Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Hepsinden iyisi bir gönüle girmektir.
Gönderen : Sabri Babadan Mektup
Tarih : 5/8/2020 12:13:59 PM


.
SABRİ BABADAN MEKTUP
HEPSİNDEN İYİSİ BİR GÖNÜLE GİRMEKTİR
Kıymetli yavrum,

Tanıdığım bir TV programcısı hanım anlatmıştı:
Bir gün bir konuğu dini bir konuda yapılacak toplantıya davet eder. Toplantıda başka bazı konuklar da vardır. Bu hanım sonra bir sohbetimizde dedi ki: “O gün oradaki profesörler saatlerce konuştular ama hep lafı dönüp dolaştırıp kendilerine getirdiler. Yararlı bir tek konuşma yapamadılar.”

Sonra çay arasında soruşturmuş sohbeti izleyenlerden aldığı cevaplarda görmüş ki onlar da özde hiçbir şey anlamamışlar! İşte Efendim İslamı entellikle karıştırınca böyle oluyor. Opr. Dr. Münir Derman Bey derdi ki “Bunlar lakırdı ammaa sonu ne??” Ben de entelliği şöyle özetliyorum: “Laf...” Şu şunu demiş, bu bunu demiş hep laf salatası. Kimseyi kırmak niyetinde değilim ama ben doğruları doğru olarak söylemeye ta beş yaşında karar vermiş bir insanım.

Bu programcı hanım akşam bazı konukları telefonla aramış ve sohbetten hatırlarında ne kaldığını sormuş yine durum aynı. Kimse o konuşmalardan istifade ettiğini söyleyememiş.
Önemli olan ne on binlerce kitap okumak, yazmak, şu veya bu olmak. Önemli olan İslamın incelikleriyle güzelleşmek, onun boyası ile boyanmak... Yatmadan önce birkaç Ayet, birkaç Hadis okunsa, yarım sayfa manevi büyüklerin hayatı okunsa durum çok farklı olur. Bu yaşa kadar birçok yazarla tanıştım ama ne yazık ki onlarda bir Hayri Öğüt, bir Münir Derman, bir kapıcı İrfan Efendinin inceliğini göremedim. Ayten Kale Hanım mesela, arada ziyaret ederdim. Sağlık Sokakta bir velî idi, kapısı herkese açıktı.

İlahiyat Fakültesi içinde inandığını inandığı gibi söyleyen bir profesör var, onun dışında hiçbiri beni etkilemiyor. Önemli olan kâl değil hâl sahibi olmaktır. Siz sanıyor musunuz kapıcı İrfan Efendi öyle kolay olunur, onun arkasında bir irfan ordusu vardır. Profesör olunur ama öyle bir kapıcı olmak kolay değildir.
Dergi çıkaran bir kimse bir abonelik talebi için Milli Eğitim Bakanına gider fakat biraz ağır konuşur. Bakan der ki “Biz dergilerinizi okuyoruz, istifade ediyoruz ama keşke siz de biraz okusanız! Bazı gazeteler, bazı yazarlar “halka inmek” der. Ne hadlerineyse... İnmek, yukarıdan aşağıya olur. O halkın içinde öyle güzel insanlar vardır ki. Halka inilmez, halka sadece çıkılır. Bizim entel Müslümanlarımız tebliğ yazar, makale yazar, şunu yaptım, bunu yaptım der, amaa sonucu ne?

Fazıl Hüsnü Dağlarca ne güzel söylüyor:

“Gelme, gelme üstüme,
Bir şifa vermeyeceksen eğer.”

Bazı insanları kandırabiliriz, “Ooo,” derler “şu kadar işler yapmış, o büyük insan”. Ama benim büyüklük anlayışım farklı. Ben sorarım “Kardeşim sen beş Ayeti, Hadisi hayatında uygulamaya koydun mu?”. Önemli olan bu. Önemli olan ne profesör olmak, ne Diyanette şu makama gelmek, ne şu ne bu. Önemli olan halkın arasına girerek, kalp kazanmak, onlara faydalı olabilmektir. Önemli olan bir gönüle girebilmektir. Bu o insanın içindeki Nur-u Muhammediyi uyandırabilmektir.
Ne diyor Yunus: “Hepisinden iyisi bir gönüle girmektir.”

Bir gün bir büyüğe sorarlar, “Yolda birçok beyefendi ve hanımefendiler görüyoruz. Bunlardan hangisi daha güzeldir, hangisi velîdir? O da diyor ki “Hangisi sizde Allah’a (c.c.) yakınlık hissi uyandırıyorsa o velîdir.”

Bir velî yanınızda bir dakika bile dursa içiniz güzelliklerle dolar, insanları daha çok seversiniz. Böyle olmuyorsa o kişi velî değildir. Önemli olan insanların gönüllerine hitap edebilmek, gönül kazanabilmektir.

Hayat tecrübelerim bana şunu gösterdi, hani Yunus Emre’nin bir mısraı var:

“Taş gönülden ne biter?”

Dikkat ettim, materyalist, olaylara hep madde gözüyle bakan, dünyaları yalnız para ve mal olan kimselerde sevgi de olmuyor. Değil ilahi sevgi, insan sevgisi bile olmuyor. Onlar çevrelerindeki insanlara yalnız çıkar gözüyle, menfaat gözüyle bakıyorlar. Demek ki her şeyin başı Allah sevgisi oluyor. Küçükken bizim mahalledeki teyzeler “Allah’tan korkmayandan, korkulur” derlerdi. Hayat bana bu teyzelerin haklı olduğunu gösterdi. Materyalist insanlarda her şey hesap, kitap, menfaat üzerine kurulu. Öyle kimselerin kalbinde sevgiye yer kalmıyor ki.

Büyük Türk hikayecisi Sait Faik, “Her şey bir insanı sevmekle başlar” derdi. Bu söz o kadar önemli ki bazı kimseler o bir tek sevgide takılıp kalıyorlar. Dünyaları o oluyor. Bu suretle sevdiklerini put haline getiren insanlar tekamül yolunda kendi kendilerine çelme takıyorlar. Önemli olan o bir kişide başlayan sevgiyi her gün biraz daha genişletmek, büyütmek, doğayı sevmek, bilimi sevmek, güzel sanatları sevmek, düşünceyi sevmek, insanları sevmek ve giderek kainattaki tek istisna olmadan bütün insanları, bütün hayvanları, bütün bitkileri, bütün eşya ve cemadatı sevmek. Olay bu yavrum. Evrensel sevgiye böyle varılır. O zaman bütün kainat Muhammedi bir aşkla kucaklanır. O zaman gördüğün her insana dost, arkadaş, kardeş gözüyle bakarsın. Gezdiğin her ülke sana anavatan gibi gelir. İşte sevgide tekamül budur. O zaman insan dünyaya bir cennet gözüyle bakar. Kur’an-ı Kerim’de “Ne yana bakarsan bak, Allah’ın vechi (bir yansıması) oradadır” buyrulmuyor mu? Dünyası cennet olanın ahireti de cennet olur. Artık o insan ölüm korkusundan kurtulur. Hayatın sonsuzluğuna inanır. Ve Ömer Hayyam gibi

“Sevginle gireceğim toprağa

Sevginle çıkacağım topraktan”

der. Artık gerçek huzur, mutluluk ve güzelliğin saltanatı başlamıştır. Hayata şöyle seslenir:

“Ben cihanın altın terazisine

Ağırlığımca sevgi vermişim

Ses edin uzak milletlerin gençleri

Bütün antenlerimi germişim”...

Selam, sevgi ve saygı ile.

Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

Selamlar. Sağlık, huzur, esenlik, rahmet ve bereket dolu cumalar.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]