Konu : Gören gözler için hayat binbir güzelliklerle dolu
Gönderen :
Esra
Tarih :
4/17/2020 8:46:37 AM
.
Sevgili Büyüğüm ;
En son mailime verdiğiniz cevapta, sizin ve rahmetli Rana hanımın yaşadığı tecrübeleri okudum. Esasında benim annemin de bu konuda, sizin gibi yaşadığı bir iki olay vardı ve bizi de hep uyarır. Ben hiç böyle birşeye şahit olmadım ama yaşanmış tecrübeler çok önemli ve bizim de onlardan istifade etmemiz lazım gelir. Bu nedenle size çok teşekkür ederim.
Çok soru soruyorum ama,verdiğiniz cevaplar uygulanınca bir bilseniz adım adım dünyam nasıl değişiyor, renk, ışık dolu ebedi umutlara kapı açıyor.Yine müsaadenizle bir sorum daha olacak.
Ben bir Ayet, Hadis,yada bir mana büyüğünün isminin yazıldığı bir kağıt görünce onu, tabirimi bağışlayın, çöpe atamıyorum. Birçok evde gördüm, insanlar yere serdikleri gazetelerin üzerine ayakkabılarını koyuyorlar ya da yolda yürürken içerisinde hadis, ayet, çeşitli lafızların bulunduğu takvim kağıtları oluyor,onları alıp bir üst kenara koyabiliyorum. Ama evde olanları atamadığım için kesip saklıyorum, fakat bazen çok kalabalık yapıyor ve hiç estetik olmuyor. Hocam ne yapmam gerekir?
Hürmetle ellerinizden öperim.
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
------------------------------------------------------------------
Sayın Esra Hanım,
Kıymetli yavrum, önce şunu söylemek isterim. Çok soru sormak o kimsenin kafasının işlediğini, düşünen bir insan olduğunu gösterir. Soru sormak insanın en yüce, en güzel yönüdür. Hayatı tanımak, insanları tanımak soruyla olur. Kim çıkar ben hayatı tanıyorum, insanları tanıyorum derse bilin ki o kimsede hayır yoktur. O, son nefese kadar devam edecek bir süreçtir. Atila İlhan,
“Anladım imkansız şey, bir insanın bir başka insanı anlaması”
der. Necip Fazıl daha ileri gider
“Aynalar söyleyin bana, ben kimim?”
Alexi Carel, “ İnsan bu, meçhul” diyor: Bilinmeyen insan. Hayatın sonsuz güzelliği biraz da bu bilinmeyişten gelmiyor mu? İnsan kainatın en muhtevalı varlığı. Ne güzel son nefesimize kadar ou tanımaya, onu anlamaya çalışacağız. Daha güzel ne olabilir? Bir gün Danıştay’da heyetten çıkmış odama çekilmiştim. Günlüklerimi yazdığım kahverengi renkli bir defterim vardı. O günkü günlüğümü yazıyordum. Kapı açıldı, içeriye rahmetli Selahattin Palay geldi. Kendisini çok severdim, aramızda karşılıklı sevgi ve saygı vardı. Sordu, “Ne yapıyorsun Sabri bey” dedi. “Günlüğümü yazıyorum” diye cevap verdim. “Bana da okur musun?” dedi. “Hay hay” dedim. Günlüğün bir yerinde ilkbaharın güzelliklerini anlatıyordum. Aylardan mayıstı. İnanılmayacak kadar güzel bir bahar günüydü. Bahar çiçeklerini anlatırken bir yerde “hayat seni seviyorum” demiştim. Burada Selahattin Bey durdu, Sabri Bey, dedi, “Bu söz beni ürpertti. Hayata sevdiği bir kadına hitap eder gibi seslenen bir tek seni gördüm.” Bu anımı hiç unutmam. Gerçekten hayat binbir güzelliklerle dolu. Geçen gün aziz dost Mustafa Katırcıoğlu geldi. Beni Altınpark’a götürdü. Yarabbi, inanılmayacak kadar güzel bir yerdi. Oturduk, nur yüzlü bir hanımın mübarek elleriyle yaptığı gözlemeyi yedik. Faytona bindik, parkı dolaştık. Gördüğüm güzellikler beni sarhoş etmişti. “Allah’ım” dedim, “acaba ben cennette miyim?” Öğleden sonra da Gaziosman Paşa’daki “Papaz’ın Bağı”na götürmüşlerdi. Orda da göklere yükselen yüz yıllık ağaçlar beni ürpertmişti.
Sevgili kızım, bilir misin, ben de çocukluğumda ve gençliğimde çok soran bir kimseydim. Evimize okumuş yazmış, kültürlü bir misafir geldiği zaman ona o kadar çok soru sorardım ki nerdeyse geldiğine, geleceğine pişman olurdu. Lisede okuyordum. Ankara’da Gazi Lisesinde işi gücü kitap okumak ve soru sormak olan bir öğrenciydim. Teneffüse çıkardık. Koridorda bir öğretmen görünce hemen gider, soru sormaya başlardım. Bizim sınıfın öğretmeniymiş, değilmiş umurumda bile değildi, öğretmendi ya, bitti. Zavallının dersten çıkıp öğretmenler odasında çayını içip, bir soluk almasına bile imkan vermezdim. Bir gün felsefe öğretmeni rahmetli Mualla Hanım, dayanamamış (ki Mualla Hanım bizim sınıf öğretmenimiz değildi) “Sabri oğlum” demişti, “senin sorularından bıktım.Senin yüzünden erken emekli olacağım. Başka kurtuluş yok. O kadar da zor sorular soruyorsun ki bazan bocalıyorum”. Aziz hocam, inşallah beni affetmiş, hakkını helal etmiştir.
Kıymetli yavrum, bu satırları yazmaktaki maksadım sakın çok soruyorum diye kendini frenleme. Lütfen daha çok sor. Ne kadar çok sorarsan seni o kadar çok severim. Dediğim gibi soru sormak insanın en asil, en büyük yönüdür. Eskiler, “Nedir sualin, odur kemalin” derlerdi. Şimdi gelelim ikinci soruna senin bu yönün de ne kadar bana benziyor. Baba kız olsak belki bu kadar birbirimize benzemezdik. Bu nedenle seni çok iyi anlıyorum, hak da veriyorum. Yapılacak iş şu, o kesikleri ya bir deftere yapıştır, ya bir albümde sakla, sonra onu kendinden daha genç yetişmekte olan meraklı birine hediye et. Ben öyle yaparım.
O arada herkesin bildiği bir hikayeyi de tekrarlamak istiyorum. Vefat üzerine kırklar meclisinde bir yer açılmış. Oraya kendi halinde, sessiz, edepli, saygılı, zarif birini seçmişler. O sırada Allah dostlarından birine merak olmuş, “Acaba” demiş, “bu şahsın özelliği neydi? Ne yaptı, ne etti de bu kadar şerefli bir mevkiye layık görüldü?” Gönül gözüyle onun kim olduğunu öğrenmiş, ziyaretine gitmiş, elini öpmüş, saygılarını sunmuş. “Efendim” demiş, “merak ettim, kusuruma bakmayın, siz ne yaptınız ki o makama layık görüldünüz? O zat, başını önüne eğmiş, edeple, tevazu ile cevap vermiş “benim”, demiş, “hiçbir özelliğim yok. Sıradan bir insanım. Günlük ekmeğimi kazanır, beş vakit namazımı kılarım. Yalnız, bir gün yolda gidiyordum. Yerde çamurlar içinde bir kağıt gördüm. Görebildiğim kadarıyla kağıdın bir ucunda ‘Allah’ kelimesi vardı. Hemen o kağıdı Besmeleyle, itinayla aldım. Onu çamurlarından temizledim. Bir iki yerinde nokta kadar birşey kalmıştı. Onu da dilimle temizledim. Sonra itina ile cebimdeki deftere koydum. Bunun dışında benim hiçbir özelliğim yok”. Allah dostu heyecanlanır, müsaade ister, o zatın mübarek ellerinden öper ve “Efendim”, der, “ben öğreneceğimi öğrendim. Daha ne olsun?” Müsaade alarak çıkar gider. Durum böyle sevgili yavrum. Bu sorularınla beni ne kadar mutlu ettin anlatamam. Allah, o mutluluğu sana da tattırsın inşallah.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.
|