Konu : "Yaratılanı hoş gör, Yaratandan ötürü".
Gönderen :
Hatice Hakeri
Tarih :
11/7/2020 11:24:10 AM
.
"YARADILANI HOŞ GÖR, YARADANDAN ÖTÜRÜ"
Mektup-Cevap
Muhterem Büyüğüm, Çok Değerli Dostlar,
Uyku ölüme benzetilir hepimiz biliriz de yatarken belki bir daha uyanamayacağımızı düşünüyor muyuz acaba? O gün içinde neler yaptık? diye kendimizi hesaba çekermiyiz? Ben bugün kendime hep bu soruyu sordum. Dün gecem sıkıntılı geçti. Hep aynı gün dinlediğim "hayatımızın son anı çok önemli, mühür vurulma anı o an bir defterin kapanışı ve mühürlenişi.Bir daha artık sadece mahşeri beklemek var giden için " diyen konuşmayı düşündüm.
Kader bu. Bilinmeyen. Ne çok şeyleri bırakıyoruz zaman içerisinde. Ölümle ayrıldıklarım oldu hala yoklukları içimi sızlatan artık anılarda kalan ama benimle hep yaşayacak olanlar. Yaşarken de ayrıldıklarım var.Hayattalar ama artık bana çok uzaklar. Ben izin vermediğim sürece de asla yeniden hayatıma giremeyecekler. İnsan odaklı yaşamak yanlış aslında. Lakin, ilişkilerin hesabı sorulacak. Yaşadığım anların hep güzel olanlarını hatırlayarak bütün kötü anları sildim düşüncelerimden. Dolayısıyla geçmişe bakıp ta üzülmüyorum artık. Ve de kırgın olduğum kimse yok. Kendi adıma hesaplaşmaları burda birakmayı başardım. Helal ettim herşeyi.
Ataol Behramoğlu'nun çok güzel bir şiiri vardır " Yaşadıklarımdan öğrendiğim birşey var diye" Bu şiiri benim şiirlerim arasına aldım.
Zaman,,, zaman,,, En büyük armağan. Rab'bimizin üzerine yemin ettikleri üzerine çok daha fazla düşünüyorum. Bazı insanlar bazılarına yakîn edilmiş. Eş olmuş, arkadaş olmuş, akraba olmuş, komşu olmuşuz.
Ancak efendim...
Bir şeyi başaramıyorum. Ben sizin gibi herkesi sevemiyorum. Çünkü hayal kırıklığı yaşamaktan yoruldum.Tek bir ölçüm var artık ahlakını sevdiğim insanı seviyorum. Ancak sonradan anlıyorum ki insanların çoğu binbir yüzlü maalesef. Ahlak kelimesini bile çıkarmaya çalışıyorlar lügatimizden yerine "etik" diyorlar ama ben ahlak diyeceğim. Güzel ahlak da ancak mübarek Kur'an'ın şekil verdği insandan çıkıyor. Hidayet meselesi yani. İnsanları olduğu gibi kabul etmeliyiz diyorsunuz. O zaman önce insanı tanımalı sonra mı onu sevmeliyiz?
Ama yine diyorsunuz ki "insanı tanımak çok zor" ??????
Bu iki bilinmeyen denklemi size sunuyorum efendim.
Sonsuz hürmetlerimle..........
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Hatice Hakeri,
Efendim, bu sefer ele aldığınız konu son derece önemli, son derece hayati. Hani doğum günü partilerinde iyi ki doğdun diye başlayan bir söz vardır. Siz de Allah razı olsun iyi ki bu konuya değindiniz. Sizin bu akşamki üzüntünüz, sizi uykusuz bırakan sıkıntı nerden geliyor biliyor musunuz? Siz hayatı kategorilere ayırıyor, aylık bütçe yapar gibi planlıyorsunuz. Bir hakimin karar verişi gibi şunlar şunlar hayatımda kalacak, şunlar şunlar çıkacak diyorsunuz. Ve kararınızı verdikten sonra onları gönül kapınızdan dışarı atıyorsunuz. Darılmayın, gücenmeyin bu bence çok yanlış bir davranış. Evet, hayatta birileri sizi kırabilir, incitebilir, üzebilir, ağlatabilir, uykusuz bırakabilir. Ama o an ilişkiniz biter gibi görünse de ileride ne olur bilemeyiz ki. Biliyorsunuz gaybı yalnız Allah bilir. Belki bugün sizi uzun uzun ağlatan bir insan yarın bundan pişmanlık duyabilir. Gelir elinizi öper, samimi olarak af dileyebilir, özür dileyebilir. Duyduğu pişmanlıkta samimi olabilir. Derim ki hayatta kimseye karşı kapımızı ebediyen kapamayalım. Daima eskilerin tabiriyle mülahazat kapımızı açık bırakalım. Kimbilir belki bugün bize en büyük acıyı, en büyük ıstırabı tattıran insanlar bir mucize olur, dönerler. En temiz, en nezih, en güzel duygularla ellerini uzatırlar ve
“Yeniden başlasak, yeniden aşka
Hiçbir şey olmamış gibi yeniden”
diyebilirler. Burada gelecek itiraz seslerini duyar gibi oluyorum: Ben onu tanırım, o dünyada değişmez. İşte bu noktada ben olaya farklı bakıyorum. Değişmeyebilir, öyle görünebilir ama bir büyük, bir yüce kuvvet o kalbi değiştirirse işte gözlerden kaçan nokta burada. Madem ki bizler o Yüce Varlığa inanıyoruz, önünde rüku ediyor, secdeye varıyoruz. Nasıl kapılarımızı ondan gelecek tecellilere kapatabiliriz? O an için kapanmış gibi görünse de biz yine dua edelim, O’ndan isteyelim, O’ndan dileyelim. Size Hazret-i Ömer’i hatırlatırım. O cennetle müjdelenen olağanüstü büyük insan, güzeller güzeli Hazret-i Ömer, henüz imana gelmemişti. Bir gün kız kardeşinin evine gitti. Gördüğü manzara tüylerini ürpertti, dehşet içinde bıraktı. Kız kardeşi de, eniştesi de namaz kılıyorlar. Fevkalade asabileşti. Ben ona gösteririm dedi. Kainatın Efendisinin evine gitti. O anda kafasından neler geçtiğini herkes anlayabilir. Kapıdan girdi. Orada Resulullah Efendimiz’in mübarek yüzünü görünce birden bütün dünyası değişti. Yere diz çöktü, Efendimizin mübarek ellerinden öperek biat etti.
Efendim, o Hazret-i Ömer’di diyeceksiniz, ben diyorum ki o bir Allah tecellisiydi. O tecelli başkalarına da olabilir. Beni hayat boyu kıran, inciten, üzen, ağlatan, uykusuz bırakan birçok insanlar oldu, ama hiçbirinden ümidimi kesmedim, hep bekledim, bekliyorum, bekleyeceğim. Türkçede en çok sevdiğim kelime, bekleyiş. Şiir kitabımın ismini de bekleyiş koymuştum. Hiç belli olmaz bugün bana en büyük ıstırabı, acıyı tattıran insanlarla yarın yeniden tertemiz, yeni yağmış kar kadar lekesiz dostluklar başlayabilir. Benim kapım hiç kapanmadı ve kapanmayacak da. Bekliyorum, o kimselerle yeniden zemzem suyu kadar temiz dostlukların kurulmasını. Gelin, imkansız kelimesini dilimizden çıkaralım. Allah isterse her şey olur.
Necip Fazıl bir şiirinde
“Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur”
diyor.
Gelelim son sorunuza bence en önemli kısım da burada. Efendim, biz önce insanları seveceğiz, onları Allah yarattığı için, onları Allah ayrı ayrı değerler, meziyetler, güzellikler verdiği için. Yunus Emre
“Yaratılanı hoş gör, yaratandan ötürü”
diyor. Bu dünya edebiyatının en önemli mısraı. Bugüne kadar hiçbir şair bu kadar muhteşem bir mısra söyleyemedi. Biz de efendim insanları Allah yarattı diye seveceğiz. Dikkat ederseniz bendeki insan sevgisinin temelinde bu var. Bir büyük veli “Allah’ın insan olarak yarattığı bir kimseyi sen kim oluyor da kardeşliğe kabul etmiyorsun” diyor. Evet insanları Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma, Leyla, Süheyla diye değil de Allah’ın kulu olduğu için sevmek. Onları Allah yarattığı için sevmek. İşte efendim benim hayat felsefem bu. Ben tek istisna olmadan yeryüzündeki bütün insanları seviyorum, kabul edersiniz, etmezsiniz. Tabi o sizin bileceğiniz iş. Önce sevgi, sonra onları anlamaya çalışmak. İnsanları anlamak o kadar zor ki beni yakinen tanıyanlar bilirler üç buçuk yaşında okuma yazma öğrendim. İlkokula başladığım zaman bir kütüphane dolusu kitap okumuştum. Bu okuma eylemi bir ömür boyu devam etti. Hala da ediyor. Emekli maaşımın mühim bir kısmı kitaplara, dergilere gidiyor. Bazen evimin elektriği sabahlara kadar yanıyor. Bütün bunlardan sonra bana sorsalar deseler ki sen insanları tanıyor musun? Yine de evet diyemem, tanımaya çalışıyorum derim. Ve efendim bu insanları tanıma aşkı ve gayreti kısmet olursa son nefesime kadar devam edecek. Aleksi Carel, “İnsan bu, meçhul” diyordu. Evet, insan bir meçhul olarak geldi, bir meçhul olarak gidecek. Bir kudsi Hadiste “Ben insanın sırrıyım, insan benim sırrım” buyruluyor. Bu nedenlerle önce insanları tanıyalım, sonra sevelim dersek ömür boyu sevgisiz yaşarız. Bence sevgisiz geçen bir hayat ölümden de acıdır. Önce sevgi, sonra yine sevgi. Bütün kainatı içine alan bir sevgi. Yeryüzündeki bütün insanları, bütün hayvanları, bütün bitkileri, eşya ve cemadatı Muhammedi bir aşkla kucaklayan bir sevgi. Önce seveceğiz, son nefesimize kadar gücümüz yettiğince, imkanlarımız elverdiğince anlamaya çalışacağız. Efendim, sorduğunuz için söyledim. Benim düşüncem bu. Eğer yanlış düşünüyorsam Allah affetsin. Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.
|