Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Besmeleyle başlayan işler başarıyla biter.
Gönderen : Çiğdem
Tarih : 4/5/2020 1:26:42 AM


.

Merhaba Çok Kıymetli Sayın Büyüğüm,
Sonsuz hayırlar ve esenlikler içinde olmanızı dileyerek selamlarımı sunuyorum size ve bütün dostlara...

Efendim, geçen gün bir sevgili öğrencimle sohbet ediyorduk. Bir yakınından bahsetti. Avustralya’ya bir Türk işçi alesinin çocuğu olarak giden ve halen orada ülkenin sayılı işadamları arasında bulunan Sayın Mustafa İlhan Bey’den. Efendim, Mustafa bey Avustralya’ya çalışmak için ailesiyle birlikte gittikten sonra yüksek öğrenimini tamamlamayı düşünmüşse de bazı zorluklarını farkederek ticaret hayatına atılmanın daha doğru bir seçenek olduğuna karar vermiş. Ancak ne elde var, ne ailenin avucunda birikmiş bir sermaye. Ama, Mustafa Bey azimli ve kararlı, geri adım atmıyor. İşe önce küçük, mütevazi bir dükkan kiralayarak başlıyor. Niyeti cep telefonu satışı yapmak ancak dükkana bir tane bile cep telefonu alacak parası yok. Bunun yerine Mustafa Bey, dükkanına sağdan soldan edindiği cep telefonu kutularını ve broşürlerini yerleştirir, dükkanı açar. Dükkana gelen müşteriler son derece nezih bir şekilde karşılanır ve kendilerine bu kutular ve broşürler üzerinden tanıtım yapılır. Bir müşteri bir ürüne karar verdiğinde Mustafa Bey bir yolunu bulup komşu dükkanlardan ürünü koşar getirir ve satış gerçekleşir. Bu şekilde sabırla yoluna devam eder Mustafa Bey. Hatta dükkanı ile ilgili broşürleri el yazısıyla yazarak elden dağıtır. Aradan geçen zaman içinde işler hızla ilerler. Artık dükkanda kendi telefonlarını satmaya başlamıştır. Bu şekilde yoluna devam eden Mustafa Bey bugünlerde Avustralya’da dergilere sık sık konu olan, ülkenin kırk yaş altındaki en zengin işadamı olma ünvanını elde eder, açtığı mağazalar zinciri sayesinde. Bütün bunlara rağmen de son derece mütavazi, nezih, temiz aile yaşantısını da sürdürür...

Efendim, zaman zaman sizin sitenize yazan ve işsiz olduğunu, veya dişe dokunur bir işi olmadığı için isteği kızın kendisine verilmediğini anlatan genç arkadaşlarla karşılaşıyoruz. Oysa sizin de örneklerini verdiğiniz üzere bugün iş hayatında isim yapmış birçok ünlü kişi de işe çok küçük adımlarla başlamışlar. Ama inanmışlar, hep inanmışlar ve az demeden, küçük demeden elde ettikleri her ne ise onu bir adım daha ileriye taşımanın gayreti içinde olmuşlar. Rahmetli dayım anlatmıştı. Maddi durumu çok iyi olan bir arkadaşına sormuş, nasıl bu noktaya geldin diye. Arkadaşı da benim ilk sermayem bir cikletti. Onu satıp, iki ciklet aldım, bu şekilde işlerim sürekli büyüdü, büyüdükçe sattığım ürünleri çeşitlendirerek bugünkü noktaya ulaştım diye cevap vermiş.

Sayın büyüğüm, bundan bir süre öncesine kadar oturduğum siteye bir belediye ekmek büfesi açılmıştı ve birçok kimsenin hizmeti ayağına getirmişti. Hepimiz o büfenin açılmasından pek memnunduk. Birgün büfeyi işleten hanıma bu durumu söyledim, “siz dedim çok güzel bir hizmet veriyorsunuz, çok teşekkür ederiz”. Ancak hanım dertliydi, “Sadece” dedi “ayda 500 lira kar ediyorum. Bu da beni memnun etmiyor, kapatmayı düşünüyorum”. Kendisine rahmetli dayımın verdiği örneği anlattım, ve vazgeçmeyip işleri ilerletebileceğini söyledim. Ancak birkaç hafta sonra o büfe kapandı ve bir daha açılmadı.

Çok Kıymetli Sayın Büyüğüm, yine birkaç ay kadar evveldi. Bir hanımla tanışmıştım. Pek asil, hayatın yükünü omuzlamış bir insandı. Eşi ve üniversitede okuyan iki çocuğuna yetişmeye çalışıyor ve bunun için temizliğe gidiyordu. Eşi bir ameliyat geçirmiş ve bekçilik yaptığı inşaatta artık sana ihtiyacımız kalmadı diye geri gönderilmişti. Nasıl geçinebildiklerini sordum kendisine. Küçük oğlum da dedi bir muhasebe bürosunda çalışmaya başladı eşim işten ayrılınca, daha önce okuyordu. Onun geliriyle geçiniyoruz. Benim kazandığım para üniversitede okuyan çocuklarımın ihtiyaçlarına ancak yetiyor”. Küçük oğlu üniversiteye devam etmemiş bir gençti. Aldığı ücret en azından asgari ücret olmalı diye bekleyerek- aslında daha iyi bir meblağ duyabilmek ümidiyle- “ne kadar kazanıyor” diye sorduğumda o hanım, mahçup bir eda içinde cevap verdi: “Çok şükür” dedi “ayda 500 lira veriyorlar”.

Efendim, hepimiz hayat yolunda her konuda hep şükür duyguları içinde az veya çok demeden işe başlayıp, elimizde ne varsa onu değerlendirmek, hep bir adım daha iyiye gitmek için çabalamak ve asla ümitsiz olmamak durumundayız. Bugün her insanın içinde uyuyan birçok sırlar ve güzellikler mevcut. Bütün hüner aşkla, şevkle, heyecanla, azimle, ümitle, sabırla, coşkuyla, her dem taze doğarak o güzelliklerin yeşermesine uygun ortamı hazırlamak ve filizlenmesine müsaade etmek. Yoksa şikayet etmekle birşey kazanılması hiçbir devirde mümkün olmamış insanlık tarihinde.

Efendim, sonsuz hürmet ve sevgilerimle sizleri selamlıyor, iki günü birbirine eşit olmaksızın aşkla, inançla hayat yolunda güzelliklerden güzelliklere koşanlardan olabilmeyi ve en güzel sonuçlarına sabırla ulaşabilmeyi cümlemiz adına niyaz ediyorum.

Müsaadenizle...

Çiğdem

--------------------------------------------------------------------------------

Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :

Sayın Çiğdem Hanım,

Kıymetli yavrum, gönderdiğin mail benim için, hepimiz için, bütün insanlar için o kadar önemli ki keşke elimde imkan olsa da yedi milyar insan kardeşimizi bu mailden haberdar edebilsem. Bu mailler bir kitap halinde toplandığı zaman herhalde en çok okuyacağım maillerden biri de bu olacak. Her şeyin en basit, en küçük, en sade ilklerle başlayacağını harikulade örnekler vererek o kadar güzel anlatmışsın ki. Sanki hayatın özü, yaşamanın, varoluşun en hassas noktası o “ilk adım”la başlıyor. Geçenlerde de söylemiştik, Balzac’ın meşhur “Nehir” romanı birinci sayfadaki ilk kelimeyle başlamıştı. Vehbi Koç, o dillere destan servetini ilk bir lirayı kazanarak yapmıştı. Bugün bile Çinlilerin o meşhur “Çin Seddi” ilk bir metreyi yapmakla başlamıştı. Dünyanın en muhteşem müzik eseri olan Beethooven’in dokuzuncu senfonisi ilk bir nota ile başlamıştı. Bu misalleri sabaha kadar sıralayabiliriz. Azı beğenmeyen, küçük gören, hor hakir gören çoğa hiçbir zaman ulaşamaz. Bugün, bütün dünyada koskoca bir Mc Donalds imparatorluğu var. İlk açıldığı gün New York’da ancak üç masa alabilen küçücük bir mekanda işe başlamıştı. Ama o kadar temiz, itinalı çalışılıyordu ki o üç masa büyüdü, büyüdü koskoca bir McDonalds imparatorluğu ortaya çıktı. Bütün mesele o “ilk” teki, başlangıçtaki muhteşem yüceliği görebilmekte. Eğer atılan ilk adım Besmele ile, tevazu ile, kanaatkarlıkla, edeple, saygıyla atılırsa başarısız olmak mümkün değildir. Anlatmış olduğun o ekmekçi kadın örneği beni çok düşündürdü. 500 lirayı küçük gördü, hor gördü, hakir gördü. Ama yarın onu elli kuruşuna muhtaç olmayacağını kim garanti edebilir?

Hayatta her şey edep ve tevazu ile başlar. Ve onunla büyür, gelişir, serpilir. Bu gerçeği göremeyenler ne kadar zavallıdır. Hepimiz hangi işe başlarsak başlayalım önce edeple, tevazu ile işe koyulmamız gerekir. İnsanlararası ilişkiler de öyle. Bir kalbi kazanmak ne kadar zor. Aylarca, bazan yıllarca bir nakış işler gibi yapacağımız çalışmalar sonucunda bir insan kalbinde size karşı bir sevgi, bir saygı uyanıyor. Onu kaybetmek o kadar kolay ki, an meselesi. Onun için Kur’an-ı Kerim’de “Bir insanı öldüren bütün bir insanlığı öldürmüş gibidir.” Buyruluyor. Bu Âyet-i Kerimeyi insan kalbi için de hatırlayabiliriz. İnsan kalbi o kadar hassas, o kadar ince ki minicik bir kaba davranışla, bir kaba sözle bütün güzellikler solabiliyor, örselenebiliyor.

İnsanın kendi kalbi de öyle. İşlediğimiz günahlar, aman ondan da ne olur, o küçücük bir şey dediğimiz nüanslar birgün geliyor bütün kalbimizi kirletebiliyor, karartabiliyor. Ve ondan sonra hiçbir gayret ve fedakarlık onu temizleyemiyor. Japonların çocuklarına verdiği, aşıladığı çok güzel, çok anlamlı bir nasihatları var: “Aman yavrum” diyorlar, “gelirin ne kadar az olursa olsun, birkaç kuruş da olsa öbür aya tasarrufla gir”. Bu basit gibi görünen son derece önemli bir olay. Amaç o ayın borçsuz, harçsız geçirilişi. Ama bu öyle bir ince nüansla söyleniyor ki etkili olmaması imkansız.

Sevgili yavrum, bu misalleri daha binlerce çoğaltabiliriz. Ama netice değişmez. Herşey küçük başlangıçlarla oluyor. Bugün dünyada en iyi piano çalan insan İdil Biret. İdil Biret beş yaşındayken pianonun önüne oturarak ilk notayı çalıyor. Ve onu elli yıl her gün en az sekiz saat süren çalışmalar takip ediyor. Ortaya hepimizin iftihar ettiği bir güzel insan çıkıyor. Bizler onunla gurur duyuyoruz. İşte yavrum, hayatın, başarının ve mutluluğun bütün sırrı bu “ilk” lerde toplanıyor. Ne mutlu onu görüp, bilip, tek istisna olmadan hayattaki her işe o “ilk” lerle başlayanlara.

Selam, sevgi ve saygı ile.

Sabri Tandoğan
Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]