeler ve Hikmetler. Sh. 41 Mehmet Zeren BİLGE KÜLTÜR SANAT.
*2Gayb: dilimize gayıp, kayıp olarak da girmiştir. Varlığı 5 duyu organıyla algılanamayan herşey gaybtır. Örneğin ruhlar alemi soyut alemdir ve 5 duyu organıyla hissedilemezler. Madde aleminde de gayb söz konusudur. Örneğin daha önceden orada olduğunu bilmememiz şartı ile çanta içinde ki anahtar duyu organımızla algılayamadığımız için gaybtır.. Esasen gayb ruhlar alemiyle (soyut olan elle tutulup, gözle görülmeyen alemle) ilgilidir. Allah'ın yalnız kendisinin bildiği bilgiler topluluğu olan (Levh-i Mahfuz: Saklı Levha) da gayba aittir. F.L.A.
GAYB
Gizli kalmak, gizlenmek, görünmemek, uzaklaşmak, gözden kaybolmak anlamında masdar, gizlenen, hazırda olmayan anlamında ise isim veya sıfat olarak kullanılan gayb, dinî bir kavram olarak, nakle dayalı bilgi olmaksızın hakkında bilgi edinilemeyen varlık alanı demektir. Gayb kelimesi Kur'ân'da altmış yerde geçmektedir. Gayb kelimesi Allah'a nispet olunduğu yerlerde sadece Allah tarafından bilinebilen mutlak gaybı ifade eder. İlgili âyet ve hadislerin bazılarında gaybı sadece Allah'ın bildiği ifade edilmekte (bk. En'âm, 6/59; Yûnus, 10/20; Hûd, 11/123; Buhârî, İstiskâ, 29, Tevhid, 4; Müslim, İmân, 77) , bir kısmında ise Allah'ın dilediği kullarını gayb konusunda bilgilendirdiği (Âl-i İmrân, 3/179; Cin, 72/26-27) haber verilmektedir. Bu bağlamda Hz. İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunun gösterildiği (En'âm, 6/75) , Hz. Yusuf'a rüyaları yorumlama ilminin ve kavminin yiyeceği yemekleri önceden bilme yeteneğinin verildiği (Yûsuf, 12/21, 37) , Hz. İsa'nın, İsrailoğulları'nın evlerinde ne yiyip neleri biriktirdiklerine vâkıf olup bunları kendilerine haber verdiği (Âl-i İmrân, 3/49) belirtilmektedir. Buna göre gaybı, sadece Allah'ın bildiği mutlak gayb; O'nun bildirdikleri tarafından bilinebilen izâfi gayb şeklinde ikiye ayırmak mümkündür. Hz. Peygamber de Allah'ın kendisine öğrettiklerinindışında gayb hakkında bilgiye sahip değildi (Müslim, İmân, 287; Tirmizî, Tefsîr, 7) . Kur'ân mutlak gaybın bilinmesini sadece Allah'a tahsis etmiş, bu niteliğin diğer yaratıklardan birine tahsis edilmesini tevhide aykırı bulmuş, gayb kapılarını zorlama denemeleri olan fal, kehanet vb. yollara başvurmayı şiddetle yasaklamıştır. (M.C.)
Alıntı.. https://kurul.diyanet.gov.tr/Sor…/DiniKavramlarSozlugu.aspx…
LEVH-İ MAHFUZ
Levh, üzerinde yazı yazılan tahta, masa veya düz yüzey demektir. Çoğulu elvahtır. Bu tabir Kur'ân'da da geçmektedir: "Hakikatte o, levh-i mahfuzda bulunan şerefli Kur'ân'dır." (Buruc, 85/21-22) . Böylece Kur'ân'ın korunmuş bir levhada bulunduğu belirtilmiştir. Zira levh-i mahfuz yüce Allah'ın olmuş ve olacak her şeyi tesbit ettiği bir kitap ya da bilgi hazinesidir. O'nun bilgisi bizim anladığımız manada bir levhaya veya tahtaya yazılmaktan münezzehtir. Fakat katındaki planda, ezelî bilgisinde her varlık ismiyle, ömrüyle ve diğer bütün davranışlarıyla mevcuttur. Bu ilâhî kitap bizim anladığımız manada, kalemle, mürekkeple yazılmış bir kitap değil, kainatın taslağıdır ki hadislerde bundan levh-i mahfuz diye söz edilmektedir. Nitekim şu âyetler de bütün bilgi ve gerçeklerin levh-i mahfuzda kayıtlı olduğunu te'yid etmektedir: "...Biz her şeyi bir kitapta (levh-i mahfuzda) sayıp yazmışızdır." (Yâsîn, 36/12) , "Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır. Onları ondan başkası bilmez. O karada ve denizde ne varsa bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır." (En'âm, 6/59) Gerçekten bu âyetlerden de anlaşıldığı gibi; göklerde ve yerde insan ilminin keşfedip henüz insanlığın istifadesine sunamadığı nice hazineler vardır ki, Allah bunları bilir, zamanı geldiğinde, dilediğini insanlığın istifadesine sunar, dilediğini de kendi ilminde saklı tutar. (F.K.)
Alıntı.. https://kurul.diyanet.gov.tr/Sor…/DiniKavramlarSozlugu.aspx…
Not: burada şu yanılgıya düşülmemeli, Peygamberimiz gibi sakal bırakıp, şeklen ona benzemekle, kutsal emanetlere,
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kutsal_Emanetler
kutsal gözüyle bakmakla, Peygamberimizin sakalını, hırkasını kutsamakla gabya ulaşılamaz. Bunun için kalp gözünün açılması gerekir.
ÜLÜ'L-EBSAR
Basiret sahibi kişiler demektir. Ebsar, basiret kelimesinin çoğuludur. Kur'ân'da 4 âyette geçmiştir. (bk. Basiret) (İ.K.)
BASÎRET
Görme anlamına gelen "basar" kelimesinden türeyen ve idrak gücü, yakın, ma'rifet, ferâset, akıl, zekâ, hüccet, delil, sezgi, öngörü... vb. anlamlara gelen "basîret" kelimesi, Kur'ân'da; açık delil, beyan, ibretler (Kasâs, 28/43; . Yûsuf, 12/108) , şâhit (Kıyâme, 75/14) , Allah'ın âyetleri, delilleri, beyanları ve nurları (En'âm, 6/104; A'râf, 7/203; Câsiye, 45/20) anlamında kullanılmıştır. Basîret; hakla-batılın, hidâyetle-dalaletin, hayırla-şerrin, doğru ile yanlışın birbirinden ayrıldığı marifet, bilgi ve kalp nurudur. Basîret; ilham ile veya tecrübe ve öğrenme sonucunda oluşur. Çoğulu, besâir'dir. (İ.K.)
Alıntı…. https://kurul.diyanet.gov.tr/Sor…/DiniKavramlarSozlugu.aspx…
Daha açık bir ifade ile kalp gözü (üçüncü göz) soyut alemi (ruhlar alemini) algılayan görebilen gözdür. Bilindiği üzere madde âlemini 5 duyu organımızla algılamakta yani anlamlandırmaktayız.
Algı beynin suyu ıslaklık, taşı sertlik olarak anlaması ya da anlamlandırmasıdır.
Soyut âlem için duyular üstü bir araca gereksinim vardır ve o da kalp gözüdür. Daha önce de değindiğim gibi kalp gözünün açılması için maddeye (dünyaya) olan kölelikten kurtulmalıyız. Kalp gözü açıklığı tasavvufun (maddeden arınmanın) yolarından marifet basamağına karşılık gelir.
Bk. http://fatihltfaydin.tr.gg/Tasavvufun-Basamaklari.htm
Yagmurlu gündür, gece çagına kadar yürü! Bu yagmur, bildigimiz yagmur degil! Allah yagmurlarından.
Ayse’nin -Allah ondan razı olsun- Mustafa Sallâllahu aleyhi vessellem’e “ Bugün yagmur yagdı.
Sen mezarlıga gittigin halde niçin elbisen ıslak degil? “diye sorması
Mustafa, bir gün, dostlarından birinin cenazesiyle ve dostlarla mezarlıga gitti.
Onun mezarına toprak doldurdu, tohumunu yeraltında diriltti.
Bu agaçlar, toprak altındaki insanlara benzerler. Ellerini topraktan çıkarıp;
2015. Halka dogru yüz türlü isaretlerde bulunurlar, duyana söz söylerler.
Yesil dilleriyle, uzun elleriyle topragın içindeki sırları anlatırlar.
Kazlar gibi baslarını su içine çekmisler...Karga gibiyken tavus haline gelmislerdir.
Allah, onları kıs vakti hapsetmisse de baharda o kargaları tavus haline getirir.
Kısın onlara ölüm vermisse de bahar yüzünden yine diriltip yapraklandırır, yesertir.
2020. Münkirler der ki: “Eskiden beri olagelmis bir sey. Neden bunu kerem sahibi Allah’ya isnad edelim? ”
Onların körlügüne ragmen Allah, dostların gönüllerinde baglar, bahçeler bitirmistir.
Gönülde kokan her gül, kül sırlarından bahisler açar.
Onların kokuları, münkirlerin burunlarını yere sürtmek için perdeleri yırtarak dünyanın etrafını dönüp
dolasırlar.
Münkirler, o gönül kokusuna karsı kara böcek gibidirler; dayanamazlar. Yahut davul sesine tahammül
edemeyen beyni zayıf kimseye benzerler.
2025. Kendilerini mesgul ve müstagrak gösterirler. Simsek parıltısından gözlerini yumarlar.
Göz yumarlar ama, onların bulundukları makamdaki göz degildir ki. Göz odur ki bir sıgınak görsün.
Peygamber, mezarlıktan dönünce Sıddîka’nın yanına giderek konusup görüsmeye basladı.
Sıddîka’nın gözü, Peygamber’in yüzüne ilisince önüne gelip elini onun üstüne,
Sarıgına, yüzüne, saçına, yakasına, gögsüne, kollarına sürdü.
2030. Peygamber, “Böyle acele acele ne arıyorsun? ” dedi. Ayse “Bugün hava bulutluydu, yagmur yagdı.
Elbisende yagmurun eserini arıyorum. Gariptir ki üstünü, basını yagmurdan ıslanmamıs görmekteyim” dedi.
Peygamber “O sırada basına ne örtmüssün, bas örtün neydi? Diye sordu. Ayse senin ridanı basıma
örtmüstüm”dedi.
Peygamber dedi ki: “Ey yeni yakası tertemiz Hatun! Allah onun için temiz gözüne gayb yagmurunu gösterdi.”
O yagmur, sizin bu bulutunuzdan degildir. Baska bir buluttan, baska bir göktendir.
Hakîmi Senâî’nin “ Can elinde cihan göklerine is buyuran gökler var. Can yolunda nice inisler, nice yokuslar,
nice yüksek daglar ve denizler var “ beyitlerinin tefsiri
2035. Gayb âleminin baska bir bulutu, baska bir yagmuru, baska bir gögü, baska bir günesi vardır.
Fakat o, ancak havassa görünür, digerleri “ Öldükten sonra tekrar yaratılıp diriltileceklerinden süphe ederler.”
Yagmur vardır, âlemi beslemek için yagar. Yagmur vardır âlemi perisan etmek için yagar.
Bahar yagmurlarının faydası, sasılacak bir derecededir. Güz yagmuruysa, baga sıtma gibidir.
Bahar yagmuru, bagı nazü naim ile besler, yetistirir. Güz yagmuruysa bozar, sarartır.
2040. Kıs, yel ve günes de böyledir; bunların tesirleri de zamanına göre ve ayrı ayrıdır. Bunu böyle bil, ipin
ucunu yakala!
Tıpkı bunun gibi gayb âleminde de bu çesitlilik vardır. Bazısı zararlıdır, bazısı faydalı. Bazı yagmurlar
berekettir, bazıları ziyan.
Abdâlin bu nefesi de iste o bahardandır. Canda ve gönülde bu nefes yüzünden yüzlerce güzel seyler biter.
Onların nefesleri, talihli kisilere bahar yagmurlarının agaca yaptıgı tesiri yapar.
Fakat bir yerde kuru bir agaç bulunsa cana can katan rüzgârı ayıplama!
2045. Rüzgâr, isini yaptı, esti. Canı olan da, rüzgârın tesirini candan kabul etti.
“ Bahar serinligini ganimet bilip istifade edin. Çünkü o, agaçlarınıza ne yaparsa bedenlerinize de onu yapar
v.s hadîsinin mânası
Peygamber, “Dostlar, bahar serinliginden sakın vücudunuzu örtmeyin.
Çünkü bahar rüzgârı, agaçlara nasıl tesir ederse sizin hayatınıza da öyle tesir eder.
Fakat güz serinliginden kaçının. Çünkü o, baga ve çubuklara ne yaparsa sizin vücudunuza da onu yapar “dedi.
Bu hadîsi rivayet edenler, zâhirî mânasını vermisler ve yalnız zâhirî mânasıyla kanaat etmislerdir.
2050. Onların halden haberleri yoktur. Dagı görmüsler de dagdaki madeni görmemislerdir.
Allah’ya göre güz, nefis ve hevadır. Akılla cansa baharın ve ebedîligin ta kendisidir.
Eger senin gizli ve cüzi bir aklın varsa cihanda bir kâmil akıl sahibini ara!
Senin cüzi aklın, onun külli aklı yüzünden külli olur. Çünkü Akl-ı kül, nefse zincir gibidir.
Binaenaleyh hadîsin mânası teville söyle olur: Pak nefesler bahar gibidir, yaprakların ve filizlerin hayatıdır.
2055. Velîlerin sözlerinden, yumusak olsun, sert olsun, vücudunu örtme çünkü o sözler, dininin zâhirîdir.
Sıcak da söylese, soguk da söylese, hos gör ki sıcaktan, soguktan (hayatın hâdiselerinden) ve cehennem
azabından kurtulasın.
Onun sıcagı, hayatın ilkbaharıdır. Dogrulugun, yakînin ve kullugun sermayesidir.
Çünkü can bahçeleri, onun sözleri ile diridir. Gönül denizi, bu cevherlerle doludur.
Eger gönlün bahçesinden cüzi bir zevk ve hal eksilse aklı basında olan kisinin gönlünü, binlerce gam kapladı.
Sıddîka’nın –Allah ondan razı olsun- “ Bugünkü yagmurun sırrı neydi? “ diye sorması
*Sıddîka’nın askı çosup edebe riayetle Peygamber’e sordu:
2060. “Ey su varlıgın hülâsası, vücudun zübdesi! Bu günkü yagmurun hikmeti neydi?
Bu yagmur, rahmet yagmurlarından mıydı, yoksa tehdit için mi yagıyordu, pek yüce, pek azametli Allah’nın
adaletinden miydi?
Bu yagmur, bahara ait lûtuflardan mıydı, yoksa âfetlerle dolu güz yagmuru muydu? ”
Peygamber dedi ki: “Bu yagmur musibetler yüzünden insanın gönlüne çöken gamı yatıstırmak için yagıyordu.”
Eger Âdemoglu, o keder atesi içinde kalıp duraydı ziyadesiyle harabolur, eksiklige düser, (hiçbir sey yapamaz
bir hale gelir) di.
2065. O anda bu dünya harap olurdu, insanların içlerinde hırs kalmazdı.
Ey can, bu âlemin diregi gaflettir. Akıllılık, uyanıklık, bu dünya için âfettir.
Akıllılık o âlemdendir, galip gelirse bu âlem alçalır.
Akıllılık günestir, hırs ise buzdur. Akıllılık sudur, bu âlem kirdir.
Dünyada hırs ve haset kükremesin diye o âlemden akıllılık, ancak sızar, sızıntı halinde gelir.
2070. Gayb âleminden çok sızarsa bu dünyada ne hüner kalır, ne de ayıp.
Bu bahsin sonu yoktur. Baslamıs oldugun söze dön, tekrar çalgıcının, hikâyesine devam et.
Alıntı: http://semazen.net/download_detail.php? id=6
Mesnevi-i Şerif Cilt I
Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 16.10.2014 22:24:00
|