Konu : Bu mübarek gecede dualarımız bütün insanlığı içine almalı.
Gönderen :
Fatmagül
Tarih :
4/7/2020 2:49:12 PM
.
Saygıdeğer Büyüğüm, Değerli Gönül Dostları,
Mübarek Berat Kandili’nin cümle İslam alemine hayırlara vesile olması dileği ile, ellerinizden öpüyor, bu mübarek gece hürmetine hastalara yüce Allah’tan acil şifalar diliyorum.
Değerli gönül dostları bu mübarek gecede gelin hep birlikte ellerimizi açalım, güçlü bir sinerji oluşturalım. En makbul dua mü’minin mü’mine ettiği dua imiş. Bu müjde çok şükür Hadis-i Şerifler vasıtası ile bize bildirilmiş. İşittik ve inandık. Buyurun hep beraber dualarımızı arş-ı alaya yükseltelim.
Ey.! Yüceler yücesi, şifa veren Allah’ım, bu mübarek gece hürmetine, Habibin (s.a.s) hürmetine, bütün hastalara şifalar lutfeyle. Tez günde iyileşip, ayağa kalkmayı nasip eyle. Onları bize bağışla. Cümle hasta kullarına da şifalar ver. Hasta olduğumuzda bize şifa veren Sen'sin. Darda olanlara genişlik, bolluk, bereket, derdi olanların derdine deva ihsan eyle. Hatalarımızı kusurlarımızı afeyle. Ey güzel Allah’ım Yalnız senden yardım ister, yalnız sana kulluk ederiz. Sana inandık, sana güvendik,senin güvenliğin altına sığındık. Senin her şeye gücün yeter. Allah’ım, Bizleri duası makbul olanlardan eyle.ya Şafi, eşfina... Amin . Dualarımızın kabul olması için, Allah rızası için El Fatiha…
Saygıdeğer Büyüğümüz Sabri Baba'mızın sohbetlerinden tuttuğumuz notları paylaşmaya devam ediyoruz.
PETEKTEN SIZAN DAMLALAR - 4 -
Sabri Tandoğan Hz:
Güzellik, algıların üstünde, ötesinde bir şey midir?
Davranışlarınız çevrenizde saygı uyandırıyorsa, eğer yavaş konuşuyor, gövdenizi dik tutuyorsanız, bütün bunlardan güzellik ortaya çıkar. Ama bütün bunlar iç yaşantıdaki güzelliklerin dışarı vuran görüntüleridir.
Önemli olan, görülen en minik, en basit şeylerin bile, güzellikleri karşısında uyanabilmektir.
Benim anlatmak istediğim, içimizde oluşan o güzellik bayramıdır. Kuşkusuz, bu güzellik duygusunu yaşamak için, kendini tam olarak bırakmak gereklidir. Sizi hiçbir şey tutmamalıdır.
İnsan ancak azla yetinip, daha çoğunu istemezse, o insanda güzelliği algılayabilme yeteneği ortaya çıkar.
Bu duygu içe sindirilmeden, sade, basit, sessiz, mütevazı, kendi halinde olmadan güzellik yaşanamaz.
Çünkü bu kendini bırakmışlık durumunda fikir artık, elde edeyim, kazanayım, daha çok, daha fazla, diye düşünmeyi bırakmıştır.
İşte bu kendini bırakmışlıktan gelen yalınlık, azla yetinme, güzeli fark edebilme, güzeli yaratma ruh durumunun içinde olmamıza yol açar.
Ama sevgi olmazsa, yalında olamazsınız, azla yetinen bir kimse de olamazsınız.
Ancak sevgi olunca insan kendini bırakır, kendini bütünüyle unutur. O zaman da, işte bu güzeli fark etme, güzeli yaratma ruh durumu oluşur.
Bu iç güzellik, siz ancak, insanlara, bu dünyada var olan her şeye gerçek bir sevgi duyduğunuz, saygı duyduğunuz, hayranlık duyduğunuz zaman ortaya çıkar. Ve bu sevgiyle insan her şeye önem vermeyi, dikkatli ve sabırla her şeyi izlemeyi öğrenir.
Bu duygunun kazanılması için, insanın kendini bütünüyle bırakması gereklidir. Korkusuz olmak, dirençsizlik, savunmayı bırakmak gereklidir.
Ancak biz bunu azla yetinmeyi içimize sindirdiğimiz, içten içe sadeliği, yalınlığı benimseyebildiğimiz zaman başarabiliriz.
Güzellik, sonsuz iç yaşantılara açıksa ve gene de yalın kalabiliyorsa vardır. Zihni daha çok, daha fazla diye düşünmeyi bırakabilmişse vardır.
Gelecekte bir şey olmak ya da bir şeye sahip olmak tutkusunu bırakabilmişse vardır.
Sabri Tandoğan Hz.
( Bu düşüncelerle alakalı hocamızla aramızda geçen sohbeti sunuyorum)
--Efendim, güzellikleri algılama hususundaki düşünce yazılarınız, fakiri çok etkiledi.
Sabri Baba:
-- Ben onları katılmak zorunda kaldığım bazı toplantılarda yazmıştım. Gereksiz,saçma konuşmaları dinleyerek gönlümü kirletmek istemiyordum.
-- Orayla irtibatınızı kesiyor muydunuz ?
-- Zihnen oradan uzaklaşıyordum.
-- Kendi tefekkür dünyanıza mı dalıyordunuz ?
-- Evet, oraya sığınıyordum.
--Ne güzel bir iç aleminiz varmış. İyi ki; yazmışsınız efendim. Müsaade ederseniz birkaç sorum olacak.
- Buyur. Sor yavrum.
-- Görülen en basit güzellik karşısında uyanabilmek derken ne anlatmak istediniz.
-- Yani bir insana yaklaştığın zaman önyargılardan uzak olacaksın. Mesela; zengin, fakir gibi; okumuş, okumamış gibi; görgülü, görgüsüz gibi, önyargılardan uzak olacaksın.
-- Ona bu şekilde yaklaştığımız zaman ondaki manevi güzelliği görebilir miyiz?
-- Evet… Varsa eğer.
-- Demek ki ; Azla yetinmek insanın manevi tekamülünde bu kadar önemli.
-- Evet yavrum.
-- Efendim, diyorsunuz ki; güzellik sonsuz iç yaşantılara açıksa, gene de yalın kalınabiliyorsa vardır. Sonsuz iç yaşantılara açıklık, önyargılardan uzaklaşılınca sağlanır. Gene de yalın kalabilmek nasıl olur ?
-- Aslında bütün güzellikler bizim içimizde . Ama onların açığa çıkması için, bütün önyargılardan arınmamız gerekir. Yoksa çevredeki objelere tarafsız bakamayız.
Mesela, Picasso’nun resimlerine dünyanın parası veriliyor. Neden? Çünkü, kafaları, onunla ilgili önyargılarla dolu. Gerçek sanat gözü ile bakabilenler, Picasso’nun, Dalı’nin tablolarına on para vermezler. Ama bugün resim piyasasında bu tablolara milyarlar ödeniyor. Çünkü insanlar objektif bakamıyorlar.
--Evet efendim. Birileri çıkmış, onların çok değerli sanat eserleri olduğunu söylemiş, kendi gözü ile göremeyenler de bunu öylece bellemiş. Yalan yanlış telkinler günümüze kadar hükmünü sürmüş. Tıpkı hepimizin bildiği “Kral Çıplak” masalında olduğu gibi. Ta ki; saf ve temiz bir çocuk gerçekleri haykırana kadar.
-- O masalı anlatırmısın yavrum.
--Hay hay efendim.
Ülkenin birinde giyimine düşkün, Kendini çok akıllı sanan bir kral varmış. Bu Kral giyim kuşamdan başka bir şey düşünmezmiş. Bir gün komşu ülkenin kralı kendisini ziyaret etmek istediğini bildirmiş. Tabii bizim kralın ilk aklına gelen ne giyeceği olmuş. Adamlarını çağırtmış.
-Tüm ülkeye haber yollayın demiş; Öyle bir elbise istiyorum ki; Bir eşi daha olmasın. Bana öyle bir elbise dikecek olan terziyi zengin edeceğim.
Bütün ülkeye haber yayılmış. En ünlü terziler ellerinde çeşit, çeşit kumaşlarla padişahın huzuruna çıkmışlar. Yapacakları elbiseyi anlatmışlar.
Kral hiç birini beğenmemiş.
-Daha güzel bir şey olmalı. Demiş.
Bunun üzerine genç bir terzi çıkmış ortaya
-Efendim ben size öyle bir kumaş dokuyup, öyle bir elbise yapacağım ki, daha önce kimse böyle bir elbise görmedi. Demiş.
Kral heyecanlanmış;
-Hadi hemen başla demiş. İki kese altın vermiş genç terziye.
Aradan 2 gün geçmiş kral terzinin ne yaptığını merak etmiş, gitmiş bakmış,
ortada hiçbir şey görememiş.
-Hani nerede dokuduğun kumaş?
Genç adam sanki elinde çok nadide bir kumaş tutuyormuş gibi krala yaklaşmış.
-İşte efendim… Bu muhteşem kumaşı aptallar göremez. Ancak çok akıllı olanlar görür.
- Kral vezirlerine bakmış. Hepsi sanki görüyorlarmış gibi ,
-Ooo…Ne kadar güzel. Demişler. Kral da, olmayan kumaşı beğenmiş gibi görünerek.
-Evet, evet tam istediğim gibi demiş. Genç dolandırıcı,
- Sayın kralım, bu muhteşem giysiyi tamamlayabilmem için altına ihtiyacım var. deyince Kral vezirlerine emretmiş,
-İstediği kadar altın verin .
Dolandırıcı epeyce altını cebine indirmiş.
Kral’ın elbisesi ülkede kulaktan kulağa dolaşır olmuş. “Sadece akıllılar görebilir” denildikçe insanların merakı daha çok artıyormuş.
Sonunda tören günü gelmiş. Halk toplanmış. Terzi kralı soymuş ve gerçekten varmış gibi üzerine bir elbise giydirmiş. Sonrada karşısına geçip;
- Çok şık oldunuz efendim. Muhteşemsiniz demiş.
Kral, genç terzinin bu iltifatları karşısında, aynada gördüğü çıplak bedenine hiç aldırmadan;
-Eline sağlık. Çok güzel olmuş demiş.
Kral o haliyle saraydan çıkmış. Dışarıda toplanan halk kralı çıplak görünce çok şaşırmışlar. Ama kimse cesaret edip krala gerçeği söyleyememiş.
Birden küçük bir çocuk haykırmış.
-Aaa… Anne bak, kral çıplak…
Ardından cesaretlenen halk gülmeye başlamış. Kral geç te olsa dolandırıldığını anlamış. Dolandırıcı, sözde terzi de çoktan izini kaybettirmiş.
-Evet yavrum. Maalesef günümüzde de böyle. Kimse, “ne pahasına olursa olsun, hakikati görmek, Hakikati bulmak, Hakikati söylemek önemli” diyemiyor.
-- Efendim, güzeli yaratma ile neyi kast ediyorsunuz.
-- Yani bir sanat eseri ortaya koyma. Resim ile, müzik ile, edebiyat ile, mimari ile…
-- Efendim, iç güzelliğe ulaşma, güzellikleri fark edebilmek için, insanın kendini bütünüyle bırakması gereklidir. Buyuruyorsunuz. Kendini bırakmışlık ile ne anlatıyorsunuz.
-- Allah’a teslim olma durumu. Allah’a inanmak, Allah’a güvenmek.
-- Dirençsizlik, korkusuz olmak, savunmayı bırakmak derken…
--Mukavemet edememek. Benim yaptığım bir mukavemettir. İyi adına, güzel adına, gerçek adına. Mesela, Dalı ile Picasso’nun deli olduğunu benden başka kimse söyleyemiyor. Korkuyorlar. Çünkü topluma öyle empoze edilmiş.
--Evet efendim. Sizin gibi bir şahsiyet çağımızda yetişmiyor. Gerçekleri böyle korkusuzca söyleyebilmek her babayiğidin harcı değil. Efendim doğru bildiğimiz yolda tek başına yürümemiz mi gerekli.?
--Evet yavrum. Ama o doğrular ALLAH’ın ve Peygamber’in inan dediği doğrular olmalı.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.
|