Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Paylaşmak ki o en güzel...
Gönderen : İlknur
Tarih : 8/26/2020 10:21:17 PM


.
İyi akşamlar Sabri amca;
Hafta sonu Fenerbahçe’de bulgur pilavı yapılıp yediğimiz gün okadar harikulade bir gündü ki o günden beri yazmak kısmet olmadı, bugüneymiş kısmet. Cumartesi günü ben Fenerbahçe’ye geldiğimde Fatmagül Hanım’ın önünde kocaman bir tepsinin içinde bulgur vardı; ayıklanacakmış. Siz, benim ayıklamamı söylediniz; ben de oturdum karşınıza. Önümde bulgur, yanımda tencere; avucuma bir avuç alıp temizlediğim bulguru tencereye koymaya başladım. Sonra üç tane genç geldi; 2 genç bey ve bir hanım. Bir tanesi son derece kibar ve hürmetkar, yanındaki diğer genci ve hanımı tanıştırdı size; o ikisi evleneceklermiş, Allah çok mutlu olmalarını nasip etsin inşallah. Sonra oturdular. Ben önümdeki bulguru büyük bir dikkatle ayıklamaya çalışırken biryandan da içimden “acaba bu kibar genç kim” diye geçiriyorum. Bir süre sonra siz “İlknur, bu çocuk kim biliyor musun; Ahmet Kayhan Hazretleri’nin torunu” dediniz. Nekadar da saygılı, zarif, kibar, ince bir genç beyefendiydi. Ahmet Kayhan Hazretleri’nin torunu da ancak böyle güzel bir insan olabilirdi diye düşünmüştüm. Sonra yine devam ediyorum bulguru ayıklamaya kendimi vermiş bir halde ve içimden de her avcuma aldığım bulguru temizlerken “Allah’ım sen beni mahçup etme” diye geçiriyorum. Sonra siz”İlknur, hele ağzıma bir taş gelsin…” diyerek takıldınız bana. Ben de gülümsedim ve daha da bir dikkatle içimden “Allah’ım sen beni mahçup etme” diyerek ayıklamaya devam ettim konuşulanlara da kulak kabartarak. İbadetten bahsediyordunuz. Bir ara “mesela şuan İlknur deminden beri ibadet yapıyor, okadar dikkatle aman Sabri amcamın ağzına taş gelmesin diye temizliyor ki” dediniz. İçimden “demek” dedim “insan yaptığı işi tamamen kendini vererek yaparsa, bu bir ibadet oluyor” dedim kendi kendime. İbadetten bahsederken Paygamber Efendimizle ilgili bir şey anlattınız beni çok etkileyen. Peygamber Efendimiz bir mübarek gecede, bütün gece ibadet yapmak istemiş; kendisi okadar zarif, okadar ince bir insanmış ki, ibadete başlamadan önce eşi Hz.Ayşe’ye sormuş ve “ben bu gece ibadet yapmak istiyorum, bana izin verir misin” diyerek eşinden izin istemiş. Bunu anlatırken ağladınız; ben de okadar etkilendim ki Peygamber Efendimizin o inceliği, o zerafetinden gözlerim doldu avcumda bulgur temizlerken, gözlerim dolunca avcumdaki bulgurdaki çöpleri göremez oldum ve yaşlar geçsin diye yüzümü yukarı kaldırdım birkaç saniye ve ayıklamaya devam ettim ardından. Siz sinirliyken ya da üzüntülüyken yemek yapma dermişsiniz eşinize; bir ara “acaba gözyaşım bulgura tesir eder mi” diye geçti içimden. Sonra ben çok yavaş yaptığım için Nermin Teyze de bana yardım etti ve bitirdik temizlemeyi. Yavaş yavaş da insanlar gelmeye, bayağı bir kalabalık olmaya başlamıştı. Fatmagül Hanım bulgur pilavını pişirdi ve getirdi. Kocaman bir tencereydi. Her tabağa “bismillah” çekerek bulgur pilavını koydu. Hepimiz afiyetle yedik. Okadar lezzetli ve güzel olmuştu ki. İçinde bol domates, bol biber, bol soğan, bol sarmısak vardı. İçinde sarmısak olan bulgur pilavı daha önce hiç yememiştim; nasıl da güzel bir tat vermişti bulgura. Herkesten “nekadar lezzetli olmuş” diye sesler geliyordu. Siz bir ara dediniz ki yerken “neden bukadar lezzetli oldu biliyor musunuz, çünkü bu bulguru İlknur ayıkladı, onun eli değmese bukadar güzel olmazdı” dediniz gülümseyerek. Nekadar inceydiniz; hoşuma gitmişti ama ne yalan söyleyeyim bu sözleri hiç de hak etmediğim için utanmıştım. Benim payım okadar küçüktü ki bu harika bulgur pilavının yapımında. Asıl hüner onu pişiren ellerdeydi; Fatmagül Hanım’ın elindeki lezzetteydi, yaparken ki gönlündeki iyiniyette ve Allah’la birlikte olmasındaydı asıl bulgurdaki hikmet. Nitekim okadar bereketli oldu ki koskoca tencere bitiverdi; eve giderken eşime bile götürdüm az bir şey, onun da nasibi varmış. Sohbet devam ediyordu. Bir ara Ahmet Kayhan Hazretleriyle ilgili bir şey anlattınız. Bir gün onunla birlikte çay içiyormuşsunuz. İki genç tartışıyorlarmış; Ahmet Kayhan Hazretleri sormuş gençlerden birine “ne oldu, neden tartışıyorsunuz” diye. O da biraz ilerideki diğer genci göstererek “arkadaşım elinizi öpmek istiyor ama içkili olduğu için ben engel oluyorum bu halde mi öpeceksin diye” demiş. Ahmet Kayhan Hazretleri de “söyleyin, gelsin” diyerek yanına çağırmış diğer genci. Genç gelmiş, ellerinden öpmüş ve “ben içkiyi bırakma kararı aldım ve ellerinizden öpmeye geldim” demiş; sarılmışlar ve Ahmet Kayhan Hazretleri “bakın gördünüz mü, neden beni sevdiğimden ayırmaya çalışıyorsunuz” demiş. Ben pek güzel anlatamadım, yanlış anlattıysam affedin Sabri amca. Bu son cümle gözlerimi doldurdu, etkilendim. Tam karşımda da saçı arkadan toplu, sarışın, renkli gözlü, zarif bir hanım vardı. İlk geldiğinden beri dikkatimi çekmişti hali, duruşu, bakışı, sessizliği, ince bir hanıma benziyordu… Gözlerim doluyken kafamı bir kaldırdım karşımda o hanım efendi, gözleri dolu dolu olmuş, gözleri önünde önüne bakıyor; onu öyle görünce daha da bir duygulandım. O gün Münir Bey’le ilgili de bir şey anlatmıştınız, aklıma geldi: Münir Bey çok az uyurmuş, birkaç kaşık çorbayla da doyarmış. Ankara’dan bir bey bir gün demiş ki “O Münir Bey’se ben de şuyum; ben de az uyuyabilirim” demiş ve az uyumaya başlamış . Çok kısa bir süre sonra ağzından, burnundan kan gelerek hastaneye kaldırılmış. Buradan da anladığıma göre az yemek ya da az uyumak değilmiş önemli olan. Önemli olan bütün olarak böyle bir hayatı yaşayabilmekmiş, yaşam tarzı olarak benimsemekmiş bir bütün olarak. Her an Allah’ın huzurunda olduğumuzu hissedip, her an Allah’la birlikte olabilmek ve “Nereye bakarsan bak Allah’ın vechi oradadır”’ı yaşayabilmek. İnşallah Allah bize de nasip eder. İşte böyle muhteşem, harikulade bir gündü o gün. Ertesi gün yine sizinleydik; sizin varlığınız olduğu için yine çok güzel bir günle aydınlandı günümüz. Çok teşekkür ediyorum Sabri amca ve güzel ellerinizden çok çok öpüyorum.
Sevgi ve saygıların en güzelini yolluyorum size.
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
*******************************************************************
Sayın İlknur Hanım,
2.7.2008 tarihli mailinizi aldım
Kıymetli yavrum, o güzel günü ne güzel anlatmışsın. Beni en çok mutlu eden ne oldu biliyor musun, o harikulade güzel bulgur pilavından birkaç kaşık da eşine götürmüşsün. Bu ince ve zarif hareketin beni ağlattı. Çok duygulandım. Ne güzel birşey paylaşabilmek. Hayatta ondan daha güzel birşey düşünemiyorum. Bir yazar hanım kitabının ismini “Paylaşmak ki o en güzel” koymuştu. Buna bir ömür boyu hiç ara vermeden devam etsek ne güzel olur? Yediğimiz ekmekten, okuduğumuz kitaba kadar herşeyimizi insanlarla paylaşabilsek. O zaman dünya daha güzel olurdu.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]