Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Vahdet bakışı ile hayata bakmak, hayır ve şer bize göre mi?
Gönderen : Mehmet Doğramacı
Tarih : 4/28/2020 9:14:22 AM


.

VAHDET BAKIŞI İLE HAYATA BAKMAK, HAYIR VEYA ŞER BİZE GÖRE MİDİR?
Soru-Cevap
Muhterem Büyüğüm,
Narı nura dönüştüren ayı; kendi gönlümüzde nasıl buluruz?

Siz Yunus'umuzun bir beyti ile ikilik bakışını vahdet bakışına çok hoş tebdil ettiniz.

BİR ÇEŞMEDEN AKAN SU

ACI TATLI OLMAYA

Nar-Nur, Cennet-Cehennem, Hayır-Şer bakışları tamamen bizlere göre midir?.Yani bu sizin o unutulmaz iftar sofarmızda buyurdugunuz gibi; "Kafanın içindeki kavgayı dindiremeyenler" e göre midir?..

Hürmetlerimle.

Mehmet Doğramacı

Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları:
------------------------------------------------------------------------
Muhterem efendim, bütün mesele, bütün varlığı, bütün kainatı, bütün tecellileri rahmet kaynağı, nur olarak görebilmekte. Büyük Yunus “bir çeşmeden akan su acı, tatlı olmaya” derken, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler” derken hep aynı şeyi kastediyorlardı. Kötülük, çirkinlik, fenalık, kin, nefret, düşmanlık hep bizim içimizdeki tevhide ulaşamayışımızdan doğan negatif, noksan görüşlerden başka nedir? Bir dünya güzellik kraliçesi düşünelim. Bu kızcağızın (çok afedersiniz) burnunda sümük olması, kulağında kir olması, barsaklarında cife bulunması onun güzelliğine halel getirir mi? Bu ve benzeri hayati fonksiyonlar olmasa o kızın güzelliği devam edebilir mi? Demek ki bize pis gibi, çirkin gibi görünen bu durumlar o kızımızın güzelliğini tamamlayıcı unsurlar. Yıllar önceydi. Fakültede okuyordum. Yenimahallede oturuyorduk. Karşımızdaki ailenin kibar, temiz, hanımefendi bir kızı vardı. Melek gibi bir insandı. Bir gün bir başağrısına yakalandı. Sabahlara kadar feryad ediyordu. Gitmediği doktor kalmadı. Teşhiste birleşiyorlar, fakat tedavisi mümkün olmuyordu. Komşumuzun kızının burnundan sümük gelmiyordu. İlaçlar, tedaviler sonuç getirmiyordu. Bir gün mahallede herkesin evliya bildiği bir yaşlı teyze ziyaretine gidiyor. Kızım diyor, bunun bir ilacı var. Nezle olmuş, mütemadiyen burnu akan bir hasta bulacaksın. Onun burnundan akan sümükleri bütün yüzüne süreceksin. Allah’ın izniyle o zaman burun kanalların açılacak. Kızcağız ümit dünyası denilenleri yapıyor ve aslan gibi oluyor. Bu olay beni çok düşündürmüştü. Bir gün kendisine sordum? “Mualla”, dedim, “o sümükleri yüzüne sürerken hiç iğrenmedin mi, hiç tiksinmedin mi?” “Ah, Sabri” dedi, “bana o anda onlar nur gibi göründü. Çünkü bana şifa getireceğine inanıyordum ve yapacak başka hiçbirşey yoktu”. Olay böyle efendim. Bizim, nakıs görüşümüz hayatta gerçekleri değiştiremez ki.

Yine yıllar önceydi, evleniyordum. Nikahta giyeceğim elbisenin provası için terziye gitmiştim. Sami Akbaş, o zamanların Ankara’sının en tanınmış, üç terzisinden biriydi. Sıramı bekliyordum. Ben, bekleme salonuna girdiğimde köşede temiz giyimli, kibar, efendi bir kimse oturuyordu. Herkes gidiyor, “Efendim, geçmiş olsun, Allah bir daha göstermesin” diyordu. Doğrusu merak etmiştim. Ben de yaklaştım, “Efendim”, dedim, kusura bakmayın, mahiyetini bilmiyorum, ama ben de müsaadenizle aynı şeyleri söyleyeceğim. Geçmiş olsun, Allah bir daha göstermesin”. O zat, olayı anlattı: Bir türlü günler geçiyor, büyük abdestini yapamıyormuş. Günler günleri, haftalar, haftaları kovalamış. Adamcağızın karnı taş gibi. En ufak bir hareket yok. Gitmediği doktor kalmamış. Bu belki ameliyatla halledilebilir, ama çok riskli, göze alamayız diyorlarmış. Nihayet bu konuda Amerika’da ihtisasını yapmış, yetişmiş, genç bir doçent herşeyi göze almış ve ellinci günü ameliyatla adamı kurtarmış. Olay üzerinden tam elli yıla yakın zaman geçti. Ama unutamadım. Sürekli düşündüm. Ben sadece iki örnek verdim. Hayatta boşa yaratılmış, lüzumsuz, gereksiz, fuzuli hiçbir şey yok.

1926 yılına kadar tıp aleminde kör bağırsak fuzuli bir organ gibi kabul ediliyordu. Bir bilim adamı onu gereksiz olmadığını, bir özel sıvı çıkardığını, bu sıvının da barsaklardaki gaitayı yumuşatıp, harekete geçirdiğini bilimsel olarak ispat etti. Benim nazarımda yeryüzündeki her zerre bir hikmete mebni yaratılmıştır. Her zerreden zikreden Allah’tır, her fiilin faili Allah’tır. Her sıfatta mevcut olan Allah’tır, her vücutta mevcut olan Allah’tır. Hayata, saygıyla, edeple, tevazu ile bakmadıkça hiçbir zaman bu gerçekleri göremeyiz, kavrayamayız, hissedemeyiz, algılayamayız. Onun için büyük Yunus,

“Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır”

diyordu. Onun için Hazret-i Ali Efendimiz “İlim bir nokta idi, onu cahiller teksir etti” buyuruyordu.

Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]