Konu : Hz. Fatıma Anne'mizin edebi ve inceliği...
Gönderen :
Gülden Bulut
Tarih :
9/10/2020 10:51:34 AM
.
HZ. FATIMA ANNEMİZİN EDEP VE İNCELİĞİ
Okuyucu Mektubu
Sevgili BABACIĞIM ve Değerli Gönül Dostları;
Selam,sevgi ve saygılarımla;sağlık ve esenlik içinde olmanızı diliyorum.
HZ. FATMA(r.a) "Fâtıma benden bir parçadır. Kim onu sevindirirse beni sevindirmiş; kim onu incitirse beni incitmiş olur. Beni inciten de Allah’ı incitir." Hz. Muhammed (Aleyhisselatü Vesselam Hz.)
Yıldız gözlü, ay yüzlü kadınları anlatmak kolay değildir; Hz. Fatma’yı anlatmak hiç kolay değildir. Ali Şeriati’nin dediği gibi; "Fâtıma, Hz. Muhammed’in kızıdır, Fâtıma Hz. Hatice’nin kızıdır, Fâtıma Hz. Ali’nin eşidir, Fâtıma Hasan ve Hüseyin’in anneleridir. Bütün bunlar doğrudur, ama bunların hiç biri Fâtıma değildir. Fâtıma Fâtıma’dır." "Yarabbi beni bir göz açıp kapayacak kadar zamanda senden gayrı bırakma, kendime teslim etme" diyordu Allah´a duasında. Onun için Hz. Fatma annemizin ruhaniyeti, varlığı algılayış ve yaşayışı ve aldığı ışığı yansıtışı elbette farklı idi ve Peygamberimizin "Fâtıma, İmren kızı Meryem hariç cennetteki diğer kadınların efendisi olacaktır" hadisiyle anlam bulmuştur. Hz. Fatma’nın pek çok lâkabının yanı sıra en yaygın olarak bilineni saf, berrak, ay gibi anlamındaki "Zehra" ile iffetli, eşi bulunmaz, namuslu kadın anlamına gelen "Betül"dür. Betül lakabına Hz. Meryem ile Hz. Fatma layık bulunmuşlardır. Zira her ikisi de kadınlık hallerinden arı bir vücuda sahiptirler. Yüzünün parlaklığı ile ilgili olarak ise Hz. Ayşe en karanlık gecelerde bile Fatma’nın yüzünün aydınlığından bahsetmiştir. Kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü, mirastan hak alamadığı, kadınların insan yerine konmadığı, pazarda alınıp satıldığı bir dönemde Hz. Fatma, ilâhi olarak verilen bir hakkı, gönülden gönüle aktarılan bilgiyi, şefaati miras olarak devraldı. Peygamber´in soyu Hz. Fatma vasıtasıyla sürecekti. Öyle de oldu. Bu aynı zamanda kadın hakları açısından bir devrimin de başlangıcı olmuştur. Hz. Muhammed’in hem bir baba hem de bir erkek olarak kızına gösterdiği sonsuz saygı ve sevgi kadınların nasıl yüceltilmesi gerektiğine dair bir örnekti. Hz. Fatma geldiğinde ayağa kalkması, ona kendi yerini vermesi, onun yüzünden ve ellerinden öpmesi, koklaması, onun yardımına, şifacılığına ve desteğine kendini teslim etmesi, ona gösterdiği saygı ve sevginin bir işareti olduğu gibi; bu devrimi destekleyen davranışlardır. Hem İslâm’ın kadına bakışının, hem de akıllı, dirençli, bilinçli kadının bir ifadesidir. Aynı örneklik aile kurumu açısından Hz. Ali ile yaptığı evlilik için de geçerlidir. Hz. Fatma’nın kişiliğinin gelişiminde, dirayetli oluşunda, merhametli yüreğinde elbette annesi asil Hatice’nin payı büyüktür. Hatice insanlar arasında nasıl fark gözetmemiş, servetini İslâm’ın yayılmasında çekinmeden harcamış, bir kuruşunun bile hesabını sormamışsa, Hz. Fatma da maddî kaygılardan uzak bir hayat sürmüş, hatta bu konuda çok da acılar çekmiştir. Peygamberimiz de, çok hassas bir şekilde eğitmiştir kendilerini. Hicret´ten üç yıl önce çocuk yaşında annesi Hz. Hatice’yi kaybeden Hz. Fatma, Peygamberimize yapılan her türlü zulmü ya babasıyla birlikte yaşamış ya da tanık olmuştur o çocuk haliyle. Artık hem çocuk, hem annedir babasına. Yaşananlar, Fatma’yı çocukluğundan itibaren Fatma yapmaya yetmiştir. Dıştan bakıldığında sıradan insanlar için tanımlanabilecek acı, Fatma için gönlü eğitmenin ve yükselmenin bir yolu olmuştur. Her şeyini kaybetmeden ya da gönüllü olarak vermeden gerçek benliğe ulaşılamayacağının gerçek bir örneğidir Hz. Fatma. İnsana dair zaaflardan arınmak için yaşamıştır adeta. Peygamberimizin gözetiminde ve sayısız ıstırap ve fedakârlılarla geçen Hz. Ali ile evlilikleri hem zühd ve takvanın, hem de eşlerin birbirlerine duydukları saygı, sevgi, yardımlaşma açısından aile kurumunun en güzel örnekleri olarak gösterilir. Eşler arası dayanışma ve bağlılığı Peygamberimizin şu ifade ile pekiştirdiği söylenir: "Kızım Fâtıma, sen Ali’ye cariye ol ki, o da sana köle olsun." Hz. Fatma, savaşlara katılır ve hemşirelik görevini yerine getirirdi. Uhud savaşı’nda Peygamberimizin aldığı bir yara üzerine kanının durmadığını gören Hz. Fatma’nın bazı otları yakarak küllerini akan kanın üzerine sürmesiyle tedavi etmesi, Müslüman geleneğinde kutsal bir şifa temsili olarak anılmasına yol açmıştır. Bugün de Anadolu’da değişik şifacılık uygulamaları sırasında "El benim elim değil, Fâtıma Anamızın eli" denilerek aynı gelenek sürdürülmektedir. Hz. Fatma’nın en acı olarak değerlendirdiği zaman Peygamberimizin vefatıdır. Bu duygusunu şu sözleriyle ifade etmiştir: "Resulullah´ın yeryüzünden ayrılmasından sonra gönlüme öyle bir hüzün çöktü ki, eğer o hüzün karanlığa çökseydi karanlığın rengi değişirdi." Hz. Fatma, babasının öleceğini öğrendiğinde çok ağladı, ama babasından "Bana ehlibeytimden ilk kavuşacak olan sensin" bilgisini alınca rahatladı. Ancak babasının ayrılığıyla hep yandı ve bir an önce kavuşmanın hasretiyle geçirdi zamanını. Yüreğinin ateşi hiç sönmeden Hicretin 11. yılında vefat etti. Vasiyeti üzerine geceleyin Hz. Ali tarafından Cennetü’l-Baki’ye defnedildi. Hz. Fatma. Vahdetten kesrete geçiştir adeta. İlahi sevginin gönüller aracılığıyla aktarılmasıdır. Sabır, tevekkül, teslimiyet, rıza hem Hz. Fatma’nın hayatının hem de evliliklerinin yapı taşları olmuşlardır. Hz. Fatma sadece Hz. Ali’nin eşi değildir. Sadece Hasan ile Hüseyin’in anneleri değildir. Sadece Peygamber kızı değildir. Fatma her şeyiyle insandır, insanlığındır, insanlığa dairdir. Selâmımız, O’nun ve bu ay yüzlü hanımların üzerine olsun. Onlar sadece gökyüzünde parlayan yıldızlar değillerdi; Cennetle müjdelenmişlerdi. Kendilerini görmeyi bilenlerin yüreklerine nur yağdırdılar asırlardır. Allah görmeyi bilenlerden eylesin…Amin...
Hürmetlerimle.
Kızınız;Gülden BULUT.
|