Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Dile gelen taş...
Gönderen : Cahide
Tarih : 9/7/2020 11:37:57 AM


.
DİLE GELEN TAŞ

Okuyucu Mektubu

Sevgili Babacığım, Kıymetli Dostlarım, Sizleri saygı ve sevgilerimle selamlıyorum, yeni haftamız mübarek olsun.
Babacığım, kitaplarını hayranlıkla okuduğum Sayın Samiha AYVERDİ Hanımefendiye ait “Dile Gelen Taş” adlı eserinden bir bölümü müsaadenizle paylaşmak istiyorum..

………….
Çömlek kırıkları, taş ve değnek parçalarıyla oynayan çocuklara, idrakçe onlardan üstün olan biz, şefkatli ve acıyıcı bir tebessümle güleriz.
Ne iyi ki, hayatımız boyunca yaptığımız işlerin, savaştığımız müşküllerin, peşinden koştuğumuz kıymetlerin, birer çocuk oyuncağı olduğunu bilenimiz hemen yok denecek kadar sayılı olduğu için, hayalimizin, hissimizin, gücümüzün mahsulü olan bu işler karşısında birbirimize gülmek, hatırımıza gelmez. Evet ne iyi ki, bu dünyada her birimiz birer akıl çocuğuyuz da, kimsenin kimseye gülecek, kimsenin kimse ile alay edecek hali yoktur.

Yalan mı? Bu dünya bir oyun meydanı değil de nedir? Tıpkı, birbirine karışan cıvıltılarla, çocukların oyun oynadıkları bir meydanlık…
Bu meydanda sevinç de, keder de, elden ele geçen bir top gibi, durmadan yer değiştirir. Bugün senin olan top, yarın başkasınındır. Bilinmez bir sille, onu elin birinden çekip alırken, en umulmadık bir başka ele veriverir. Böylece de, ne meydan oyuncusuz, ne de top sahipsiz kalır.

Ne gizlisin, ne akıllara şaşkınlık vericisin ki, Şeytan’la Adem’i yan yana yarattın da, birinin hasiyetinden ötekini nasipsiz bıraktın.
Gülle fesleğen aynı tabiatın memesinden süt emdiler; amma kurtla kuzu kadar birbirlerine vahşi kaldılar.

Her kuşa uçmayı senin hünerin öğretti; amma kumrunun hu husunu, sakanın hançeresine bağışlamadın. Atmacanın çıktığı yüksekliklere, serçeyi yabancı kıldın.

Balık, sahilde ömür süren mahluklara şaştı ve acıdı: “Bunların cezaları ne büyükmüş ki, kupkuru toprakta yaşamaya mahkum edilmişler!” dedi.
Güvercin de balığa acıdı: “Zavallıyı boğmak için denize atmışlar, vah yazık!” diye eseflendi.

Erkekle kadını bir mayadan yaratmışken, cinsiyetlerini ayrı ayrı dokudun; sonra da bu ayrılığı, aralarında en şiddetli bir yakınlık ve ülfet vesilesi düzdün.

Ah, senin oyununa bu dünyada kimin aklı ermiş ki, benim ersin Devletlim…

Akşam odamda oturup sokaktaki çocukların, oyunlarını neşe ve ciddiyetle oynayışlarına bakarım. Esir almacalar, birdirbirler, kaydıraklar, köşe kapmacalar, tıpkı bizim hayat oyununu, hırs ve ciddiyetle oynayışımızın benzeri.

Çocuklar da bizim gibi, kazanırlarsa sevinir, kaybederlerse küsüp ağlarlar.

Bu dünyada her mahluk, ne büyük bir hırsla, tabiatının esiri…
Döğüşen kedi, hayatının en mühim hadiselerinden birini işlediğine kani değil midir? Keskin tırnakları, sivri dişleriyle hasmına saldırıp kulağını yırtmak, gözünü kör etmekten daha büyük nasıl bir zafer düşünebilir? Amma bilmez ki, bu kanlı kavgaların en kızıştığı an, bir insan ayağının tekmesi, bu zafer ve hezimet davasını nasıl kati bir sonla neticelendirebilir…

Acaba biz de hırsa ve mücadelelerimizi acıyarak seyreden kuvvetin esiri olduğumuzun ne zaman farkında olacağız? Gaye bilip dört elle sarıldığımız bu oyunlara, bir “Dur” emri ile son verecek o kuvveti küçümsemek safdilliğinden ne zaman kurtulacağız Allah’ım?

Hürmetlerimle..
Cahide

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]