Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Bir bardak su getir, stressiz olsun.
Gönderen : Özden
Tarih : 2/8/2021 3:16:19 PM


.
BİR BARDAK SU GETİR, STRESSİZ OLSUN
Mektup-Cevap

Sevgili Babacigim nasilsiniz, mailime verdiginiz cevabi inanin aglayarak okudum. Ben sizi ve basta sevgili Cigdem Hanim olmak uzere butun gonul dostlarimi cok seviyorum ve kocaman bir ailenin uyesi olmaktan cok mutluyum. Allah sizden ve gosterdiginiz ilgiden razi olsun.


Sabah isyerinde birkac arkadasla konusuyorduk , onlarin anlattiklari ve benim kendi kendime bir dusunduklerim bir araya gelince asagidaki sekilde olustu duygular... Sizlerle de bir paylasayim istedim.
Sabah uyandığınızda kendinizi yine yorgun ve bezgin mı hissediyorsunuz?. Hayatla mücadele etmek sizin üzerinizde ağır bir yük mü oluşturuyor.? Çoğu zaman her şey istediğiniz gibi gitmiyor mü. ? Çok emek ve çaba sarfettiğiniz halde yaptıklarınız istediğiniz sonucu vermiyor mü? İşteki başarınız birileri tarafından engelleniyor mü? Yoksa bütün çabalarınız en yakınınızdakiler tarafından bile takdir edilmiyor mu? Ağır ekonomik prolemleriniz mı var . Kimse sizin fikirlerinizi önemsemiyor sözünüzü dinlemiyor mü? Artık sizi kimsenin umursamadığını mı düşünüyorsunuz.? Bulunduğunuz yerden uzaklaşmak mı istiyorsunuz.?

Evet bütün bunlar günlük yaşamımızda bizi sıklıkla sarıp sarmalayan duygular. Unutmayın bu zorlu yaşam mücadelesinde bunları tek hisseden siz değilsiniz. Hele son yüzyılda bu tur duygu çatışmalarına ve onların insan ruhu ve bedeni üzerinde yaptığı etkiye kısaca stress deyivermişiz.

Bu hissedilen baskı bazen öyle ağırlaşıyor ki insan çığlık atarak bağırmak , kaçmak kurtulmak, uyuyup tüm sorunlar hallolduktan sonra uyanmak istiyor.

Ancak bütün bu sıkıntı ve baskıdan kurtulmak da mümkün. Çok çetin bir süreç bizi bekliyor gibi gelebilir ama belki de nefes almak kadar kolay olabilir !!!

Öncelikle kabul etmemiz gereken en önemli nokta başımıza gelen hiçbir şeyin sebepsiz olmadığı . Belki bütün sorunlar bizden kaynaklanmıyor. Belki en ummadık şekilde belalar bizi buluyor, bazen en sevdiklerimizden en inanilmaz , en aci darbeler geliyor... Ama ne olursa olsun sebepsiz değil !!! En önemli sebep ise dünyanın ve bu dünyadaki yaşamın bir imtihan oluşu... Öyle ya zorluklar olmasa , musibetler olmasa doğru ile yanlis, iyi ile kötü, hak eden ile etmeyen, gercekten inanan ile inanmayan birbirinden nasıl ayrılacak? Altin atese atilmadan ayrisir mi pisliklerinden???

Bütün bunları bildiğimiz halde , uygulamaya çalıştığımız halde yine de bu yaşam kargaşasında içine düştüğümüz kısır döngüden kurtulamıyorsak, çemberi kırıp ruhumuzda yaşama sevincini ve coşkusunu hissedemiyorsak ; gönül gözümüzün önündeki perdeleri yırtıp atamıyoruz demektir.

Demek ki uygulamada bir şeyleri değiştirmemiz gerekiyor. Bir yerde biz de yanlış yapıyoruz. Faturayı başkalarına kesmek hep mümkün. Trafikte hızlı giden, hatalı sollayan başkası, iş yerinde hakkımızı vermeyen patron, söz dinlemeyen çocuklar, saygısız ve umursamaz bir aile , bizi arkadan vuran dostlar, bazen ruhumuzu kanatan hatta olduren darbeler .... Hepsi suçlular. Ya biz??? Biz bir yerlerde yanlış yapıyor muyuz once ona bakmaliyiz ...

Her isimizi Allah rızası ile mı yapıyoruz. Yoksa çıkarlarımız doğrultusunda mi? Rabbim dedi diye mi uyguluyoruz dinimizi , yoksa nefsimizin oyununa mi geliyoruz....? İlla ki ısrar ediyor muyuz hep benim istediğim olsun diye ...

Madem ki hayatımızdan memnun değiliz. Düzeltmek için kendimizden başlamaya ne dersiniz. Hiç hayatımıza radikal değişiklikler yapmayı denedik mi? Örneğin uyku saatlerimizi , yeme alışkanlıklarımızı, insanlara olan davranışlarımızı değiştirmeyi denedik mi... Ya ibadetlerimizi gözden geçirdik mi. Onlardaki samimiyetimizi sorguladık mi?

Bizi yaratan Rabbimızın bizi herkesten çok sevdiğini , Rahman ve Rahim esmaları ile kuşattığını biliyoruz da öyle ise neden dualarımız kabul olmuyor diye üzülebiliyoruz. Dua etmeyi kısmet eden Rabbim bütün duaların kabul olduğunu da müjdeliyor. Sadece zamanı gelmeli. O zaman bu umutsuzluk, moralsizlik, üzüntü, stress niye?
Gelin derin bir nefes alalım ve hayatımızı küçük değişiklikler ile stressten ve dertlerden temizleyip arındıralım. Güne erken başlayalım. Sabah ezanının sesi ile kalkıp Allah’ımıza bize yeni bir güne daha uyanmayı nasip ettiği için şükredelim önce. Sonra Bizim için yarattığı dünya ve emrimize verdiği bütün mahlukat için şükredelim. Mümkün ise sabah namazını cemaatle yada bir mescitte eda edelim. Bakın o maneviyattaki yükselme ve iç huzuru ile güne başlamak bizi nasıl güçlü kılacak. Sonra kabul olacağı Rabbim tarafından vaad edimiş olan dualarımızı büyük bir husu ve inanç ile edelim. Rabbimin indinde imkansız yok. O ol derse olur. Sonra her işte her ilişkide hep iyi için çaba sarfedelim ama inat etmeyelim. Rabbimden hayırlısını isteyelim. Hele ki ben yaptım ben başardım hiç demeyelim. Rabbım nasip etti oldu. Ya da hayırlı değilmiş olmadı diyelim... İnsanlara gülümseyelim. Unutmayalım ki en kolay sadaka gülümsemektir. Alçakgönüllü ama vakur ve adaletli olalım. Namaz vakitlerimizi geçirmeyelim. Mümkün mertebe mescitlerde eda edip cemaat ruhundan ve sevabından faydalanalım. Aksamlari erken yatip uykumuzu tam olarak alalim. Elimizden geldiğince; ya yatmadan önce ya da gece kalkarak gece namazı kılalım. Gecenin sessizliğinde , bütün gözlerden ve riyadan uzak kılınan gece namazı nafile ibadetlerin en hayırlısı değil midir.?? O vakitte yapılacak duaların kabulü için kesin vaad ve müjde vardir. Her güne bir zikrimiz ve duamız olsun. Rabbim ihlasla iste kulum vereyim diyor. Sadece ve sadece ondan isteyelim. Hemde gönlümüz ferah ve inanmış olarak isteyelim.

Evimize girerken ailemizi selamlayarak girelim. Onlar olumsuzluklarına devam etseler de göreceğiz ki bir süre sonra bizdeki huzur ve pozitif enerji onlara da geçecektir. Mutluluk bulaşıcıdır ama stres ve mutsuzluk da bulasicidir unutmayalım.

Üstelik bu dünya hayatının o sonsuz ahiret yaşamına göre sadece bir an nisbetinde olduğu hatırlanacak olursa hangi sıkıntının önemi kalır ki?
Rabbim her daim, her an bizimle ve yaptiklarimizladir. Her anin degerini verebilmek nasib olsun insaallah.

Sevgi ve Dua ile.. Ellerinizden opuyorum..

Ozden


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
**********************
Sayın Özden Hanım,
8.2.2011 tarihli mailinizi aldım.
Efendim, yine düğün bayram yaptık. Çünkü Özden Hanım’ın maili geldi.
“Bir taneydi o mah, ansızın çıkageldi.”

Efendim, bir gün Nasreddin Hoca kahveye gitmiş. Oturmuş, çayını söylemiş. O sırada yanına bir köylü yaklaşmış: Efendim, demiş, -kahvenin önünden geçmekte olan hindi sürüsünü göstererek- bunlar nedir, demiş. Nasreddin Hoca köylünün hindiyi sormasındaki garabati görünce “Onlar, onlar” demiş. Köylü, büyük bir sevinç içinde “çok teşekkür ederim hocam,” demiş. “Yalnız çenelerinin altından kırmızı bir şey sallanıyor. O nedir?” Nasreddin Hoca cevap vermiş: “Onların o’su.”


Şimdilerde bir strestir alıp gidiyor. Her şey stresle açıklanıyor. Hani nerdeyse insanın bana stressiz tarafından bir su getirin diyesi geliyor. Gayet tabi adına hayat denilen bu büyük imtihan meydanında hepimiz ayrı ayrı deneneceğiz. Bu çarktan kurtulmanın imkan, ihtimali yok. Değil veliler, Peygamber bile denenmiş. Biz kim oluyoruz? Rahmetli babannem olgun, kamil bir insandan bahsederken “Yavrum,” derdi, “o çok büyük bir insan, kırk puşttan kırk muşta yemiş”.

Bütün mesele hayatın getiridiği problemler karşısında sakin olabilmek, Allah’tan ve Peygamberden yardım isteyebilmek, sükûnetle meselenin halledilmesini beklemektir.

Değerli yavrum, siz ömür boyu bu işi en iyi, en güzel bir şekilde yaptınız. Sizi seviyor, sizinle iftihar ediyoruz.

Selam, sevgi ve saygı ile.

Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]