Konu : Eve ayakkabı ile girmek isteyen misafir içeri alınmaz.
Gönderen :
Cahide
Tarih :
4/5/2020 12:37:15 AM
.
Can Babacığım, Değerli Dostlarım;
Sizleri saygı sevgi ile selamlıyor, her an’ınızın farkındalığında güzel günler diliyorum…
Babacığım müsaadenizle geçen akşam yaşamış olduğum bir olaydan dolayı bugün sizlerle “Toplum içinde yaşam kuralları”yla ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum…
Günlük hayatımız içinde bazen küçük önemsiz gibi insanların dikkat etmediği hususların aslında ne kadar önemli ve bir o kadarda gerekli olduğunu yaşarken öğreniyorum ve elimden geldiği kadar da bu konularda hassasiyet gösteriyorum.
Efendim, öncelikle konu başlığım “Terlik Giyme Kültürü”…
Toplumumuzda terlik giyme alışkanlığı maalesef çok az. İnsanların dikkatsizce tutumları beni gerçekten çok üzüyor. Bu eve gelen inşaat ustalarından tutun, evimize su veya tüp getiren ya da evde herhangi bir onarım için evlerimize gelen her insanı kapsıyor. Şirketler neden bazı kuralları çalışanlarına uygulatmıyor. Mesela ayaklarına galoş takarak (terlik verildiğinde giymek istemeyenler için) eve girebilirler. Gelen insanların ayak temizliklerini denetleyecek değiliz, fakat evimizin temizliğinden sorumlu olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü ayak altları gerçekten çok toz topluyor, ayakkabıların içerisinde ayaklar terleyebiliyor, yazın bilhassa bazı insanlar çorapsız ayakkabı giyiyorlar ve ayaklarda çeşitli cilt hastalıkları olabiliyor. Mahremimiz olan evlerimizde çocuklarımızın yerlerde oynadığı ya da namaz kıldığımız halılarımızın üzerinde, dışarıdan gelen şahısların ayaklarının temizliğinden emin olamadığımızdan bu tür rahatsızlıklarımız olabiliyor. Ben şahsen kendim ve eşim istediğim kadar temiz olayım terliksiz bir an bile yere basmıyorum.
Şimdi gelelim esas meseleye. Misafirlere…
Gelmeden önce terliklerimi kapımın yanına hazırlıyorum. Buyurun Efendim diye davet ediyorsunuz ve kendilerine terlik sunuyorsunuz, hemen bir tepki
Yo teşekkür ederim ben terlik giymem ya da terlik giymeyi sevmem..
Vay efendim, şimdi bu kişiye ben de terliksiz eve misafir kabul etmem diye mi söylemem gerekiyor. Tabii içimden geçen aynen öyle. Fakat ne çare ki edebimizden hay hay efendim deyip dakka bir, gol bir ile misafirimizi oturma odamıza alıyoruz..
Terlik giymek gerçekten bir kültür işi. Eskiden geleneklerimiz vardı, misafir odalarımız, misafir koltuklarımız, misafir çarşaflarımız, misafir terliklerimiz gibi…
Evlerimizde terlik giyme alışkanlığını çocuklarımıza çok küçük yaşlarda kazandırmalıyız gibi geliyor bana. Misafir geldiği zaman giyilecek olanları ayrı, günlük giyilenleri ayrı ayrı raflarda bulundurursak çok daha iyi olacağını düşünüyorum. Çünkü geçtiğimiz bayram eşimle birlikte gitmiş olduğumuz bir bayram ziyaretinde eve ayakkabıyla girmemiz istendiği halde kesinlikle girmek istemeyip bir terlik rica ettiğimde verilen terliklerden nasıl kötü bir koku aldık bunu bir eşim bir de ben bilirim. Ne haller yaşadığımızı görseydiniz bize acırdınız herhaldeJ) Bir saat zor oturabildik, hemen eve döndüğümüzde ayaklarımıza ve çoraplarımıza geçen kokudan nasıl kurtulacağımızı bilemedik. Temizliğin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha yaşamış olduk.
Gelelim camilerimize…
Ramazanda camiye gidiyorsunuz, şöyle huşu ile bir namaz kılamıyorsunuz. Çünkü sevgili hanım kardeşlerimiz mutfakta patatesleri kızartmış camiye koşmuş. Yemek kokusuna, ayak kokusuna tahammül edip kıl kılabilirsen namazını. (Bir de bu teravih namazı olursa…)İnsanlarımızın gerçekten camiye giderken en temiz çamaşırlarını giyip, mis gibi kokularını sürüp gitmesi gerekirken sıradan evdeki kıyafetleriyle camiye ibadete gitmelerini de gerçekten kınıyorum…Hiç kimsenin kimseyi böyle rahatsız etmeye hakkı olmadığını düşünüyorum.
Gerçekten güzel ve kötü koku insanın ruhi durumunu olumlu ve olumsuz çok etkiliyor.
Eskiden camilerimizde özel temizlik görevlileri bulunurmuş gönüllü. Her saat başı cami halıları gül suyuyla silinirmiş. İçeriye girdiğinizde mis gibi gül kokarmış. Şimdi camilerimize giriyoruz ayak kokusundan başka bir şey duyamıyoruz. Bizim dinimiz “Temizlik İmandandır” der. Temizlik anlayışımız bu mu olmalı, neden gereken özeni göstermiyoruz…
Bir topluluk içine girerken, üstümüze başımıza özen ve itina gösterdiğimiz gibi yediklerimize de dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum. Adam yola çıkacak yemiş soğanı sarımsağı otobüse biniyor. Sonra da artık serbest oldu ya gece yarılarına kadar cep telefonuyla sesli sesli sanki dersin evinde saatlerce sohbet ediyor. (Edep ya hu..)
Ya da bir öğretmen görüyorum okula gelmiş bana bir soru soruyor bir saniye bile tahammül edemiyorum yemiş lahmacunu, soğanı gelmiş ders vermeye. Bir öğretmenin kılık kıyafetiyle, ağız temizliğiyle önce dinlenmeyi hakketmesi gerektiğini düşünüyorum… Benim bir saniye dayanamadığım kokuya öğrenci bir saat veya daha fazla nasıl dayanacak…
Lokantaya yemek yemeye gitmişsin, ya da bir ihtiyacın için alışveriş merkezindesin istisnasız hangi mağazaya girsen sonuna kadar açılmış yabancı müzikler adeta insanı çıldırtırcasına.. Eve geldiğinizde dışarı hava almaya mı çıktık yoksa kafaları şişirmeye mi belli değil diyorsunuz. Sesin yüksek olduğunu çalışanlara söylediğinizde de verilen cevap hep aynı:
Efendim merkezden…
Yani sesi kısamıyorlarmış öyle emir verilmiş..
Allah nasip etti Avrupa’daki çoğu ülkelere gittim, bir işletmede ya da alışveriş merkezlerinde böyle bizimki kadar volyümü yüksek müzik hiç duymadım(müzik varsa bile fonda çok sessiz şekilde veriyorlar). Bu arada bütün ülkeler genelde kendi müziklerini dinlerken bizim ülkemizin otellerinde ve alışveriş merkezlerinde Türk müziği duymaya hasret kaldık. Tabi ki yabancı müzikler de dinlenmeli fakat kendi kültürümüzü hiçe sayarak değil önceliklerimize dikkat etmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.
Lokantalarda iki kişi gidip bir saat oturamıyorsunuz, yüksek sesle açılan müziğin yanında bir de müşterilerin hepsi bir ağızdan konuşuyor olmaları bir kaos yaratıyor. Sanki dersin kurbağalar gölü…
Yine kafanız şişmiş olarak ayrılıyorsunuz. Ve böylelikle sizleri tamamen içe dönük hale getiriyor toplumda yaşadıklarımız. Evinden dışarı sakın çıkma…Çıkarsan öcüler yer seni…(artık öcülerimiz de değişti yaJ)
21. yüzyılda biz hala nelerin mücadelesini veriyoruz.
Biraz karamsar bir tablo çizmiş olabilirim. Fakat bunlar gerçekten acı gerçeklerimiz. İnsanlarımızın en kısa zamanda kendi kültürüne, kendi özlerine dönmelerini ve kendi ecdadına uygun olarak yaşamalarını, vatanına, milletine, toprağına, ailesine, insanlara, hayvanlara, bitkilere, eşyalara daha saygılı, daha bir “insana yakışır” şekilde yaşam diliyorum.
Bir sürç-i lisan ettiysek affola…
Sözlerimi siz büyüğümüzden sık sık duyduğum bir sözle bitirmek istiyorum.
“Allah Sonumuzu Hayır Eylesin”…
Saygı ve Sevgilerimle…
Cahide
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Cahide Hanım,
Kıymetli yavrum, her satırı değil, her kelimesi altından daha değerli olan bir mail göndermişsin. Seninle her zaman iftihar ettim. Ama bu mailden sonra daha çok iftihar ettim. Gerçekten ayakkabı ile eve girmek bir basitlik, bir görgüsüzlük, bir ilkesizlikten başka bir şey değil. İnsanlarımız sokağa tükürüyor mu, tükürüyor, balgamını atıyor mu, atıyor, işiyor mu, işiyor. Ondan sonra siz o sokaklardan geçerek o çeşit çeşit pisliğe bulanmış ayakkabınızla benim evime gireceksiniz ha! Vallahi de almam, billahi de almam. Cumhurbaşkanı olsan yine almam. Ne demek ben terlik giyemem? Benim evime ayakkabısını çıkarmadan girecek adam hiç gelmesin daha iyi. Çünkü benim evim caminin devamı. Benim evim kutsal bir mekan. Ben ayakkabı ile girerim diyen o zaman biz de diyeceğiz ki ben de sizi evime alamam.
Değerli yavrum, seni bu mailinden dolayı kutluyor, selam, sevgi ve saygıların hiç bitmeyecek olanını sunuyorum.
Sabri Tandoğan
Onun ve Hakk'a Göçen Yakın Dostlarının Aziz Ruhları Şad Olsun.
|